Serdar Demirel

Serdar Demirel

İran kazansın Ümmet kaybetse de olur

İran kazansın Ümmet kaybetse de olur

İran, “Büyük Şeytan Amerika” ile nükleer anlaşma yaptı. Şaşırdık mı? Hayır. Hizbullah İngiltere üzerinden ABD ile görüşüyormuş. Şaşırmalı mıyız? Hayır.
Niye şaşırmamamız gerektiğini izah sadedinde biraz yakın tarihte neler yaşandığını hatırlatalım.

1979 yılında “İran İslâm Cumhuriyeti” kurulduğunda Şiî dünya kadar Sünni dünya da heyacanlanmış, büyük umutlar beslemişti. Osmanlı sonrası dünya Müslümanlarını koruyup kollayacak bir devlet ortaya çıkıyor umuduydu bu. İran’ın Şiî kimliği, anayasasını Şiîlik esaslarına göre yapması da fazla önemsenmedi. Bunu önemseyenler ise dışlandı.

İlk büyük hayâl kırıklığı Suriye’de yaşanacaktı. Devrimden 3 yıl sonra, önemli ölçüde de İran Devrimi’nin mesajının etkisiyle Suriye İhvanı ayaklandı. Baba Esed Hama’da bu ayaklanmayı kanlı bir şekilde bastırdı.

Baas rejimi 30 bin Sünniyi katlettiğinde İran bunu destekledi. Yenilir yutulur bir destek değildi bu. Ama Devrim’in yaşaması için geniş Sünni kitleler bunu sineye çekmek zorunda kalacaklardı.

Afganistan’da, Çeçenistan’da, Azerbaycan Ermenistan savaşında İran’ın yanlış yerde durması hep tevil edildi. Afganistan’da Taliban hükümetini ve Irak’ta Saddam rejimini yıkan ABD nasıl oluyorsa İran’ın muhaliflerini bertaraf ederek neredeyse onu bölgenin hâkimi kılıyordu. Afganistan’dan başlayan ve Lübnan’a kadar uzanan Şiî hilali ABD olmadan kurulamazdı. 

Mânidar olan Ümmet’in kaybettiği yerlerde İran’ın hep kazanmasıydı.

İran’ın hiç mi sevapları yoktu? Vardı elbette. Başta da Filistin davası. Ancak Filistin meselesi de yukarıda değindiğim kabullenilemez gelişmelerin üstünü örtmeye, Müslüman sokakların kalbini kazanmaya sebep oluyordu. İsrail’e karşı diklenmenin bedeli İran’ın bölgedeki nüfuzunu kabullenmek oluyordu.

Arap Baharı başladığında Suriye halkı siyasi sistemde reform yapılması talebiyle sokaklara çıktı. Baas rejimi yine katliamlar yapmaya başladı. İran, emperyalizmin bir oyunu bahanesiyle mukavemete karşı çıktı. Tarih bir daha tekerrür etti. Sonra Esed rejimi yıkılmaya doğru hızla ilerleyince bilfiil müdahale etti ve rejimi kurtardı.

Önce oradaki varlığını inkâr etti. Hizbullah da inkâr ediyordu. Muhaliflerin yakalayıp teşhir ettiği İranlı ve Hizbullahçı askerler, masum sivil “Hacılar!” diye geçiştirildi. Başarılı bir algı çalışmasından sonra orada olduklarını deklare ettiler. Mukavemet hattı iddiası her şeyi mübahlaştıran bir manivelaydı.
İran ve Hizbullah “Tekfirci El Kaide”’ye karşı savaştıklarını iddia ediyor, Batı’ya düşmanımız ortak diyorlardı. Hâlbuki Esed katliam yapana kadar orada El Kaide falan yoktu.

Şimdi “Büyük Şeytan”la anlaştı. Biz şaşırmadık. Ne diyelim, hayırlı olsun! Suriye halkı buna feda olsun! Peki biz neden şaşırmadık?

Tarihte kurulmuş Şiî devletlerin İslâmî fetihlerde yeri nedir? Bu devletlerin İslâm toprakları Moğol ve Haçlı işgalleriyle yüz yüze kaldığında tavrı ne olmuştur? İşgalcilere karşı direnişte Şiî uleması nasıl tavır takınmıştır? Bu soruların cevabının peşine düştüğünüzde belki siz de fazla şaşırmayacaksınız.

İran’ın “Büyük Şeytan” ile kavgası başından beri ideolojik kılıf giydirilmiş bir çıkar kavgasıydı. Eğer ABD İran Devrimi’nin emperyal taleplerini kendi talepleriyle örtüştürebilseydi karşı karşıya gelmezdi.

İran’ın ulus devlet çıkarları uğruna emperyalist Rusya ve Çin’le Müslümanların aleyhine işbirliği yapmasını sınırsız toleransla karşılayanlar elbette ki “En Büyük Şeytan”la yaptığı anlaşmayı da büyük bir başarı olarak vereceklerdir. Ne de olsa isminin arkasında “İslâm Cumhuriyeti” yazıyor...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
4 Yorum
Serdar Demirel Arşivi