Yeni denklemler
Dünya siyasetinin realizme teslim olduğu zamanların başından beri ulus devletler arasında kurulan koalisyonlar, kooperatif eforlar, dayanışma günün gereği ile doğru orantılı olarak şekillenmiştir. Modern çağın en bariz belirleyicilerinden biri Soğuk Savaşın çizdiği sınırlar olmuştur. İnsanlığı az mı meşgul etti bu savaş… Komünistler geldi geliyor endişesi veya o yaygaranın ardına gizlenmiş ulusal çıkarlar silsilesi Amerikanın kah Nato’yu devreye sokarak kah sadece Pentagon’u yayılmacı siyasetini geliştirip tesir alanını gün be gün genişletmesi realizmin izdüşümüydü o dönemde. Sovyetler de masum değildi hiç şüphesiz. Bizim resmi tarihimizin öğretileri arasında olan Anadolu’yu aşıp sıcak denizlere ulaşma hayali, Avrupa’nın serbest piyasasına karşı verdiği mücadele ve hayalin bile ulaşamadığı uçsuz bucaksız sınırlarını koruma altına alma gayreti diktatoryal mizacını daha da ortaya çıkarmıştı. Herkese, dört bir tarafa saldıran bir ABD ve Sovyetler Birliği ne pratik açıdan ne de siyasi açıdan mümkün ve kolay olmayacağı için spesifik hedefler seçildi. Küba, ABD’nin gözünde küçük Sovyetlerdi ve yanı başındaydı. Kızım sana söylüyorum gelinim sen anla mantığıyla Amerika’nın bütün hiddetini Küba’dan çıkartması işten bile değildi. Nitekim öyle de oldu. Geçtiğimiz günlerde ölümünün ellinci yılının anıldığı ABD başkanı John Kennedy’nin Küba’ya karşı giriştiği işgal atağı, her ne kadar sonuç itibariyle Kennedy’nin hanesine çok büyük bir hata, utanç vesilesi olarak yazılmış olsa da Amerika’nın militarist kaslarını deneme egzersizi oldu. Irak İran savaşında İran’ın şiilerine karşı Irak’ın sünnilerini destekleyen bir ABD, İran’la işbirliği içinde olan bir Sovyetler Birliği, düşmanımın düşmanı dostumdur mantalitesiyle realizmi idrak eden bir dünya. Sovyetler Birliği’nin Asya kıtasındaki yayılmasına ket vurmak amacıyla bölgedeki yerel muhalefeti güçlendirirken Amerika’nın yolu Taliban ile kesişmişti. Hikayenin sonu ne kadar ironik bir dönüm noktasına ulaşıyor yirmibirinci yüzyılın başında hep beraber gördük…
İran devrimiyle gelen dönemde Amerika’nın İsrail eksenli ürettiği politikaları bir taraftan devrimin Paris merkezli olarak beklenmedik bir şekilde patlak vermesinin getirdiği şaşkınlık diğer taraftan iki ülke ilişkilerinin önce gergin sonra düşmanca bir platforma oturmasına imkan sağladı. ABD ektiğini biçiyordu aslında. Müsaddak’ı devirip yönetimi Şah Pehlevi gibi bir zalime teslim eden Amerika şimdi bunun beklenmedik sonuçlarına da katlanmak zorunda kalıyordu. Rehine kriziyle de ipler koptu, onyıllarca devam edecek bir çıkmaza girilmiş oldu. İran bu bağlamda düşman listesine alınmıştı. İran, ABD’nin liderliğinde devreye sokulan müeyyidelerle de İran halkına hayat zehir edildi.
Şimdi ABD İran ilişkileri yeni bir döneme girdi. Bunda bir miktar bir tarafta Obama’nın başkan olması, diğer tarafta en azından kamuya yansıyan bilgiler itibariyle seleflerinden daha çok görüşmeye açık bir ruhani liderin olması, bir miktar da onyıllardır Amerika’nın sırtında taşıdığı İsrail’in hırçın ve küstah siyasetinin artık hiçbir şekilde açıklamasının olamaması gerçeği rol oynadı. İran durduğu yerde duruyor. Nükleer güç üretimini yaptığını, enerji için yapmaya devam edeceğini söylüyor. Uluslararası otoriteye buyrun gelin görün diyor. ABD tarafı da biraz ağız değiştirerek ‘tamam işte biz de tam da bunu istiyorduk’ diyor. Hepimiz biliyoruz ki eskiden dediği bu değildi aslında. Ama olsun, kibiriyle baş başa yolunda devam etse de Amerika, varsın olsun, İsrail gibi problem bir ülkeyi aradan çıkarıp tarafların birbirleri ile konuşur hale gelebilmiş olması göz ardı edilemez bir gelişme. Zaten ondandır ki İsrail başbakanı Benjamin Netenyahu hop oturup hop kalkıyor, “dünya artık daha tehlikeli hale geldi” deyip duruyor.
Rusya’yı hiç sokmuyorum bile bu denkleme, ister misiniz Rusya ve İsrail ikisi de müttefiklerini kaybetsinler ve İran ve ABD arasından şu sızmaz olsun...bilmem...olmaz demeyin...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.