İkaniyet ve hakkaniyet mesleği
Halkın arasında bir şehir efsanesi dolaşır. Efsanenin mahiyeti şudur. İran’ın siyaseti çok güçlüdür. Acemler siyaseti çok iyi becerirler. Yenilgilerinden bile siyasi bir zafer üretebilirler. Bazıları ise zaferlerini bile siyaseten işlevsel hale getiremeyebilirler. Cephede kazandıkları halde masada kaybederler. İran ise cephede kaybettiği halde masada kazanabilir. Bunun sırrı nedir? Gerçekten de 1988 yılında Humeyni zehir içme pahasına savaşa son vermemiş midir? Lakin sonrasında 11 Eylül sürecinde masada hep kazandı! Bu nasıl oldu? Gerçekten de bunun sırrı nedir? Hazreti Ali ise tersinedir. Tabir caizse, cephelerde kazanmış ama masada kaybetmiştir. Bunun da bir sırrı var mıdır? Elbette bunun da sırrı vardır. İran, Şia anlayışıyla her ne kadar İmam Ali’nin arkasından gittiğini iddia etse de Ali Şeriati’nin Safevilerle alakalı tespitleri doğrultusunda fiiliyatta Emevi siyaseti izlemektedir. Resmiyette Alevi fiiliyatta Emevidir. Hakka değil asabiyete, fazilete değil desiseye dayanmaktadır. Bundan dolayı da sureta başarılı görünmektedir. Yine Ali Şeriati’nin tespitleri doğrultusunda hakkaniyet çerçevesinde Hazreti Ali yalnız bir adamdır. O hakla beraberdir ve hakla kalabalıktır.. Hakla çok, halkla azdır. Bundan dolayı Kureyşliler Hazreti Ali hakkında ilginç bir değerlendirmede bulunmuştur: Hazreti Ali cesurdur lakin harp tekniklerini ve taktiklerini bilmez (Muhammed İsa Davud, Devletü Ehlü’l Beyt Kadime, Medbuli Sağir, s: 296). Bugünkü tabirle Hazreti Ali siyaset bilmez demeğe getirmişlerdir. Hazreti Ali ise ahir günlerinde dağınıklığın sebebini Kufe halkına ve taraftarlarının sürekli olarak itirazlarına bağlar. Onlara şöyle seslenir: “İsyan ve itirazlarınızla ve yüzüstü bırakarak görüşümü ve düşünce sistematiğimi dağıttınız.”
¥
Daha sonra Kerbela vakasında da, yine taraftarları Hazreti Hüseyin’i yüzüstü bırakırlar. Hazreti Ali aldatarak iş görmez ve ilkeli davranır. Bu, kaybetmeye götürse bile, geçici bir kayıptan bahsedebiliriz. Gerçekte kazanmak ise ilkelerin yanında durmak ve onu yaşatmaktır. Şeytani planlara ve şeytanlığa iltifat etmemektir. Onun büyüklüğü ilkelerine bağlılığındadır. Kazanımları ve kayıpları izafidir. Batıl devleti anlıktır hak devleti ise kıyamete kadardır. Araplar bu anlamda ‘devletü’l zulm saatün ve devletü’l hakk ila kıyami’s saati’ demişlerdir. Batıl devleti bir saat hükmünde ise hak devletin müddeti kıyamete kadardır. Hazreti Ali fitnelerle imtihan olmuş ama hakkaniyet ve ilkeler yolundan hiç sapmamıştır. Kaybetse de kazanmıştır. Hazreti İsa gibi Peygamberlerin dava ve davet seyri kısa vadeli dünyevi algılarla veya ölçülerle ölçülemez.
¥
Hazreti Ali hakkaniyet mesleğini benimser. Geçici zaferler için de yalpalamaz, ilkeleri çiğnemez. Ama kimi Kureyşlilerin zihninde bu başarısızlıkla eşdeğerdir. Kahramanlık yetmez oyun da kurmak ve bunu sürdürmek gerekir. Hem Cizvit Papaz hem de oryantalist olan Belçikalı Henri Lammens, Ehl-i Beyt ve İmam Ali zihniyetinin düşmanıdır. Emevileri, desise ve kurgularını tebcil eden Henri Lammens buna mukabil İmam Ali cephesine lanetler yağdırır. Ona göre, İslami devrim kıvılcımlarına ve lanetlerine karşı Emeviler direniş cephesini temsil etmişlerdir (Devletü Ehlü’l Beyt Kadime, s: 298-299). Aynısını bugün İran Arap Baharı ve Suriye devrimi karşısında yapmıyor mu? Bu yüzden de Henri Lammens soyluların veya haleflerinin aferinlerini almıyor mu? Arap Baharını bloke eden içeriden laik kesimler ile dışarıdan Batı ile İran olmuştur. Emeviler gibi, müsteşriklerin kriterleri de dünyevidir. Hakkaniyete dayanmaz. Bizde adı ‘Abdullat’a çıkan Abdullah Cevdet’in imrendiği ve eserlerini Türkçe’ye çevirdiği Hollandalı oryantalist Dozy de aynı anlayışı temsil etmektedir. Abdullah Cevdet’in bağrına bastığı bu adam, Necip Fazıl Kısakürek ve Bediüzzaman gibi İslamcı zevat tarafından lanetlenmiştir. Dozy, Medine’nin yağmalandığı ve serbest talan alanı ve şehri ilan edildiği Harra olayını övmekte ve bunu Birinci Yezid’in başarı hanesine yazmaktadır. Batılılar işin püf noktasını biliyorlar. Evet! Emevi olan Ömer Bin Abdulaziz siyasette Ehl-i Beyt mesleğini imtisal ve temsil ederken bugün İran’ın anlayışı, Emevi siyasetini temsil etmektedir. İzdüşümüdür. Macar asıllı oryantalist Goldziher de kimi Kureyşlilerin Hazreti Ali için söylediklerini Ömer Bin Abdulaziz’e uyarlar ve onun siyaset bilmediğini iddia eder. Onun bilmediği ya da iltifat etmediği siyaset, hakkaniyete dayalı olmayan şeytani siyasettir. Ömer Bin Abdulaziz hakkaniyete dayalı olan siyaseti tecdit etmiştir. Kısa döneminde batıla dayalı siyaseti ise ortadan kaldırmıştır. Emevi siyasetinin fululleri yani bakiyeleri de onu belki bedenen ortadan kaldırmışlardır. Gam değil. O cihana hakkın namını salmıştır. Kısa dönemde tarihin akışını değiştirmiştir.
Şüphe mesleği karşısında iman mesleğine ikaniyye adı verilmektedir. ‘Bilahireti hüm yükinun’ ayeti de İslam ehlinin ikan ehli olduğunu ifade etmektedir. Yakin mesleğinin adı veya sıfatı ikaniyedir. İmanda ikaniye mesleğine mümasil olarak siyasette hakkaniyet mesleği vardır. Bu meslek sıfat üzerinden giden ve bu nedenle isimleri, kategorileri ve sınırları aşan bir meslektir. Bu mesleğin kahramanı olarak kah yalnızlık girdabında İmam-ı Ali kah onun yalnızlığını paylaşan Emevi Ömer Bin Abdulaziz’i görmekteyiz. Onların meslekleri iddiaları ve nispetleri aşan bir meslektir. Bugün İran’ın cephede değil de masada kazanan siyaseti Emevilerden kalmadır. Batılılara göre karşı ağırlığı temsil etmektedir. Batılılar onu; İslam dünyasını dengeleme ve tamponlama aracı olarak kullanıyorlar.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.