Mustafa Balbay artık özgür... Ya Salih Mirzabeyoğlu?
Geçenlerde, “genç yaşta ölmüş bir sanatçı”nın hayatı anlatılıyordu televizyon kanallarının birinde... “Çevreci” olduğundan söz ediliyordu, “eylemci” olduğundan söz ediliyordu...
Sizin anlayacağınız;
“Topu topu 3-5 şarkısı” olan şarkıcı, öve öve bitirilemiyordu...
Eşim sordu;
“Bu kadar ünlü müydü bu sanatçı?.. Niye bu kadar övüyorlar?”
Dedim ki;
“Bu ülkede ünlü olmak istiyorsan ya Sosyalist, ya Hümanist, ya Feminist, ya da Siyonist veya Homoseksüel olacaksın!.. Bunlardan biri olmazsan; ne şöhret olabilirsin, ne ödül alabilirsin!”
Sonra ekledim:
“Baksana, adamın şarkılarını değil, eylemlerini öne çıkarıyorlar!..
Adam sosyalist, programı yayınlayan kanal da solcu olunca; körler ve sağırlar birbirlerini ağırlıyor işte!”
Aradan bir gün geçmedi, Mustafa Balbay olayı patlak verdi...
Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç; dedi ki;
“Uzun tutukluluk süresi, Balbay’ın seçilmişlik hakkını ihlâl etmiştir.”
Yani, Anayasa “ihlâl” edilmiştir!
Peki, ihlâl edilen, hangi Anayasa’dır?..
Elbette,, “12 Eylül 2010 Referandumu” ile değişen Anayasa?
Kimilerinin “evet”, kimilerinin “yetmez ama evet”, Mustafa Balbay kafasındakilerin ise “hayır” dediği Anayasa!..
SOLCUYSA, AÇ BİR KAMPANYA!
Her neyse... AYM Başkanı Haşim Kılıç’ın, “Anayasa ihlâli”nden söz etmesiyle birlikte, “Yoldaş ve candaş medya” tarafından hemen bir “kampanya” başlatıldı...
3 gün boyunca denildi ki;
“Yargıda Balbay sınavı... Kamuoyu tahliye bekliyor... Gözler Silivri’de... Mahkeme, bu ihlâli kaldırmalı ve Balbay’ı tahliye etmeli... AYM’nin kararı, adil yargılamaya başlangıç olacak!.. Balbay ailesinin cezaevindeki son fotoğrafı... Balbay’ın eşi Gülşah, kızı Yağmur ve oğlu Deniz için dakikalar geçmek bilmiyor... Balbay, annesine seslendi: Böreği hazırla anne.”
Eee, sanık “solcu ve ulusalcı” olunca, “solcu ve ulusalcı medya” da hemen devreye giriveriyor işte!..
Sonuçta, kampanya meyvesini verdi ve Balbay önceki akşam tahliye edildi...
Şu işe bakın;
12 Eylül 2010’da referanduma giden Anayasa maddelerine “hayır” diyen Mustafa Balbay’giller ve Mehmet Haberal’giller, şimdi o Anayasa’nın kaymağını yiyor ve “tahliye” oluyorlar!..
Ne hikmettir bilinmez;
Kim “AK Parti karşıtlığı” yapıyorsa, kim “Hükümet’in icraatlarına hayır” diyorsa, “İcraatların kaymağını” yiyenler de onlar oluyor!..
Dün Fethullah Hocaefendi,
Bugün Mustafa Balbay!..
TMK DEĞİŞMESEYDİ!
Hocaefendi’nin durumu malûm;
2000 yılında, dönemin Ankara DGM Savcısı Nuh Mete Yüksel tarafından Fethullah Hocaefendi hakkında “79 sayfalık iddianame” hazırlanmış, Hocaefendi’nin “10 yıla kadar ağır hapisle cezalandırılması” talep edilmişti...
2003 yılına gelindiğinde, AK Parti iktidarı, “3713 Sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun 1. maddesinde bir değişiklik” yaptı ve Hocaefendi “bu kanun değişikliği”nden faydalanıp, 5 Mayıs 2006’daki duruşmada “beraat” etti.
Şu garabete bakın ki;
5 Mayıs 2006’da Tayyip Erdoğan ve AK Parti İktidarı tarafından “kurtarılan” Hocaefendi, bugün aynı Tayyip Erdoğan’ın, kendisini “bitirmek” istediğini düşünüyor.
Biz de soruyoruz o zaman;
“2006’da kurtarılan bir insan, bugün hiç bitirilmek istenir mi?”
Elbette istenmez!..
Ama, bunu;
Gel de Hocaefendi’ye anlat,
Gel de Cemaat’e anlat!..
Maalesef böyle bir “saplantı”ları var ve bu saplantıya saplanıp kalmışlar.
REFERANDUM OLMASAYDI!
Her neyse... Bugünkü konumuz “Hocaefendi ve Cemaat” değil... Hocaefendi, 2006’da “beraat” ettiğinde, “yasa değişikliği”nden dolayı, meselâ Tayyip Erdoğan’a, “kuru bir teşekkür” olsun etmiş olsaydı iyi olurdu ama, canı sağolsun!..
Bana öyle geliyor ki;
Mustfa Balbay da “teşekkür” etmeyecek!.. Oysa, Başbakan Tayyip Erdoğan ve AK Parti iktidarı, 12 Eylül 2010’da; CHP ve MHP’nin “hayır” kampanyalarına rağmen “27 maddelik Anayasa değişikliği paketi”ni referanduma götürmeseydi, insanların “Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru hakları” diye bir hak olmayacak, dolayısıyla Mustafa Balbay bir müracaatta bulunamayacak, Anayasa Mahkemesi bu müracaatı görüşemeyecek, Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç da, “oybirliği” ile aldıkları kararı açıklarken; “uzun tutukluluk sebebi ile Anayasa’yı ihlâl var” diyemeyecekti!..
Tekrar hatırlatalım; Haşim Kılıç bu açıklamayı yaptıktan sonra, “yoldaş ve candaş medya” hemen harekete geçti ve kampanya, “Balbay’ın tahliyesi” ile sonuçlandı!..
Balbay da, bir “CHP milletvekili” olarak, gitti “ilk ziyareti”ni CHP Genel Müdürü Kemal Kılıçdaroğlu’na yaptı!..
Bence, “yanlış adres”e gitti...
Gitmesi ve “teşekkür” etmesi gereken ilk kişi Tayyip Erdoğan olmalıydı... Çünkü, “tahliye” zeminini hazırlayan AK Parti ve Tayyip Erdoğan’dan başkası değildir!..
CHP Genel Müdürü Kemal Kılıçdaroğlu ve CHP kurmaylarına kalsaydı, “Anayasa Referandumu”na gidilemez, gidilse bile “hayır” çıkar, dolayısıyla “bireysel başvuru hakkı” diye bir hak olamaz, Mustafa Balbay da bu haktan yararlanamazdı!..
Şu hâle bakın;
Adam CHP Milletvekili ama onu “kurtaran” Erdoğan’ın AK Parti’si!..
Adam “hayır”cı ama; onu kurtaran milletin “evet” oyları!..
Haaa, kadir-kıymet bilir mi?..
Hiç sanmıyorum!..
“Besle kargayı, oysun gözünü” misali, Mustafa Balbay da, yakında “Hükümet’in altını oymaya” başlar!..
Tıpkı, bir zamanlar; “Genç Subaylar rahatsız” deyip de, “askerleri kışkırtmaya” çalıştığı gibi!..
ABD’DEKİ PAZARLIK MI?
Haa, bu arada;
Bazı “tivit”lerde, “CHP, Amerika’da Gülen Grubu işadamlarıyla yaptığı pazarlıktan kârlı çıktı... Balbay’ın tahliyesi, o pazarlığın bir neticesidir” denilse de, ben böyle bir “pazarlık” yapıldığına inanmak istemem...
Ben, CHP’li Faruk Loğoğlu’nun; “Amerika’daki işadamlarıyla görüşmemizde Cemaat’in C’si, Fethullah Gülen’in F’si gündeme gelmedi” sözünün doğruluğuna inanmak isterim...
Öyle ya;
O görüşmede Cemaat’in C’si, Fethullah Gülen’in F’si gündeme gelmediyse Mustafa Balbay’ın da M’si gündeme gelmemiş olmalıdır!..
Dahası; böyle bir “pazarlık” yapılmış olsa bile, Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ı ve İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi heyetini de “pazarlığın içinde göstermek” lâzım gelir ki, ben bunu söyleyemem!..
Ne yani;
Haşim Kılıç ve 13. Ağır Ceza Mahkemesi üyeleri de mi “CHP’li” ya da “Cemaat’in adamları”dır!?!..
OIabilir mi böyle şey?..
Olabilemez!..
BAŞÖRTÜLÜ AVUKATLAR NE OLACAK?
Yalnız, Ali İhsan Karahasanoğlu kardeşimin dünkü yazısında dile getirdiği “çelişki”leri de yabana atmamak gerekir.
Dedi ki;
“Bu ülkenin zencilerine, uzun uzun yazılmış Danıştay kararları bile, haklarını kullanmak için yeterli olmuyor.
Neyi kastediyorum?
Saadet Partisi Genel Başkanı’nın başörtülü eşi Zübeyde Hanım’ın ve onun şahsında yüzlerce başörtülü bayan avukatın, bir avuç yasakçı hakimin elinde oyuncak olmasına..
Balbay için Anayasa Mahkemesi karar vermiş ise..
Başörtüsü için de Danıştay karar vermiş.
Ama Ankaralı hakimimiz, başörtülü avukatı, duruşmaya yine almıyor.
Hani Balbay için demeç üstüne demeç veriyorlardı ya: ‘Tahliye etmeyen hakim suç işler’ diye..
Onlardan bir tanesi bile... ‘Başörtülü avukatı, Danıştay kararına rağmen duruşmaya almayan hakim suç işler’ demiyor!
HSYK bir türlü karar veremiyor..
‘Danıştay kararını iyi okusun’ diyen yürekli bir yüksek mahkeme hakimi çıkmıyor!.. Profesörler görüş açıklayamıyor... Hukukçular ‘Bu ne rezalet’ diyemiyor..
Değil bugün için; tüm cumhuriyet tarihinde, bir tanecik örnek göstersinler;
34 yıl ceza alıp da, Yargıtay aşamasında serbest kalan bir tanecik sanık örneği göstersinler.
Kapatacağım konuyu..
Ama, darbeci olunca, 34 sene ceza verdiğiniz adamı bile tahliye edin..
Söz konusu başörtüsü olunca..
Danıştay kararına rağmen, ‘Ben Danıştay kararını dinlemiyorum’ diyen zorbaların keyfine boyun eğin..
İşte benim yandığım konu bu..
Bir yanda 34 yıl ceza almış bir mahkuma bile yapılan kıyaklar..
Bir yanda ise, hiçbir suç işlememiş başörtülü avukatların, zorba hakimlerin keyfi ile, çaresiz bekleyişleri!”
YA SALİH MİRZABEYOĞLU?
Sadece Zübeyde Kamalak ve diğer “başörtülü avukatlar” mı?.. Bir de Salih Mirzabeyoğlu var!..
Yıllardır hapiste!..
Sorarım size;
Salih Mirzabeyoğlu’nun elinde “bir tek silah” gören var mı?.. “Silahlı eylem” yaptığını iddia eden bir tek kişi var mı?..
Adam, “kitap”tan ve “kalem”den başka hiçbir şeye el sürmemiş!.. Ama, “terör örgütü liderliği”nden yatıyor içeride!..
“El” dedim de;
Eli, bir de “çocuğunun eli”ne değmiş... Gözaltına alındığı gün; “çocuğunun elinden tutmuş, okula götürüyormuş” iyi mi?..
Bu mu suç?..
Hadi, Mustafa Balbay’ı tahliye ettiniz peki Salih Mirzabeyoğlu’nun zindanlarda çürümesine gönlünüz razı mı olacak?.. Vicdanınız hiç mi sızlamayacak?..
Mustafa Balbay için “kampanya” açanlar, Salih Mirzabeyoğlu için niye kıllarını kıpırdatmazlar acaba?.. Ne yani;
O da “insan” değil mi?..
“10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü”, Salih Mirzabeyoğlu’nun semtine uğramaz mı?..
Mes’ele dönüyor, dolaşıyor, yine o “gizli kural”a geliyor;
“Bu ülkede ünlü olmak istiyorsan, ya Sosyalist, ya Hümanist, ya Feminist, ya Siyonist, ya da Homoseksüel olacaksın!”
Tabiî, “tahliye” olup, “özgür” kalabilmek için de “bunlardan biri” olmak zorundasın!..
“Müslüman” oldun mu; Zübeyde Kamalak ve Salih Mirzabeyoğlu gibi;
“Mahkemelere giremez,
Zindanlardan çıkamazsın!”
*************************************
Bütçe gününde Gezi Zekâl›lar’a destek!
Dün, CHP Genel Müdürü Kemal Kılıçdaroğlu’nu ekranda görünce, televizyonun sesini açtım, başladım dinlemeye... Çünkü Meclis’te “Bütçe görüşmeleri” vardı... CHP Genel Müdürü Kemal Kılıçdaroğlu da “Bütçe” üzerine konuşacaktı...
Aaaa, o da ne?..
Bay Kemal Kılıçdaroğlu “Bütçe”den değil, “Gezi”den söz ediyor!.. “Gezi Zekâlı”ların “camiyi işgal etmediklerini, orada sigara ve bira içmediklerini” iddia ediyor... Ve hatta, daha da ileri gidip; bir “başörtülü anne”ye saldırmadığını, “hayvan oğlu hayvanlar” tarafından üzerine işenmediğini iddia ediyor... Allah Allah dedim; “Bütçe” konuşulurken, bu “Gezi Zekâlılar” konusu da nereden çıktı?..
Sonra anladım ki, Ertuğrul Özkök, dün bu mevzuyu yazmış... Kemal Kılıçdaroğlu da okumuş, herhalde beğenmiş olacak ki, çıktı Meclis kürsüsünden adeta ezbere okudu yazıyı!..
CHP’nin eski Genel Sekreteri Tarhan Erdem, CHP’nin “Öğleden Sonra Muhalefeti” yaptığını söylerken, yerden göğe haklıymış... Sabahleyin gazeteleri okuyorlar, öğleden sonra da kameraların/mikrofonların karşısına geçip, muhalefet yapıyorlar... Yoksa; “Bütçe” gününde “Gezi” niye konuşulsun ki!..