İmtiyazlı vatandaşlarla sıradan vatandaşlar
Demokrasiye en ziyade muhtaç olan kimi politikacılarla köşe yazarlarının darbeden medet ummalarını ibretle ve dehşetle izliyorum…
Belli ki, imtiyaz peşinde koşuyorlar; “biden kafalı” dedikleri “sıradan vatandaş”larla aynı muameleye tabi olmayı bir türlü içlerine sindiremiyorlar.
Hani “İmtiyazsız sınıfsız kaynaşmış bir kitle” olacaktık?..
Başöğretmenim Hikmet Bey’le diğer öğretmenlerim, öğrenciliğim boyunca, “İmtiyazsız sınıfsız kaynaşmış bir kitleyiz” diyerek, beni mi kandırdılar dersiniz?
Baksanıza, ülkenin kimi gazetecileri ile siyasetçileri bile “imtiyaz” kovalıyor…
Zaten vatandaşı “sıradan” gördükleri içindir ki, seçtiklerini beğenmeyip darbe üstüne darbe yaptılar.
Öyle ya, “sıradan insanlar” doğru yolu nasıl seçsin?..
Sıradan olmayanların, yani imtiyazlılar sınıfının seçtiği doğrudur!..
Dediği doğrudur!..
Yaptığı doğrudur!..
Tuttuğu doğrudur!..
Ve attığı doğrudur!
Anlayacağınız, atış serbest!
Böyle bir ortamda elbette birileri de çıkacak ve “üst düzey”liğine güvenip “darbe yapma imtiyazı” isteyecek!..
Var mı böyle bir imtiyaz?..
Yok.
Şimdi yok, ama düne kadar vardı: Darbe yapanlar medya kalemşorları tarafından baş tacı edilir, hasretle selamlanırdı.
Yargılanmazlar, sorgulanmazlar, daha doğrusu yargılanamazlar ve sorgulanamazlardı…
Bu yüzden “koruma-kollama” kılıfına uyduran silahına sarılıp darbe yapardı…
Gazetecilerle kimi siyasetçilerden de müthiş alkış alırlardı…
Açın gazete arşivlerini, darbe sonrasında yazılan köşe yazılarına, atılan manşetlere bakın…
Bakın da iddiamın delillerini gözlerinizle görün.
Ya hukuk kurumlarının ve kimi hukukçuların durumu?..
Hukuk kurumları ve bazı hukukçular her darbe sonrasında darbeyi “meşru” gösteren bir “meşruiyet fetvası” yayınlarlardı…
O kadar ki, ünlü bir üniversitemizin başında bulunan ünlü hukukçularımızdan biri, 27 Mayıs’ın baş darbecisine, “Siz emredin Paşam, biz hukuka uydururuz” demişti.
Şimdi ilk kez demokratikleşme fırsatı doğdu…
Darbelere/ darbecilere karşı bir hukuk savaşı veriliyor…
Bu ülkede ilk kez yapanın yanına yaptığı kâr kalmıyor…
Ama bu sefer de “imtiyaz” talepleri ortaya çıkıyor.
Ne tuhaf: Ülkemin anlı-şanlı yazarları, “Herkes yasalar önünde eşittir” diyemiyor…
Kendince bir “asiller/ imtiyazlılar sınıfı“ oluşturuyor.
Hâlbuki ne dini anlayışımızda, ne töremizde, ne geleneklerimizde böyle bir sınıf mevcut değil…
Bu gerçeği Bizanslı tarihçi Chalcondyle bile, “Osmanlı ülkesinin hiç bir tarafında halktan üstün sayılabilecek beylerle asilzâdelerden oluşmuş hiç bir yüksek tabaka yahut soylular sınıfı yoktur” (Chalcondyle, Histoire générale des Turc, Paris, 1662) demek suretiyle itiraf ediyor.
James Baker 1877’de yayınlanan eserinde aynı noktaya parmak basıyor:
“Osmanlı memleketini gezerken, bütün insanların eşit olduğunu ilân eden İslâm kanunlarının dürüstçe uygulanışı karşısında derin düşüncelere daldım.” (Turkey in Europe, Londra, 1877).
Neden yazıyorum ki bunları?..
Bugünden utanmayanlar, geçmişten mi utanacak?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.