Kitapta İranlıların yazgısı!
Humus’tan çekilirken Hirakl adeta Gırnata’nın son Emiri Abdullah Ahmer gibi geriye dönüp bakarak iç geçirir ve şöyle mırıldanır: “Elveda! Bir daha artık karşılaşamayız!” Bununla birlikte Rumlar yani Batılılar daima kendilerini yenilemişler ve İslam karşısında gerileseler de genel olarak güçlerini korumuşlar ve hamle yeteneklerini kaybetmemişlerdir. Müslümanlar karşısında Yahudilerin vaziyeti arizidir. Keza Perslerin durumu da geçicidir. Suudi Arabistan’da yayınlanan eş Şark gazetesinden Halit el Ginami’nin ifadesiyle, tarih boyunca Müslümanları yöneten iki kavimden birisi Araplar diğeri Türkler olmuştur. Perslere böyle bir meziyet ve imkan nasip olmamıştır (http://www.alsharq. net.sa/2013/12/15/1023694 ). Bu Kur’an ve Sünnette belirtilen yazgılarıyla alakalıdır. Hadis-i şeriflerde İran ve Perslere işaret edilmiş ve şöyle denilmiştir: “Pers/İran’ın kaderi bir iki boynuz darbesidir. Ondan sonra İran yoktur.” Bunu teyit eden bir başka hadiste şudur: Kisra öldüğünde yeni bir kisra yoktur. Kayzer ve Kisra düzenleri birbirine benzese de akıbetleri farklıdır. İranlıların bir kısmı İslam’a gönülden ve iliklerine kadar teslim olurken birileri de eski hanedanlıklarının intikamını desise ile almak istemişlerdir. Kılığına girerek içten onu kemirmek ve yıkmak istemişlerdir. Bununla birlikte hadiste Rumlar yani Batılılar için ‘er Rum zati’l kurun’ denilmiştir. Batılılar asırlara hükmederler. Al-i İmran Suresinin 55’inci ayeti de buna remzen işaret etmektedir. Hadiste şöyle denilmektedir: “Her asır sona erdiğinde sabır ehli ile birlikte bir yenisi onu takip eder ve yerini alır. Batılılar zamanın sonuna (dehr) kadar yaşayacaktır. Hayatta hayır kaldıkça onlar sizin sahipleriniz ve dostlarınızdır (Kenzü’l Ummal, hadis 35127).” Bu hadisin başka versiyonlarından birisi şudur: “Farslar bir veya iki süsme/boynuz vuruşundan ibarettir. Rumların ise birçok boynuzu vardır. Kıyamet’e kadar ne zaman onların bir boynuzu düşse başka bir boynuz zuhur eder (İbni Ebi Şeybe, Musannef).”
¥
Batılılar yüzyıllara hükmederken kitap ve hadise göre İranlıların hükmü bir iki vuruş darbesidir. Sahabeler altın bir vuruşla Kisra düzenini ve Sasanileri yerle bir etmişlerdir. Zira Hazreti Peygambere karşı en küstah tavrı onlar göstermişlerdir. Suriyeli muhakkik alimlerden Usame Abdulkerim er Rifai’nin yazdığı gibi (Kriz üretme merkezi olarak İran, Hüküm dergisi, Kasım 2013), ridde meydan okumasına karşılık Hazreti Ebubekir İslam toplumunu ve ordusunu yeniden toparladığında öncü birlikler çoktan Pers topraklarının içlerine dalmışlardır. Durmazlar, yola devam ederler. Şehirleri ve kaleleri birer ikişer ele geçirirler. İnatla ve kibirle direnirler lakin sahabe ordusunun hamlesi karşısında tutunamazlar, darmadağın olurlar. İnada karşı iman çarpışmaktadır. Yezdegird’in ortadan kaldırılmasıyla birlikte Tavus’un tahtı sona erer.
Bununla birlikte bugün Suriye cephesinde sıkıntı vermeleri gibi sahabe ordusu karşısında da çok sıkıntı ve meşakkat verdiler. Fetih Suresinin 16’ıncı ayetinde vasıfları ‘uli be’sin şedit’ şeklinde geçmektedir. Bu ifade İsra Suresinin başında da Yahudilere karşı savaşan bir topluluk hakkında kullanılmaktadır. Fetih Suresinin ilgili ayeti şöyledir: “Bedevilerden, geride kalanlara de ki: Yakında çok savaşkan ve kuvvetli bir toplulukla savaşa çağrılacaksınız; onlarla sonuna dek savaşacaksınız, yahut da onlar Müslüman olacak; artık itâat ederseniz Allah, size güzelim bir mükâfat verir ve fakat evvelce döndüğünüz gibi gene dönerseniz sizi elemli bir azapla azaplandırır.” Bu savaşçı milletin Persler olduğu ifade edilmiştir. Dirençli olmalarına rağmen iman kuvveti karşısında çil yavrusu gibi dağılmışlardır.
¥
Yeni dinin sahipleri olan fatihlere karşı kin ve nefretleri samimiyetlerini gölgelemiştir. Fiziken kırılmalarını metafiziki alanda direnmeleriyle telafi etmeye çalıştılar. Bundan dolayı da her zaman yıkıcı hareketlerin kaynağını teşkil ettiler. Usame Abdulkerim er Riafi’nin ifadesiyle, İslam’la içerden savaşmaya karar verdiler. Ehl-i Beyti de kendilerine araç ve sütre edindiler ve onların arkasına sığındılar. Sasani muhabbetini Ehl-i Beyt’e çevirerek hem bu muhabbeti tahrif ettiler hem de ellerine manevi bir silah geçirdiler. Bu anlayış üzerinden yıkıcı fırkalar türettiler ve Ehl-i Beyt mensuplarını masum kategorisine sokarak ilah veya yarı ilah konumuna soktular. İslam tarihinde yıkıcı olduğu kadar ayrılıkçı bir damar oluşturdular. Bugün Suriye’de bu eski rollerini amansız bir biçimde yeniden icra etmektedirler. Hizbullah ile Esat güçleri, ortak operasyonlarla, Suriyeli mücahitlerin iki yıldır ellerine geçirdikleri imdat ve sevkiyat yollarını geri aldılar. Muhaliflerin ve mücahitlerin Lübnan’a ikmal yolları yeniden bu güçlerin eline geçmiştir. Sahili; Lazkiye ile Tartus’u, Şam’a bağlayan yol Humus’a kadar yine rejimin kontrolüne geçmiştir. Lübnan devrimciler için ikmal yolu olmaktan çıkmıştır. Sadece kuzey ikmal ve lojistik yol olarak açık kalmaya devam ekmektedir. O da Batılıların ve içeride CHP’nin tehdidi altındadır. Rejim güçleri Hizbullah ile birlikte Kalamun’u ele geçirerek yeniden Şam-Beyrut yolunu teminat altına almayı başarmıştır. Bu Hizbullah’ın Suriye rejimine yönelik ikmalini kolaylaştırdığı oranda muhaliflerin Lübnan’ı lojistik üs olarak kullanmalarının yolunu kesmektedir.
Evet! İran ve ortakları İslam ümmetinin gaflet ve gaybubeti nedeniyle mevzii ve kısmi bir başarı sağlamış görünüyorlar. Lakin bu, her ahvalde geçicidir. Sonunda yeniden kırılacaklardır. Lakin sahabeye karşı yaptıkları gibi akılsızlıklarından direnmektedirler. Akılsızlıklarının temel nedeni ümmete karşı kinlerinin beslediği inat ve kaypaklıktır. Sonunda doğru olan kazanacaktır. Akıbet muttakilerindir. Muvakkaten inisiyatif veya hamle gücünü ele geçirseler de yine kaybetmeye mahkumdurlar. Bölgedeki iki Mesiyanik ülkenin(İran-İsrail) zevali muhakkaktır ve siyasi ömürleri sınırlıdır. Onlar güçlerini Mehdi’den mi yoksa Batı ile çıkar ilişkilerine dayalı görünmez ortaklıklarından mı almaktadırlar? İran Devriminin gerisinde Mehdi mi yoksa Batı mı var? İranlılar avlandıkları yerde vurulacaklar. Yahudilerin Mesih bekleme iddiasıyla hakikatine düşman kesilmeleri gibi İranlılar da işba derecesinde Mehdi meselesiyle ilgilidirler. Bilmezler ki yeni siyasi ölümleri Mehdi eliyle olacaktır. Mehdi demekle Mehdi’nin yolundan gidilmiş olmaz. Sadece Mehdi’nin tarzını benimsemek onunla buluşma imkanı doğar.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.