Ahmet Doğan İlbey

Ahmet Doğan İlbey

Mağara’nın Dışı Gurbet

Mağara’nın Dışı Gurbet

Çok severdi Mağara’yı. “Hikmet Mağaramız” diyordu. Ona göre “Fikir Dükkânı” nın, yani Mekteb-i İrfan” ın mistik adıydı Mağara. “Medeniyetimiz ve irfanımız üstüne fikir ve gönül tâlimi yapılan saadetli bir mekân” adını koymuştu.

Her seyahat için Mağara’dan çıkarmak zordu onu. Mağara dışındaki mekânlara gitmezdi. “Ancak Ali Hocam için çıkarım Mağara’dan” diyordu. Mağara münzevîsiydi. Mağara’dan bir süre uzak kalması, kalpgâhından kopması gibiydi. Onun kalbî vatanıydı Mağara. “Zor ayrılırım buradan, kalbim buraya bağlı, vaktin oğlu oluyorum Mağara’da” diyordu. Mağara’dan çıkıp modern mekânlara gitmek bir eziyetti.

 “Azat kabul etmez kölesiydi” Mağara’nın. Gurbet duygusu yaşatmazdı ona. Mağara dışındaki mekânlar gurbet hissî verir, ağyar kalırdı gönlüne. Aynı sohbet ve fikir tâlimleri yapılsa da Mağara kadar mekân şuuru vermez ve derûnunu sarmazdı. Bunca yıl dergâh ve uzletgâh kokusu veren Mağara gibi bir mekâna rastlamamıştı. Nice sohbet ve fikir mekânlarının hiçbiri Mağara’nın mânevî ve mistik havasını hissettirmemişti.

Onun Mağara benzetmesi, Platon’un ve aydınlanmacı pozitivist felsefecilerin mağara istiaresine benzemezdi. Duvarlarında gölgeler hareket etmez, sahte ve dünyevî gerçekler bulunmazdı. Batı’nın Mağaraları gibi lâdinî düşüncelerle Allah’a olan hürriyet inancı engellenmiş ve zincirlenmiş insan olmazdı. Mağara ismi bir semboldü. Ruh ve mânaca düşük olan modern mekânların fikirsizliğinden kaçanların dervişâne ve tefekkürâne yaşadığı bir mekânın ismiydi.

MAĞARA’DAN KOPARILIŞ 

Mağara’dan koparılışımız vatandan uzaklaştırılmış gibi hüzünlü duygular yaşattı ona. Son zamanlarda “Ah Mağaram!” diye inliyor ve acı çekiyordu. Şehrin idarecileri modern mekânlarını genişlete genişlete Mağara’ya gelip dayanmışlardı. İstilacı düşman kuvvetleri gibi dört tarafından çevirmişler ve “kamu adına” istimlâk ederek modern mekânlarına katmışlardı. Fikirli ve mistik Mağara kum ve moloz yığını hâline gelmiş, Ahır Dağı’nın dibinden silinip gitmişti.

“Hüzünkâr” nâmıyla bilinen o, dostlarına belli etmeden gözyaşlarını içine akıtmış, Mağara’daki hâtıraları kare kare yüreğinin üstünden geçmiş, “ah Mağara’mız!” diyerek hasta olmuştu.

Mağara hülyalarına daldığında, bir gönül dostu “Mistikliğin tuttu yine. Mağara! Mağara! Yıllardır Mağara’yı âlemin merkezi olarak nakşettin insanların dimağına. Mağara’dan çıkmalısın artık. Medeniyet coğrafyana doğru hicret etmelisin. Yüreğinin gözleriyle görmelisin medeniyet coğrafyamızı. Bir gün yekinmelisin bu hayırlı yolculuk için. Bir âlimimiz ne diyor: ‘Akıl sahipleri bir yerde oturup kalınca rahat edemezler. Öyleyse odunu, ocağını bırak da dışarılara çık; seyahat et; Suyun yerinde durup kalmasının onu bozduğunu görürsün. Su akarsa güzelleşir. Akmazsa güzelliğini kaybeder.’ Sen de böyle yapmalısın. Mağara gibi güzel mekânlar bulacaksın ” demişti de içine kapanmıştı bir müddet. Sonra şu hüzünlü yazıyı yazmıştı dostlarına:          

MAĞARA YILLARI

Mağara’mızda fikir ve irfan tâlim ettiğimiz onca yıllar bir solukta geçip gitti. Mağara’mız, derûnumuzun ve fikrimizin her vakit cezbeye kapıldığı, bediî saadetler içinde zaman mefhumunu unuttuğu bir dosthâneydi, darülsaadetimizdi.

Bir Hocam meydana getirmişti Mağara’mızı. Bir Hocam’ın şâkirdlerinin seher vakitlerine kadar hasbıhal ettikleri, tefekkür tâlimi yaptıkları, memleket meselelerini ve mukaddeslerimizi konuştukları fikirli ve dost bir mekândı.

Mağara’mıza duhul ettiğimizde dilimiz, gönlümüz inşirah bulurdu. Safiyetini kaybetmemiş mektep çocuklarının heyecanıyla koşa koşa giderdik. İlk kim varırsa ona imrenirdik her Cuma gecesi. İlk varan fikirli çayın suyunu koyardı ocağa. Sonra gözü Mağara’nın kapısında olurdu. Âdeta Yemen seferlerinden, gurbetlerden gelenleri bekler gibi beklerdi dostlarını.     

Mağara’mıza girdiğimizde dünyevî düşünceler kapıda bırakılırdı. İlk gelenler sonra gelenleri selâmlardı. Önce sükût edilir, sonra diline bakılırdı gelen dostların. Fikirli ve bediî ilk cümle kimden sâdır olacak diye beklenirdi. Zarf atan ilk dost dilinde biriktirdikleriyle sohbet sofrasını açmış olurdu. Fikirli zarflar peşpeşe atılmaya başlardı söz meclisinde. “Gök kubbenin altında söylenmedik söz kalmadı” sözü Mağara’mız için söylenmiş olmalıydı.

Fikir ve gönül tâlimi yatsıyı müteakip başlar, sabah ezanı vakti girince biterdi. Vaktin bitmesini istemezdik Mağara sohbetlerinde. Mağara gecelerini çok severdik. Sohbetlerin üstüne hüzün türküleri söylenirdi. Türküler çalınmaya başladı mı cezbeye kapılır, vecde geçerdik.

Mağara’mızda dostluk ve dost yüzü olurdu. Her dost hem sükût eri, hem dildaştı. Gönlüme şifa veren, dostluğa güç katan, dostluk terini helâlinden döken ehl-i dildi, yol oğlu’ydu, ilk göz ağrımdı Mağara dostları.

Mağara emzirdi bizi ilk kez Bir Hocam’ın ilim ve irfanıyla. Mağara adam etti bizi. İslâmî aşk iksiri gönlümüze Mağara’da düştü. Mâveraya kanatlanan cezbeli hallere Mağara’da girdik. Bir Hocam’ın sohbet halkasında kemalât yolunda olduk, yüreğimiz yanımızda oldu hep. Mağara büyüklerinin dizleri dibindeyken çıktı ikinci kuşağın bıyıkları.

Mağara’da yankılandı sesimiz dünyaya karşı. Çoğumuzun “sökük kalbi” Mağara’da tamir oldu. Bu hikmetli mekânda döküldü kalbimizdeki kirler. Kalp ve dimağımıza yerleşen modernizmin putlarını Mağara’da kırdık. Kapitalizmin hâkim olduğu dışarının kirleri girmezdi Mağara’nın içine. Kalp ve fikir karanlığı yoktu. Dünyevî mekân duygusu vermez, mânevî duygu ve düşünceler ihsas ederdi. İnsanı, hazret-i insan kılacak felâh bir kalbin üstüne her türlü tâlim yapılırdı.

Mağaramız yıllarca sohbethânemiz ve yuvamız oldu. Nice hüzünlü ve neşveli hasbıhallere, memleket dâvası için en koyu kelâmlara, şairlerin en yakıcı şiirlerine, Hocamgil’in ilim irfan ve balık üstüne yaptıkları nükteli ve mânalı sohbetlerine şahit oldu.

Müdavimlerinden bir gün olsun karşılık beklemedi. Vefalı ve hasbî idi.  Lüksü ve israfı olmazdı. Müdavimleri gibi mütevazı ve sade bir yapısı vardı. Ahır Dağı’nın dibinde nice yağmur boran gördü, karlar içinde kaldı. Yine de “yeter artık, beni kendi başıma bırakın” demedi.

Ah, Mağara’mız! Seni çok özledik.    

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum
Ahmet Doğan İlbey Arşivi