Ankara soğuktu ama güneşliydi
Ankara’nın birkaç çeşit soğukluğu vardır.
Birincisi; “milletin devletini” idare eden “halksız iktidarların,” devletin gücünü kullanarak topluma “tehlikeli” sınıfından bakan soğuk yüzü.
İkincisi; Birinci sebebe dayalı olarak bilinçaltı korkulardan doğan ve tebessümün dahi çıkarla elde edildiği soğukluk.
Üçüncüsü; mevsim soğukluğu. Ankara’nın kuru ayazı yamandır. Erzurum’unkinden daha keskindir.
Hamdolsun üç soğukluktan ikisi yok artık. Milletin devletinin başında halk iktidarı ve halka uzanan şefkatli devlet eli var.
Birinci sebebe dayalı soğuk psikolojisi değişmeye başladı. Devletin Cumhurbaşkanıyla, başbakanıyla ve en alt memuruyla vatandaş rahat diyalog kurabiliyor.
Yetmiş seksen yıldır halkın yüzüne gülmeyen asık suratlı devlet idarecilerinden, tebessüm eden bir devlet yönetimine geçmek ve onlarla hemhal olmak kolay değil.
*
Vatandaşı hamal yerine koyan bir sistemden, vatandaşa hamallık yapan bir sisteme geçmek, elbet bazı çevreleri rahatsız edecek ve arızalar çıkacaktır.
Dolayısıyla yukarıda yazdıklarıma eleştirel gözle bakacak olanlar varsa ve yaşları kırkın üzerindeyse, şöyle geçmişlerine bir baksınlar, ne demek istediğimi anlayacaklardır.
Tuzu kuru kesimler ve genç nüfuslara göre bu söylediklerimin bir anlamı olmayabilir. Böyleleri için şöyle denilir.
-“Onlar daha analarının vurduğu söbekle duruyor.” Söbek ne demek. Şu demek.
Bizim çocukluğumuzda çocuk bezleri olmadığı için sıcak topraklarla bezeli kundaklara sarılıp yatırılırdık.
Söbek vurmak demek; “Daha anasının sardığı kundakla duruyor, yani bebek demektir.” Neyse geçelim.
*
Bizim neslin bilinçaltı korkuları çoktur. Rantlarını ve kişisel yaşamlarını, “ter dökmeden,” lüks ve bol imkânlı şekilde elde etmek isteyen devlet idarecileri, halkı korkutarak yapmak istedikleri her şeyi yapmışlardır.
Bu zamana da bizim nesil denk gelmiş ve aileleriyle birlikte büyük sıkıntılar çekmişlerdir.
Çekmişlerdir ama sabırlarının ve yüreklerinin gücüyle halkla bütünleşerek iktidara gelmiş ve milletimizi bilinçaltı korkularından uzaklaştırmışlardır.
Mesela benim bilinçaltı korkularımdan birisi hastaneye gitme korkusuydu ve doktorların insanı azarlayarak “ne var” demeleriydi.
Bu durumu çocukken anamın sık sık hastanelere gitmesiyle yaşadım. Hamdolsun artık ne devlet ne de özel hastanelerde böyle doktorlar yok ya da onlar da insan olup değişmiş.
*
Geçen hafta içinde soğuk ama güneşli bir Ankara’ya inince anamın bel fıtığından acilen hastaneye gittiğini ve ameliyat olduğunu öğrenmiştim.
Bu mümkün değildi ama olmuştu. Teknolojinin yeniliğiyle insanın iyiliği birleşince olmuştu.
Valideyi ziyaret ettiğimde Sincan’daki Lokman Hekim Hastanesinin doktorlarından Doç. Dr. Serkan Şimşek’e ve personeline dualar edip duruyordu.
Tabii bu arada Tayyip Bey’e de duasını eksik etmiyor ve şöyle diyordu;
-“Demek ki Rabbim bugünleri de gösterecekmiş.”
Yetmişaltı yaşındaki anam da bilinçaltı korkularından kurtulmuştu. Şükürler olsun.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.