Dinler Arası Diyalog
Son yılların sihirli cümlesi “Dinler arası diyalog” nedir, bu mümkün müdür? Din; iradeleriyle hak yolu tercih eden akıl sahiplerini hayra sevk eden ilâhî kanundur. Hak din tek ve İslâm dinidir. Yürürlükten kalkmış Musevîlik ve Hıristiyanlık gibi eski dinlerle hiçbir diyaloğu olmaz. Zira din koyucu Hz.Allah, İslam ile diğerlerini yürürlükten kaldırmıştır.
Yani “Dinler arası diyalog” mümkün değildir. Sadece hak din İslam mensuplarıyla, batıl dinlerin mensupları arasında Beşerî diyaloglar kurulabilir. Bu diyalog ise ticarî, siyasî, irşad ve sair irtibatlar için olabilir. İşte bu irtibatlar nedir ve hangi gayeye hizmet etmektedir? İyi araştırılmalıdır. Beş asır önceye bakalım.
15.asırda Timurlenk soyundan gelen, Babür hükümdarı Ekber Şah; bütün dinleri birleştirme iddiası ile İLAHÎ DİN adı altında belirlediği bir takım hezeyanları, din olarak herkese kabul ettirmek istemişti. Kendisinin Allah'ın vekili olduğunu telkin ediyordu. Bu dinde abdest yoktu. Et yemek yasaktı. Domuz eti kutsaldı. Ama kaplan eti yenebilirdi. Şarap mubahtı.
Ekber Şah; oğlu Murad'ın eğitimini Cizvit papazlara havale etmişti. Müslümanlara göz açtırmıyor, gayri-müslimlere müsamaha gösteriyor ve özeniyordu. Bir ara Zerdüşt dinine girmişti. Karışık ve karanlık bu dönemde, doğuşundan tam bin yıl sonra İslam güneşinin üzerine ipek şal örtülmeye çalışılıyor, tahribat günden güne artıyordu.
İşte o devirde M.1564 yılında Aşûra gününde Hindistan'ın Serhend Şehrinde İmam-ı Rabbânî Müceddid-i Elf-i sânî Ahmed el-Farûki es-Serhendî hazretleri dünyaya geldi. İkinci binin yenileyicisi (Müceddid) olarak hizmete başladı. Ekber Şah'ın İslam dünyasında yaptığı tahribatı tamir için, İmam-Rabbânî her türlü sıkıntı ve meşakkate göğüs gererek, sabırla mücadeleye devam etti.
Ezelî takdir ile, Altın Silsilenin 23.halkası ve 5 büyük merkezden birisi olan İmam-ı Rabbânî Hazretleri; talebeleriyle, yazdığı kitap ve mektuplarla hem Hindistan'da hem de bütün dünyada yepyeni ufuklar açtı. Tam bir Tecdid ve İhyâ hareketi gerçekleştirdi. Tahribatı önledi. İslâm fıkhı ve hukûkunun muteber kaynaklarından birisi olan El-fetâva'l-Hindiyye isimli kaynak kitap o devirde seçkin bir ulemâ heyeti tarafından kaleme alındı.
Yakın geçmişte 19.Asırda Cemaleddin Efgânî, Muhammed Abduh ve benzerleri mezhepleri birleştirme (Telfik-i mezahip) sloganıyla İslâm dünyasında fitne yaymışlar, Vehhabîlik, mezhepsizlik cereyanı başlatarak Müslümanların temiz itikatlarını bozmaya çalışmışlardı. Son devrin büyük din âlimlerinden Başta Süleyman Efendi Hazretleri olmak üzere, Ömer Nasûhi Bilmen, Elmalılı Hamdi Yazır ve Ahmet Davutoğlu gibi zevat vaaz ve yazılarıyla bu fitneyi de çok şükür püskürtmüşlerdir.
Geçmişten ders alarak, Fethullah Gülen Hoca Efendinin öncülüğünde iyi niyetle başlatılan Dinler arası diyalog üzerinde ciddiyetle durmak gerekir. Bu konu gelişen olaylarla birlikte karmaşık bir yumak haline bürünmüştür. Gayri-müslim Museviler ve Hıristiyanlarla diyalog, yakınlaşma, dostluk ve dayanışma acaba istenmeyen bir noktaya varmışmıdır? Bunlara dost eli uzatan Hoca Efendi, acaba elini kurtaramıyormu? İyi araştırılmalı ve çözülmelidir.
Biz elbette hüsn-ü zan ile mükellefiz. Konu hakkında Allah'ın hükmünü görelim: Ey iman edenler,Yehûd ve Nasârâyı yâr tutmayın. Onlar ancak birbirlerinin yârânıdırlar ve siz müminlerden her kim, onları yâr tanır, velî tutarsa, şüphe yok ki o da onlardandır. (Onlara temessül etmiş, onların huyunu kapmıştır. O artık hakk'a değil, onlara ve hevâsına hizmet eder. Netice itibariyle onlardan sayılır. Âhirette onlarla beraber haşrolunur...) Maide 51 Elmalılı tef.3/1712
Allah nasip ederse önümüzdeki hafta "gayri-müslimlere benzeme ve özenme" hakkında yazmaya devam edeceğim.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.