Cemaatlere Sızan Haşarat
BİR tarikat, bir cemaat güçlenince, büyüyünce, zenginleşince içine samimiyetsiz hergeleler sızmak ister. Tarikata veya cemaate inandıklarından değil, onun gölgesinde maddî menfaat ve şahsî prestij sağlamak için.Güçlü, imkanlı dinî cemaatlerin içine yerli ve yabancı şer kuvvetleri casuslar, ajanlar, provokatörler, yönlendiriciler, istihbaratçılar sokar. Bunlar kraldan daha fazla kralcı görünür, aşırı kralcılık yapar.
Bir tarikat veya cemaat için en büyük tehlike, birtakım müridlerin sekter zihniyete sahip olması, holiganlık, militanlık, fanatizm sergilemesi, robot ve zombi haline gelmesidir.
İslam dini ibadetlerin, hizmetlerin, hayırlı faaliyetlerin ihlasla, sırf Allahın rızasını kazanmak niyetiyle yapılmasını ister.
İbadetlerde, hizmetlerde, cihatta, hayır hasenatta ihlas giderse bereket olmaz.
İhlasın olmadığı yerde hizmet değil, hezimet olur.
Sahih=doğru inanca sahip olmayan, Allaha karşı vazifelerini ihlasla yapmayan, hizmetleri Kur’ana Sünnete fıkha Şeriata uygun olmayan, vahim bid’atlara batmış bulunan kimseler ve kurumlar, istedikleri kadar hizmet ve kendilerinden menkul keramet edebiyatı yapsınlar, onların hizmetleri başarı ve keramet değil, istidractır.
Soruyorum: Tevhid inancına aykırı itikatla hizmet olur mu?
Hem Tevhid doğrudur, hem de Teslis doğrudur mealinde laflar edecek ve sonra islamî hizmet yapacak. Böyle bir şey mümkün müdür?
Tevhide, Kur’ana, İslama, Resulallaha iman etmeyenler de ehl-i necat ve ehl-i Cennettir diyecek ve hizmet edecek… Böyle çelişki olur mu?
Mardin Kasımiye medresesinde çanlar çalınacak, ezanlar okunacak, çeşitli kiliselere mensup papazlar ve bir de müftü, havuzun üzerine kurulmuş sözde Sırat köprüsünden cüppelerini savura savura geçerek Diyalog yapacak ve buna hizmet denecek. Bir Müslüman buna hizmet diyebilir mi?
İslamda elbette din dünya ayırımı yoktur ama din hiçbir zaman louche politikaya alet edilemez. Edilecekse politika dine alet edilir.
Dünya işleri konusunda İslamın temel prensibi şudur: “Siz ne halde iseniz öyle idare olunursunuz.” (Hadîs)
Müslüman bir toplum kendisine ıslah etmeden iyi ve sâlih bir idareye kavuşmaz.
Bin kere yazsam azdır. Yine uçaktaki kavga meselesini yazacağım:
Büyük bir uçakta, başpilotu ve ekibini devirmek için bir kavga, bir savaş çıkınca ne yapmak gerekir?.. Uçağın selameti için derhal kavgayı, savaşı durdurmak gerekir. Uçağın şirketinde yolsuzluk olduğu iddiaları, ancak ve ancak uçak hava meydanına selametle indikten sonra adalet, usul, erkân dairesinde, vazifeli ve salahiyetli şahıs ve kurumlar tarafından incelenir ve karara bağlanır.
Uçakta kavga etmek intihardır.
Uçakta kavga, savaş, darbe olmasını istemeyenlere “Siz yolsuzluklardan yana mısınız?” demek insafla bağdaşmaz.
Öncelik uçak içindeki savaşı ve darbe teşebbüsünü önlemek, uçağın selametini güven altına almaktır.
(İkinci yazı)
Tekkeler Nasıl Açılsın?
TASAVVUF tekkelerini yasaklayan ve kapatan kanunun kaldırılması için Meclise teklif veriliyormuş. Çok geç kalmış, çok isabetli bir teklif… Lakin, bu konuda öyle kopukluklar, ârızalar var ki, mesele yasağı kaldırmakla halledilmez.
Şu anda islamî kesimde tasavvuf konusunda birbirleriyle uyuşmayan ve bağdaşmayan görüşler, gruplar vardır.
1. Dinde reform, yenilik, değişim isteyen ilahiyatçılar tasavvufa karşıdır.
2. Vehhabîler ve Selefîler tasavvufa karşıdır.
3. Mutezile mezhebine bağlı olanlar karşıdır.
4. Diyanete sızmış olan Fazlurrahmancılar karşıdır.
Ülkemizdeki tasavvufî faaliyetler ikiye ayrılır:
A. Ehl-i Sünnet ve Şeriat dairesi içinde olanlar.
B. Bir yahut iki ayaklarıyla bu daireden kısmen veya tamamen çıkmış olanlar.
Arnavutlukta iki Diyanet dairesi olduğunu duydum. Biri medreselere, camilere, diğeri tekkelere bakıyormuş. Bizde böyle olabilir mi?
Osmanlı devleti zamanında tekkeler, Şeyhülislamlığa bağlı Meclis-i Meşayih tarafından denetleniyordu. Bu işi bizde kimler yapacak?
Uzun süren yasak, boşluk, kopukluk, ârıza devrinden sonra tekrar açılacak tekkelere ehliyetli ve liyakatle şeyh bulunabilecek mi?
Bugünkü iktidarın din işlerinde akıl hocası olan büyük nüfuzlu reformcu ilahiyat hocası buna ne diyecektir? Onun tekkelere ve tasavvufa karşı olduğunu çok iyi biliyorum.
Ülkemizde ne kadar reformcu, mezhepsiz, mutezilî ilahiyatçı varsa tekkeler açıldığı takdirde onların Ehl-i Sünnet çizgisinde olmamaları için çalışacaktır.
Kemalistler, Sabataycılar da tekkelere karşı çıkacaktır.
ABD, İsrail, AB tasavvufu ve tekkeleri kullanmaya çalışacaktır.
Bu saydığım ve saymadığım sebepler ve sakıncalar yüzünden tekkeler açılmasın mı?.. Kesinlikle böyle bir şey demiyorum, mutlaka açılmaları gerekir. Açılsınlar ama gereken bütün tedbirler alınsın.
Camilerle tekkeler birlikte çalışsın.
Camiler ve tekkeler Ehl-i Sünnet ve Cemaate hizmet etsin.
Tasavvuf ve tekkeler Şeriat dairesi içinde bulunsun.
Cami ve tekke siyasete alet edilmesin.
Cami mihraplarına ehliyetli, liyakatli, icazetli, vasıflı, ihlaslı, alim, fadıl imamlar geçirilsin.
Tekkelerin postlarına ehliyetli, liyakatli, ilim sahibi, muttaqi şeyhler oturtulsun.
Ne camilerde, ne tekkelerde para ve zekat toplansın.
Holding, anonim şirket, banka gibi çalışan tekke olmaz… Varsa olmaz olsun!
Tekkeye şeyh olacak zatlar Ehl-i Sünnet medreselerinde Şeriat ilimlerini okumuş, icazet almış ahlakı hamide sahibi kimseler olmalıdır.
En az ashab-ı fetva derece ve rütbesinde olmayan kişi şeyh tayin edilmemelidir.
Şeyhlerin, çağdaş dünya kültürünün er üst derecesinde malumat ve bilgisi olmalıdır.
Çok iyi Osmanlıca, çok iyi klasik Arapça, çok iyi Farsça, çok iyi İngilizce bilmelidir.
Şeyh dediğin kimse gündüzleri genellikle sâim, geceleri qâim olmalıdır.
Şeyhlerin itikadı sağlam olmalıdır.
Şeyhler beş vakit namazı cemaatle kılmalıdır.
Şeyhler mal ve para konusunda çok temiz ve şeffaf olmalıdır.
Kemalistten şeyh olmaz.
Ehl ü iyali açık gezenden şeyh olmaz.
Fâsık-i mütecahirden şeyh olmaz.
Türkiyeye İslam tarikatlerle, tasavvufla, gerçek şeyhlerle gelmiştir. Osmanlı devlet-i aliyyesinin iki kurucusu vardır: Şey Edebali ve Osman Gazi.
İstanbulun iki fatihi vardır. Şeyh Akşemsüddin ve Sultan Mehmed-i Sâni.
Hâtemü’s-Selatin ve’l-Hulefa olan Abdülhamid-i Sâni hazretlerinin birkaç şeyhi vardı. En büyüğü Şazelî Darkavî şeyhi Muhammed Zâfir el-Medenî hazretleriydi. Yıldız Sarayında Halepli Rıfaî şeyhi Ebü’l-Hüda es-Sayyadî bulunuyordu.
Bahriyemizin pîri Şeyh Yahya Efendi hazretleridir.
Şeyhi olmayan hiçbir Padişah yoktur.
Hanefî mezhebinin kurucusu ve fıkhın babası Ebu Hanife hazretleri Cafer-i Sâdık efendimize mensuptu.
İmamı Gazalî hazretleri Faremidî hazretlerine intisablıydı.
Osmanlı devleti iki payanda ile ayakta durmuş ve akıllara hayret veren fütühata nail olmuştur. Payandanın biri Şeriat, diğeri tarikattır.
Beş yıldızlı fuhuş otellerinde papazlarla muhabbet eden ne zahir hocası olur, ne bâtın büyüğü.
Hakikî şeyhler zekat parası toplamaz.
Hakikî şeyhler kavlen veya fiilen Şeriata aykırı bir laf etmez, bir iş yapmaz.
Şeyhler ikiye ayrılır: (A) Şeriata, Sünnete, ahlaka bağlı âbid, zâhid, takvalı, ihlaslı gerçek şeyhler… (B) Sahte şeyhler, müteşeyyihler.
Bir insan dünyayı ve nefsini ayaklarının altına almayınca şeyh olamaz.
Şeyhlik tac ü hırkadan ibaret değildir.
Ucu Resullerin Seyyidi Efendimiz Hazretlerine (Salat ve selam olsun ona) ulaşan, kopuksuz ve sahih bir icazeti olmayan şeyh meyh olamaz.
Tekkeler zaviyeler, dergahlar elbette açılsın ama doğru dürüst açılsın.