Miladi yeni yıl!
Ve Şemsi takvime göre yıl 2014.. Hicri takvim, Kameri esasa göre bir çevirim hesabına dayanır. Başlangıç olarak da Hicret’i esas alır.. Miladi takvim ise Şemsi’dir ve Hz. İsa’nın doğumuna dayalı bir yorumu esas alır.. Bugün bizim uyguladığımız takvim papalık tarafından şekillendirilen Gregoryen takvimdir..
Bizimkilere RUM desen kızarlar da, mesela Latin Alfabesi kullanmaktan ya da Gregoryen takvime uymaktan bir rahatsızlık duymazlar.. Gregoryen takvimde sadece başlangıç ya da Güneş’e dayalı olması değil, ay isimleri de sorunlu. Ocak tamam da Şubat ne oluyor.. Şabat olmasın sakın bu. Mart mesela March olmasın. Nisan mı, Nissan mı? May-Mayıs.. Mayıs Anadolu’da ne anlama gelir biliyor musunuz. Sığır dışkısına verilen bir ad neden ay adı olarak kullanılır ki.. Haziran! Sahi Haziran ne demek! Temmuz Tamuz olmasın! Ağustos’u biliyoruz Tanrı Kral August’a adanan ay.. Eylül Alül’den. Ekim bizden, Kasım da öyle, Aralık da.. Hani isim bulamayınca aralıkta kalan aya Aralık demişler işte.. Gördüğünüz gibi çok bilimsel, tarihi, dini bir arka plana sahip!
Ay ve Güneş Allah’ın iki şeairidir.. Ay ve Güneş ezelden iki İstanbulludur zaten!
Biz günlük ibadetlerimizi güneşe, yıllık ibadetlerimizi Ay’a göre yaparız.
Bu arada şu Hicri/Kameri ayları da bir sayalım isterseniz. Biliyorsunuz 1 yılı 354 - 355 gün olan ve 12 Kameri aydan oluşan bir takvimdir. Hicri Şemsi takvim, Miladi 20 Eylül 622 tarihini başlangıç olarak alan ve dünyanın güneş etrafındaki dolanımını esas alan takvimdir. Osmanlı Devleti’nde bu takvime Rumi takvim adı veriliyordu. Aralarındaki fark milatlarının farklı olmasıydı Görüldüğü gibi Rumi’den maksat etnik ya da dini bir kimlik değil. Mevlana Celaleddini Rumi’deki Rumilik! Rum suresinde bahsedilen Bacıyanı Rum, Ahiyanı Rum, Gaziyani Rumdaki Rumluk!
Ay isimlerine gelince Muharrem, Safer, Rebiülevvel, Rebiülahir, Cemaziyelevvel, Cemaziyelahir, Recep, Şaban, Ramazan, Şevval, Zilkade, Zilhicce.. Aylar böyle.. 1 Ocak günü Hicri takvim olarak 29 Safer 1435’e tekabül ediyor. Rumi takvim olarak ise 18 Kanunu evvel 1429..
Gelin bu konuda biz şimdi farklı bir çalışma yapalım.. Düğün ya da toplantı davetleri dahil, mekan tanımını cami merkezli, zaman tanımını namaz vakitlerine göre yapalım.. Mesela şu caminin şurasında akşam namazından yarım saat sonra gibi mesela..
Eskiden bir de bizim ezani saatimiz vardı.. Biliyorsunuz dünya 360 tûl (boylam) derecesine ayrılmıştır. İlk tûl derecesinin Londra’dan Green Wich (Grinviç) üzerinden geçtiği kabul edilir. Halbuki, eskiden bu başlangıç noktası İstanbul Sultanahmet’teki Millenium taşı idi. Her tûl derecesinin arası 4 dakikadır. Türkiye’nin doğusu ile batısı arasında 1 saat 16 dakika fark vardır. Bununla beraber 30’uncu tûl derecesi Türkiye saati için esas alınmıştır. İtibari olduğu için zaman dilimleri doğrusal bir hat izlemez. Buna göre, Türkiye saati, Londra saatinden 2 saat ileridir.
Bu arada ezânî nasıl hesaplanır bilmek istiyorsanız, hangi mahallin ezânî saatini tesbit etmek istiyorsak, “o mahallin vasâtî akşam vaktinden 12 saat çıkarıldıktan sonra, kalan saat o mahallin bütün vasâtî vakitlerinden teker teker çıkarılırsa, o mahalle ait ezânî saatler bulunmuş olur. Mesalâ: Ankara’da 1 Ocak günü akşam namazı vakti 16.40’dır. Bundan 12 saat çıkardığımızda 4.40 kalacaktır. Ankara’da 1 Ocak günü İmsak vakti ise 5.15’dir. 5.15’den 4.40’ı çıkardığımız zaman 0.35 kalacaktır ki, bu, Ankara’nın 1 Ocak günü için ezânî imsak vaktidir. 1 Ocak’ın hangi vasatî vaktinden 4.40 saat çıkarılırsa, o vakte ait ezânî saat bulunacaktır. Ezânî saate göre; akşam ezanı daima 12.00’de okunur. Bugün hâlâ alaturka saat kullananlar, vasâtî saate göre (takvimimizde gösterilen vakitler) akşam namazı vakti geldiğinde saatlerini mutlaka 12.00’ye getirmelidirler.”
Ahmet Turgut “31 ARALIK GECESİ SADECE YILBAŞI MIDIR?..” başlıklı yazısında “bu seneki yılbaşı gecesi, Hicri takvimle Safer ayının yirmi sekizine tekabül etmekte. Yani Hz.Hasan’ın (ra) şehâdet yıldönümüne. Üstelik kimi tarihçilere göre Peygamber Efendimiz (sav) de aynı gün yürümüştü Hakk’a” diyor ve ekliyor, “Oysa ‘…28 Safer’de maalesef birçok insan ‘Yılbaşı Eğlenceleri’ne mahkûm olacak. Öyle ki, Hz.Hüseyin’in şehadeti vesilesiyle Muharrem ayı boyunca oruçlar tutup iftarlarında dahi su içmekten imtina edenler, Hz.Hasan’ın (ve belki de Hz.Resulullah’ın) Şehadet Gününde tabir yerindeyse ‘rakıyı susuz götürüp’ günün mana ve ehemmiyetinden bigâne kalacaklar.” Ve yazar şu soruyu bir kere daha altını çizerek soruyor: NEDEN HZ.HÜSEYİN’İN MATEMİNE COŞKUYLA VEFA GÖSTERİLİRKEN, HZ.HASAN’IN ŞEHADETİNDE AYNI DURUM GÖZLEMLENMEZ?..
Kimimiz için önceki gün matemdi, kimimiz için Mekke’nin Fethinin yıldönümü olarak kutlandı.. Kimimiz için piyango, kimimiz için eğlence vesilesi idi..
Hıristiyanlar “Ey İsa evimize gel” diye çamlarını süslemişlerdi, ama bizimkilerin çamı “çam devirmek”ten başka ne anlama geliyordu aceba!
Yılbaşında neden hindi yenir de kaz yenmez, onu da anlamış değilim.. Hıristiyanlar, daha doğrusu Amerika’daki İngilizler 22 Kasım’da, Şükran gününde avladıkları hindileri keserlermiş. Bizim kaz tüccarlarının açıkgözlülüğü de olabilir bu iş. Sonuçta, yılbaşı baloları aslında bir cumhuriyet geleneği, bir modernleştirme, sekülerleştirme aracı..
Kahinler ne derse desinler, dünya Miladi 2014’e dolu dizgin giriyor. Türkiye, Suriye, Filistin ve Mısır hattında sıcak gelişmeler sözkonusu. Yerel seçimlere kadar rahat yok. Sonrasında da Cumhurbaşkanlığı için siyasi ortam gerilecek.. Ve ardından yaz! Ekim Kasım derken, bu defa milletvekili seçimleri gündeme gelecek..
Görelim Mevlam neyler, neylerse güzel eyler. Selâm ve dua ile..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.