Camiye şeyhleri
Son dönmelerde yeni bir Mürcieleşme eğilimi olarak yeni bir akım zuhur etti. Buna Camiye deniliyor. Kurucusu Muhammed Bin Eman el Cami. Daha sonra başlattığı bu hareket bir akıma dönüşüyor. Peşinen söylemekte yarar var. Bu hareket muhaberat kuluçkalarında üretilmiş proje bir hareket. Körfez’e yabancı güçleri yerleştirme noktasında ulu’l emrin almış olduğu bütün kararları doğru ve isabetli bulan bir hareket. Onlara göre neyin doğru olup olmadığının ölçüsü yöneticilerin kararıdır. ABD’nin Körfez’e asker çıkarmasının iki farklı yansıması ve sonucu olmuştur. Biri ifrat diğeri tefrit çizgisi olan bu iki ifrazattan birisi Kaide veya Üsame Bin Ladin hareketi olmuştur. İkincisi ise tam zıddı olan Cami hareketidir. Amerikan askeri sevkini benimseyen bu hareketin bir biçimde Suudi Arabistan içişleri bakanlığı tarafından organize edildiği ifade edilmektedir. Ulu’l emr ve kararlarına tapınan bir harekettir. Tamamen tutarsızdır. Bu durumda Saddam tarafında olan ulema Saddam’ın aldığı kararları mutlak doğru kabul ederken öteki taraf da bulunan Camiler de körü körüne Riyad’ın kararlarına tabi olmuşlardır. Cami zihniyetine göre ulu’l emre dayandığından bu çatışan iki taraf da aynı oranda doğrudur! Muhammed Kutup’un talebelerinden Sefer Havali ve Selman Avde Körfez’e yabancı asker celbine karşı çıkmış ama onlara karşı Cami ve taraftarları içişleri bakanlığı tarafından kışkırtılmışlardı. Bunlar Selefi meşrep saldırgan bir Mürcie eğilimini temsil eriyorlar. Cami aslında ikinci bir Hereri vakası veya Abdullah Habeşi hareketidir. Ama Selefi kisvesinde. Abdullah Habeşi sufi meşrep birisi olmasına rağmen kendisi veya hareketi muheberatın kuluçkasında pişirilmiş ve gittiği her yerde İslami kesimlere karşı rejimi savunur bir pozisyon takınmış ve Sufilik ve devlet adına tekfircilik yapmıştır. Lübnan’da Hizbullah’ın müttefikleri arasındadır. Havasından mı suyundan mı bilinmez ama Camiye akımını kuran Selefi Mürcii Muhammed Bin Eman el Cami ile Ahbaş grubun kuran Abdullah Habeşi (Hereri) de Habeşiştan veya bugünkü ifadesiyle Etiyopyalıdır.
*
Bunlar bir mezhep değil bir akım. Derleme bir akım. Devletçi ve rejim yanlısı hatlar arasında bir buluşma çizgisidir. Siyasi ama anti siyasi bir akım. Bazı evrelerde Muhammed Abduh ve Bediüzzaman siyasete mesafe koymuştur. Lakin bu ulu’l emr lehine bir durum değildir. Siyasi vasatın kirlenmesi ve ölçünün belirsizleşmesiyle takınılan arızi ve muvakkat bir tutumdur. Alt yapı hizmetleri olmadan üst yapı yani siyasi hizmetlerin sonuçsuz ve akim kalacağına inandıkları için böyle söylemişlerdir. Kesinlikle bu noktada Bediüzzaman ile Zekeriya Beyaz aynı değildir. Kemalist zeminden ulu’l emirci olan Zekeriya Beyaz Bediüzzaman’ın Müslümanlığını bile tartışmalı bulmaktadır! 1990-1991 yılında Körfez olayları nedeniyle patlak veren Camiye çizgisi tarihin derinliklerinde yatmaktadır. Günümüzde de gelişmelere göre yeniden nüksetmektedir.
*
Bu akım Arap Baharı ile birlikte yeniden siperinden çıkarak halkın iradesine karşı saldırıya geçmiştir. Kurulu düzenlere karşı gösterileri İslam adına yasaklamıştır. İlmi Selefiliğin temsilcisi Ali Halebi gibiler genelde kurulu düzenlere karşı çıkılmasına itiraz ederek aslında bir nevi Camilik içinde yer alır. Lakin Suriye noktasında bir içtihat farklılığı oluşmuştur. Zira İbni Teymiye’ye göre bugün Suriye’yi yöneten zümre olan Nuseyrilik İslam dışı bir yapıdır. Selefi meşrep olmadıkları halde Buti ve Ali Cum’a gibi alimler de modern Cami şeyhleri arasında yerlerini alırlar. Bunların bir kısmı da fitneyi tamim ederek pasifizmi savunmaktadır. Siyasi tutum için herkes bazı unsurları öne çıkarmaktadır. Selefiler kendilerini bidat üzerinden tanımlarlar lakin kim bilir bidata karşı çıkarken nice bidat işler veya bulaşırlar. Şiiler ise kendilerini Ehl-i Beyt üzerinden tanımlarlar. Bunu yaparken kim bilir haklarında nice cinayetler işlerler. Mesih adına Batı’nın işlediği cinayetler gibi. Mısırlı selefi Camiler arasında Üsame Kusi ve Talat Zehran, Muhammed Said Raslan, Mahmut Lütfi ve Ebubekir Mahir ibni Atiyye gibi isimler yer almaktadır. Bunların hepsi veya en azından bir kısmının Mısır istihbaratıyla bağlantılı olduğu ileri sürülüyor. Mübarek rejiminin önlerini açtığı ve sonrasında da Sisi ile İhvan’a karşı ortak hale geldikleri bir gerçektir. En etkili ve samimi isimlerinden birisi Muhammed Said Raslan olup muhalifleri de samimi olduğu noktasında birleşiyorlar. Bir yargı veya hükmün veya davanın isabetli olması için iki şeyi birleştirmesi lazımdır. Birisi samimiyet ikincisi de ölçülü veya ölçülere uygun harekettir. Nasları vakıaya doğru olarak uyarlamaktır, Eğip bükmek değil. Raslan ise çılgınlık halinde İhvan düşmanlığı yapmakta ve bu da adaletten sapmasına yol açmaktadır. Raslan hem adalete hem de hakaike tecavüz etmektedir. Şevkani’nin bazı eserlerinden yola çıkarak yöneticiye sözel dahi olsa karşı çıkılmayacağını ve bunun fiili ve kılıçla karşı çıkmanın bir parçası olduğunu ileri sürmektedir. Hatta yönetici küfre girse bile karşı çıkılmayacağına hükmetmektedir (http://www.youtube.com/watch?v=1bSWo64zvZY ). Ali Cum’a Müslüman Kardeşlerin hariciler haline geldiklerini ve köklerinin kazınmasını salık vermektedir (idribu bilmelayin). Bunlar Cezayir’deki gibi İslamcıların köklerinin kurutulmasını savunmaktadırlar. Ali Cum’a sufi meşrep olmasına karşılık Selefi meşrep olan Muhammed Said Raslan da Müslüman Kardeşleri harici olarak nitelendiriyor ve kan akıtmayı helal addettikleri için Müslüman Kardeşler ve taraftarlarının öldürülmesinin vacip olduğunu ileri sürmektedir! Bu artık devlete tapınmanın son aşaması olmalıdır. Birisi tasavvufi zeminden diğeri de selefi zeminden bir araya gelmiş ve ulu’l emr veya ulusalcılıkta birleşmiş durumdalar.
Atlantik İmamı da kombinasyon halinde Camiye anlayışı içine girmektedir. ‘İçeride devlete ve dünyada ABD’ye rağmen hizmete edilemez’ diyerekten dolaylı bir biçimde de olsa ulu’l emr zincirini genişletmiş ve esnetmiştir. Buna ilaveten açık denizlerde İsrail’den de izin alınmasını şart koşmuştur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.