Barbar Türk’ten terörist Müslümana…
19’uncu yüzyılda bazı yıkıcı kavramlar üretilmiştir. Bunların en meşhurlarından birisi ‘Barbar Türk’ ifadesidir. Daha önce heybetli Türk şeklinde algılanan Türk imajı 19’uncu yüzyılda barbara dönüştürülmüştür. Gerçek Türk imajıyla savaşmanın psikolojik aracı haline getirilmiştir. 19’uncu yüzyılın yıkıcı kavramlarından birisi de Rusların üretmiş olduğu ‘Hasta Adam’ deyimidir. Başka yıkıcı kavramlardan birisi de ‘Şark Meselesi’dir. Şark Meselesi günümüze İsrail meselesi olarak yansımıştır. Barbar Türk deyimi üzerinden Türk nefreti körüklenmiştir. Türkler gittikleri her yerde dini ve ırki çeşitliliği muhafaza etmelerine rağmen milletlerin gönlüne haklarında nefret tohumu ekmek için ‘barbar Türk’ deyimiyle yaftalanmışlardır. Barbarlık üzerinden Türk itibarsızlaştırılmıştır. Barbar Türk cani olarak tasvir edilerek her türlü cezaya müstahak gösterilmiştir. Halbuki, Türkler tecavüz eden değil, tecavüze uğrayandır. Mülklerini yağmalamak için Türkler aksi surette tasvir edilmiştir. Osmanlı’yı takviye ederek Rusları durdurma siyaseti İngiliz başbakanları Palmerston, Salisbury ve Benjamin Disraeli döneminde büyük ölçüde devam ettirilmiştir. William Ewart Gladstone, David Lloyd George dönemlerinde bu politikaya veda edilmiş ve onun yerine terekenin taksimi ve paylaşım politikaları geçirilmiştir. William Ewart Gladstone, David Lloyd George hastalık derecesinde Haçlı zihniyetine mağlup olmuşlardır. Bush gibi modern Haçlı neferleridir. İngilizler Babür İmparatorluğunu yıktıkları gibi kararlı bir biçimde Osmanlı Türk imparatorluğunu da yıkmak istemişlerdir.
*
Slavlar arasında ve Balkanlar’da Türk nefretini zerk eden Ruslar olmuştur. Keza Yunan ve Bulgar meseleleri ve ardından gelen Ermeni meselesi de Batı nezdinde Türk nefretini ve Barbar Türk deyimini güçlendirmiştir. Romancı ve edebiyatçı Emile Zola’nın Yahudileri, ‘ İtham Ediyorum’ başlıklı makalesiyle savunması gibi Victor Hugo da Bulgar isyanlarının bastırılması noktasında infiale kapılan Batılı aydınlar arasındadır. 6 Mayıs 1876 tarihinde Selanik’teki Alman ve Fransız konsolosları Rus-Yunan komplosu üzerinden ahali tarafından linç edilirler. Bu komplonun amacı Avrupa’da Türk imajını karalamak ve Türk nefretini körüklemektir. 19’uncu yüzyıl Türk nefreti üzerinden şekillenmiştir. 1881 yılından sonra Batılılar, Arapları Türklerin kendilerini geri bıraktıkları propagandasıyla aldatmışlardır.
20’inci yüzyılı şekillendiren kavram ise ‘terörist Müslüman’ deyimi ve bunun yaygınlaştırılmasıdır. Bunun üzerinden İslam nefreti sistemleştirilmiştir. İslamfobyanın birinci nedeni Müslümanları terörle ilişkilendirmektir. Yüzyılımızda Türk nefreti yerine doğrudan İslam nefreti üretilmiş ve yerine geçirilmiştir. Müslümanlar her yerde ya doğrudan Batılı sömürgeler tarafından mağdur ediliyorlar ya da çoğunluklara veya azınlıklara kurban ediliyorlar. Orta Afrika Cumhuriyeti, Angola ve Myanmar’da Müslümanlar çoğunluk tarafından ezilirken Suriye ve Lübnan gibi ülkelerde ise azınlıklar tarafından parya muamelesi görmektedirler. Gerekçesi, Müslümanların her yerde payimal edilmesi ve kafalarını kaldırmalarına müsaade edilmemesidir. Bugün Müslüman terörle özdeş hale getirilmiştir. 19’uncu yüzyılda Türk’ün barbarlıkla eşitlenmesi gibi. Bunun arkasında yine siyasi mühendislik faaliyetleri ve çalışmaları yatmaktadır. Dr. Kevin Barrett, Myanmar’da Müslüman azınlığa karşı rejimin bizzat ABD tarafından desteklendiğini ifade etmektedir (http://www.fath-news.com/cont/12237). Fransa benzeri şekilde Orta Afrika Cumhuriyetinde Hıristiyanları himaye ediyor. Yahudiler ve Batılılar terör yaftasını manevi bir silah olarak kullanıyorlar. Mahmut Abbas, Hamas ile kanlı bıçaklı olmasına rağmen Netanyahu’ya göre, Mahmut Abbas ve Ramallah idaresi teröristleri kahramanlar olarak bağrına basmaktadır (http://news.nationalpost.com/2014/01/02/mahmoud-abbas-is-treating-terrorists-as-heroes-benjamin-netanyahu-blasts-palestinian-pm/). Mahmut Abbas da terörü himaye ettiğine göre geride damgalanmadık kim kalıyor? Mahmut Abbas’ı affetmeyen herhalde Başbakan Erdoğan’ın ümüğüne sarılacaktır. Dünyanın terörist efendileri ve egemenleri terörü keyiflerine göre tanımlıyorlar. İsrail ve Batı’ya göre çıkarına ters olan her şey terördür ve çıkarına zıt herkes teröristtir. Hareket eden her şeyin hedef olması gibi İslami olan her şey namlunun ucundadır. Netanyahu’nun peşinden giden Esat ise Selefilik anlayışını zem ve mahkum etmekte BM’nin bu anlayışı yasaklamasını ve cezalandırmasını istemektedir (http://www.alarab.qa/ details. php? issueId=2217&artid=276570). İsrail muhaliflerini anti semitizmle suçlar. Selefilik ve daha geniş zeminde tüm Sünnilik ise İran ve Suriye rejiminin anti semitizmidir. Zaten İran ve İsrail kavram kullanmakta mahirdir. İran hiç alakası olmadığı halde kime karşı ise Kerbela’nın öcünü güder. İsrail’in Kerbelası da Holokost’tur. Bunlar siyasi malzemedir. Onlar olsa olsa Kerbela’nın paralı askerleri olabilirler. Esat’a göre, Selefilik kan akıtma ve katle çağrıdır. Madem Selefilik toptan böyle; öyle ise İbni Teymiye’nin Nuseyrilerle ilgili fetvasını tozlu raflardan indirmenin vaktidir. İbni Teymiye onları Hıristiyan ve Yahudilerden daha koyu gayri Müslim saymaktadır. Demek ki hak ediyorlar. Türk nefretçilerinden sonra İslam nefretçilerine aynı silahla karşılık vereceğiz. El hubbu fillah ve’l buğzu fillah silahını kuşanacağız. Allah için seveceğiz ve Allah için nefret edeceğiz. Yağma yok.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.