Şükrü Karaca’yı nasıl yazmalı?
Son günlerde ismi çok duyulanlardan, konuşulanlardan biri olmuştu Şükrü Karaca. CHP’nin bir zamanlar iddialı olduğu Ankara mahalli seçimlerinde bu iddiayı artıracağı umulan sürpriz bir aday bulmuş, Kemal Kılıçdaroğlu’nun danışmanı olarak!
Doğrusunu söylemek gerekirse, onun hafızamıza yıllar sonra böyle dönmesi şaşırtıcı olmaktan öte idi. Hatta zaman zaman “bu bizim Şükrü Karaca mı?” demekten kendimizi alamadık.
Oydu! Geçen seçimde tahminlerin üzerinde rey almış olan MHP kökenli bir belediye başkanının CHP’den aday olacağını duyurmuş ve partide kıyametler kopmuştu...
Koptu da ne oldu?
Önce Şükrü Karaca’nın danışmanlıktan istifa ettiğini duyduk. Sonra da, CHP’ye getirdiği ismin Ankara büyükşehir belediye başkanı adayı olduğunu... Keşke Şükrü Karaca ile ilgili duyduklarımız bunlarla sınırlı kalsa idi.
Dün de vefat haberini aldık... Allah rahmet etsin.
1980 sonrası ülkücü gençlerin savruluş döneminde onu tanımıştık. Yazı, şiir ve fikir işleriyle uğraşanların bir kısmı Yazarlar Birliği’ni uğrak yeri haline getirmişti. Şükrü Karaca da bunlardan biri idi. Şiir yazıyordu, kendine mahsus bir sesi vardı. Düşüncesindeki cevvaliyyet dikkat çekici idi.
Şükrü Karaca’nın da içinde bulunduğu TYB yönetim kurulu resminde kimler yok ki? Mehmet Çetin, Nabi Avcı, Mustafa Everdi, Ali Akbaş, Bayram Bilge, İrfan Çalışan hemen aklıma gelenler. Şükrü’nün istikrarlı bir yönetim kurulu üyesi olduğu söylenemez. O siyasetin çekim alanına kendini kaptırmaktan kurtulamıyordu. Yine de yayınladığı iki kitapla edebiyatçı kimliğini tescil ettirdi.
İlk kitabı şiir değil romandı: Dünyayı Dolduran Kiraz. İlk romanı ile Türkiye Yazarlar Birliği’nin roman ödülünü aldı. Roman’daki Kepenek lâkaplı çocuk çobanda Şükrü Karaca’nın çocukluğundan ne kadar iz vardır, bilinmez.
Ardından bir şiir kitabı yayınladı: Anestü Nârâ. Kitabın adı, Kur’an’ı Kerim’in Kasas suresi 29. âyetinde geçen bir ibareden alınmıştır: “Ateşi gördü!” Kasas suresinde Hz. Musa’ya Rabbi’nin tecelli etmesi, ilk vahyi vermesinin anlatıldığı âyetler peş peşe gelir.
Şükrü bu kitabı da şiir ödülü alınca, epeyce böbürlendi. “Bir daha ödül vermek için benim kitap yazmamı bekleyin” diye.
Şimdi “keşke, başka kitaplar yazsa da, başka ödüller alsa idi” demekten kendimi alamıyorum!
Kısa süre sonra siyasi danışmanlık onun için bir iş, geçim meşgalesi haline geliverdi. Önce DYP’de bu işi yaptı. 28 Şubat’tan sonra yapılan 1999 seçimlerde, galiba Keçiören bölgesinden DYP’den liste birincisi idi. Seçilmesine garanti gözüyle bakıyordu. Eski yönetim kurulu üyemizi ziyaret edip başarılar dilemek istedim. Telefondaki hitap şeklinden buna ihtiyacı olmadığı anlaşılıyordu.
Sonra da görüşmemiz mümkün olmadı. Bir ara ANAP’a geçmiş, hatta Ak Parti’den aday olmak istemiş...
Bütün bunlar çok tuhaf görünmezdi. Fakat CHP genel başkanının danışmanı olması?
Her halde profesyonellik budur!
Gittim mi dikine giderim bu yüzden
Düştüm mü baş üstü düşerim.
diyen o değil mi?
Şükrü (ve siyasi danışman arkadaşları için) şu latife sık yapılıyordu: Gittikleri parti bitiyor! Sıra CHP’de!
Keşke Şükrü paçasını siyasete kaptırmasa, edebiyatla meşgul olmaya devam etse idi. Güzel romanlar, şiir kitapları yayınlansa idi.
Onu hatırlatacak olan kitapları!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.