Hizmet, cemaat, ihlas ve şefkat tokadı
Yolsuzluk iddiaları, Savcı Öz vs.. Taa işin başına dönelim.. Kim bu Fethullah Gülen? Wikipediadan kısa bir özet: Muhammed Fethullah Gülen 27 Nisan 1941 yılında Hasankale (Pasinler) ilçesi Korucuk Köyü’nde doğdu. Eski imam, vaiz ve yazar. Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın kurucuları arasındadır ve vakfın onursal başkanıdır. 1999 yılı Mart ayında Türkiye’den ayrıldı. ABD’nin Pensilvanya eyaletinde yaşamaktadır. İslam’ın Sünni-Hanefi görüşlerini Said Nursi’nin görüşleri ve kitapları Risale-i Nur ışığında şekillendirdi. Babası Ramiz Bey cami imamı, annesi Refia Hanım ev hanımıdır. Gülen, altısı erkek, ikisi kız, sekiz kardeşin ikincisidir. Bugünki kariyerinin başlangıcı 1971 yılında Kestanepazarı Derneği Kur’an Kursunda yöneticilik ve gönüllü öğreticilik döneminde başlar.. 1980’de 12 Eylül Darbesinden sonra askeri cuntanın İzmir ve Ege Ordu Sıkıyönetim Komutanlıkları tarafından yakalanma emri yayınlandı. Aynı tarihte İzmir’i terk etti. Anadolu’da çeşitli illerde dolaştı, dost ve akrabalarına sığındı. 20 Mart 1981 tarihinde Diyanet İşleri Başkanlığındaki vaizlik görevinden istifa etti. 1990’lı yıllarda Turgut Özal, Tansu Çiller, Mesut Yılmaz, Bülent Ecevit, Abraham Foxman, Morton Abramowitz, Papa II. John Paul gibi tanınmış din ve devlet adamları ile görüşmeler yapmış, Tabii bu arada Graham Fuller ile kurulan ilişki ve diyalog bu süreçte son derece belirleyici öneme ve role sahip. Amerika’da hayatını kaybeden CHP eski genel sekreterlerinden Kasım Gülek’in cenaze namazını vasiyeti üzerine kıldırmış, ve çeşitli gazetelerde röportajları yayınlanmıştır. Mesela 1995’te Sabah’tan Nuriye Akman ve Hürriyet’ten Ertuğrul Özkök’e Türkiye’nin içinde bulunduğu durum, Başbakan Tansu Çiller ile görüşmesi, İslamiyet, siyaset, kadın ve eğitim konusunda röportaj vermiştir. Bu yıllarda ayrıca Cumhuriyet Gazetesi ve Hikmet Çetinkaya’dan dava yoluyla almaya hak kazandığı 150 milyonluk tazminatları Türk Polis Teşkilatını Güçlendirme Vakfı’na bağışladı. Ve zaten sonrası herkes biliyor.. BOP’un siyasi ayağı AK Parti’ye, dini ve sosyolojik ayağı, silahlı ve silahsız bürokrasi, media ayağı camiaya ihale edilecekti. AK Parti ayağı bu hesabın dışına çıkınca Cemaat da açığa düşmüş oldu.. ve sonrası da adım adım bugünlere uzanıyor.
1990 sonrası Risale-i Nur çizgisinden ayrılarak kendi çizgisini oluşturmaya başladı.. Zaten ilk başından beri Said Nursi Kürt olduğu için ona mesafeli duran bir bakış açısı vardı..
Cemaat denen yapıya gelince, başlangıçta dini bir çerçeve sözkonusu idi.. İlahi mesajlar alan, Mehdiyet ve Mesihiyet inancının şekillendirdiği, gaybi tasarrufların sözkonusu olduğu farklı bir dünya sözkonusu idi ve Cemaat bu inanç ve düşünce ikliminin etrafında oluşan topluluğun adı idi.. Son derece izole ve içine kapalı ve kurtarıcı bir misyona sahipti..
Daha sonra giderek sekülerleşerek “Camia”ya dönüştü. Farklı inanç, fikir, ideoloji, siyasi topluluklarla diyalog ve işbirliğine dönüştü. Türkiye sınırlarının dışına taştı..
Cemaat Mehdiyet misyonu ile bir bakıma Nuh’un gemisi olarak takdim edildi..
Cemaat merkez kadro, profesyoneller ve sempatizanlardan oluşan karmaşık bir yapı oluşturuyor. Daha çok da şematik ve metodik açıdan Oppus dei örgütlenmesine benziyor sanki..
İhlas dedikleri, fedakar bir şekilde bu misyona “hizmet” etmek, abilere itaat etmek, para vermek ve para toplamak, cemaatın şirket ve yayınları dışında kurumlara ve yayınlara itibar etmemek. Karşılıksız ve samimi bir şekilde çalışıp, kendilerine verilene razı olmak, itiraz etmemekle ‘dava adamı’ olduklarını göstermiş oluyorlar.. Abi ve ablalara dayalı bir hiyerarşi, sır tutma ve gizlilik anlayışı ile, dışa karşı takiyye yöntemleri ile desteklecektir.. Kendilerinden olmayan herkes ötekidir ve dikkat edilmesi gerekir..
Herkese karşı mesafeli duran cemaat, hizmet ve bu anlayışı öğütleyen ihlas, sözkonusu olan ABD, İsrail ve İngiltere ya da diger batı dünyası, Hıristiyanlık olduğunda son derece anlayışlı ve ‘hoşgörülü’dür ve ‘diyaloğ’a açıktır!
Eğer çizilen bu çerçevenin dışına çıkar, yanlış yaparsanız ‘Şefkat tokadı’ yersiniz.. İlahi bir el o zaman size cezalandırır ve aklınızı başınıza almazsanız, bu kurtuluş, Mehdiyyet misyonunun dışına sürüklenirsiniz.. Başınıza gelen ilk kaza, ilk acı, mutlaka sizin daha önce hizmete ilişkin bir isteksizliğiniz ve kusurunuzla ilgilidir.. Siz ‘ilahi ikaz’ alıyorsunuz demektir.. Aslında siz, ilahi bir misyonla görevlendirildiğiniz için, size yol gösteren de, görevinizi yapmadığınızda size cezalandıran da ilahi bir güçtür ve Gülen bunun sadece aracı, cemaat ise tecelligahıdır!
Bu insanların, sempatizan olmaktan çıkıp ilk halkaya dahil olduklarında artık dine ve dünyaya bakışlarının böyle bir şey olduğunu bilelim.. Onun için bugün yaşananlara bir anlam vermemektedirler.. Çünki ilahi sistemin sürece el koyması ve yanlış yapanları cezalandırması ve gerekmektedir..
Mesela onlara göre Gülen batılıların adamı değil, aksine ABD’e, AB, İsrail hepsi Gülen’in yönettiği, etrafına topladığı, onları ikna eden kutsal bir misyona sahip ilahi bir güç olarak bir karizması var.. Milat’da İsmail Yaşa, geçen gün yazısında bir olayı paylaştı. Şöyle diyordu: “Hocaefendi’nin Mavi Marmara’yla ilgili çıkışı malum. Geçenlerde İsrail’de yayınlanan Maariv gazetesi hükümet ve cemaat arasındaki krizle ilgili haberinde bu tavrını hatırlatarak Gülen’e övgüde bulunmuş. Ben de Twitter’da Maariv’deki o haberin linkini yayınladım. Bunun üzerine bir arkadaş, ‘Her kim benim velî bir kuluma eziyet ederse, ben ona karşı savaş ilan ederim’ kutsi hadisini hatırlatarak tepki gösterdi. Burada ‘velî kul’ tabii Hocaefendi oluyor.” Eskiden hocaefendiler, 3’ler, 7’ler, 40’lar meclisinde Resulullah’la buluşurlardı, şimdi haşa, Resulullah, Türkçe olimpiyatlarına filan geliyor artık.. Biliyorsunuz, Obama da hocaefendi sayesinde hizmetle tanışacak, belki Tony Blair,Putin de gelir.. Ecevit’in ise zaten şefaatçisi olacak.. Erdoğan, Bülent Yıldırım açıkta kalacak!
İlahi rızanın tecelligahı olan bir önder ve bir makamdan ayrı düşmek, bu akide sahipleri için elbette kolay kabul edilebilecek bir şey değil. Bu inanç, “masumiyet” ötesi bir şey.. Ve tabie ki, sahih gelenekle de ilgili değil..
Bu konuya yarın da devam edelim, sikke-i gaybi ve ötesi ile. Selâm ve dua ile..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.