Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Sikke-i Gaybi

Sikke-i Gaybi

Asıl adı “Sikke-i tasdi-i Gaybi”. Aslında bu kitap yayınlanmayacaktı, ama, mahkeme bu kitabın nüshalarından birini ele geçirince, artık sır olmaktan çıkınca, Said Nursi, artık yayınlanmasına mani bir hal kalmadığını şu ifadelerle açıkladı: Bu Sikke-i Gaybiye’yi mahrem tutardık; yalnız has kardeşlerime mahsustu. Ben vefat ettikten sonra neşredilsin demiştim. Fakat zabıta geldi, adliye hesabına onu sakladığımız yerden çıkardılar. İki sene ellerinde kaldı. Üç mahkeme tetkikinden sonra iade edildi. Bize muhalif gayet nâmahremler dahi beraber okudular. Bizi çok yabanî insanlar gördüler. Bu iki defadır Isparta adliyesinin eline başka risalelerle beraber girmiş, hiçbir itiraz edilmeden geri verilmiş.  Madem umumun nazarına istemediğimiz halde gösterilmiş ve madem Risale-i Nur’un ehemmiyetini ispat edip şakirtlerini şevke getiriyor, kuvve-i mâneviyelerini ziyadeleştiriyor; elbette Medresetü’z-Zehra erkânlarının neşrine karar vermelerine iştirak ederim. SAİD”

Zaman içinde, Risale-i Nur hareketi içinde Sikke-i Gaybinin yorumlanması konusunda farklı görüşler ortaya çıktı.. Özellikle de Mehdiyet konusunda. Mehdi tek kişi mi olcak, yoksa bir cemaat mı? Deccal kim? Mehdi’nin zuhur vakti ne zaman olacak..

Mesela Mustafa Kaplan’a göre Mehdi tek bir kişi. Ama Gülen’e göre Mehdi kendi cemaati.. Bu görüş ayrılığı, Mustafa Kaplan’ın hapse girmesine kadar uzadı..

Şimdi bu tartışma başka bir evreye taşındı.. Sikke-i Gaybi aslında Ahmed-i Hani’nin öğretisine mi dayanıyor.. Hafız Osman İlhami Karakurt, Mem u Zin’i tercüme ederken, aslında Mem u Zin’in bir aşk hikayesi olmadığını, sırlar kitabı olduğunu, leduni bir derinliğe sahip bulunduğunu, keşiflerin satır aralarına gizlendiğini söylüyor..

Ahmed-i Hani (d. 1650/1651 Çukurca, Hakkari - ö. 1707, Doğubayazıt, Ağrı) 17. yüzyılda yaşamış Osmanlı Kürt edip, şair, tarihçi ve mutasavvıf. Hânî Aşiretinden olmasından ve Han köyünde doğması ötürü Ahmed Hânî (Ahmed-i Hânî) olarak tanınmaktadır. Doğu Bayazıt medreselerinde müderrislik ve İshak Paşa Sarayında kâtiplik yapmıştır. Dört dil (Arapça, Farsça, Kürtçe ve Türkçe) bilen Hani, eserlerini, dönemin tercih edilen edebiyat dili olan Farsça yerine Kürtçe yazmıştır. En bilinen eseri, 17. yüzyılda Kürtçe’nin Kurmanci lehçesiyle yazdığı “Mem û Zîn”dir. Xanî, Mem û Zîn adlı eserinde, Emir Zeynettin’in güzellikleriyle dillere destan olan Zin ve Sti adlı iki kız kardeşinin Mem ve Tajdin ismindeki iki gençle olan aşklarını şiir şeklinde anlatır. Eser, aynı adla sinemaya da uyarlanmıştır.

Said Nursi’nin ders aldığı Ahmed-i Hani’in keşiflerini Mele-i Cezeri’den aldığı ifade edilmektedir.. Aslen Cizreli Kürt âlim, mutasavvıf ve şâiridir. Ailesi Kürtlerin Buhtî aşiretindendir. Adı Ahmed lakabı Molla El-Cezerî’dir.  Yaşadığı asır konusunda ihtilaf edilmektedir. Divanındaki 16-17. yüzyılda yaşadığı düşünülmektedir.. 

Mem u Zin’i tercüme ve şerh eden zat, bu divanı da tercüme ve şerh etmiştir.. Bu bilginin kaynağı ise, Muhiddin-i Arabiye dayandırılmaktadır. Bu şerhlerde günümüze dair, halen yaşamakta olduğumuz olaylara ve ilişkilere dair işaretler bulunmaktadır..

Bu zatın bilgi kaynağının ise Muhiddin-i Arabiye dayandığı ileri sürülmektedir.. Muhyiddin İbn-i Arabi, Muvahhidun döneminde 27 Ramazan 560’da Mursiye / İspanya’da dünyaya geldi.. 8 yaşında ailesiyle birlikte İşbiliye’ye (Sevilla) geldi Ailesi Arap Tayy kabilesine mensuptu. İlk tahsilini bu şehirde yaptı, Çocuk yaşlarında ‘Ahmed İbnu’l-Esirî’ adında genç bir Sufi ile arkadaş oldu. Hakkındaki kayıtlara göre, bu tahsil sırasında Halvet’e çekilen İbnu’l-Arabi, buradan keşf yoluyla edindiği çeşitli bilgilerle çıkmıştır. Daha sonra  Şam, Bağdad ve Mekke’ye giderek orada bulunan tanınmış alim ve şeyhlerle bu arada 1182’de İbn-i Rüşd ile görüştü. Bu, İbn-i Rüşd’ün bilginin akıl yoluyla elde edileceğini söylemesiyle meşhur olduğu yıllardır. 17 yaşındaki genç Muhyiddin gerçek bilginin sadece aklımızdan gelmediğine, böyle bir bilginin daha çok ilham ve keşf yoluyla elde edilebileceğine inanmıştı.

Bazı araştırmacılara göre,  İbn Meymun (Meymonides) Kurtuba, Endülüs’te 30 Mart 1135 de doğdu ve Fustat,’ta (Mısır)13 Aralık 1204’de öldü.. Arabi aynı dönemde yaşadı, Meymonides’i etkiledi ve onun fikirlerinden etkilendi.. Kabbalanın, Arabi’nin fikirleri Kabbalanın şekilenmesinde etkili oldu..

Meymonides “Allah” inancını 13 maddede sıralarken son iki maddesi şu şekilde idi: “12-Tanrı, peygamberlerin bildirdiği Mesih’i gönderecektir. 13-Tanrı, ölüleri diriltecektir.” Meymonides, Hz. İsayı Mesih olarak kabul etmemektedir.. Bu inanış, Hıristiyanlıkta, Mesih’in yeniden tekrar geri dönüşü inancını desteklemiştir.. Mesih’in geri dönüşü Şia’da kayıp imamın geri dönüşü, Sünni dünyada ise yeni bir Mesih’in gelmesi inancı ile paralellik arz etmektedir.. Mehdi gelecekse elbette, Hıristiyanların “anti crist” dedikleri, bizde “Deccal” denilen, tam da birbirinin karşıtı bir müfsid varlığın gelişine işaret edilmektedir. Müslüman dünyada Melheme-i Kübra’dan, Hıristiyan dünyada  “Armegedon”dan söz edilir. Kur’an Yecüc Mecüc’den, İncil Gog ve Magog’dan söz eder. Ama Dabbetül Arz yalnız Kur’an-ı Kerim’de geçer..  Sekine/Kayıp vahiy sandığının bulunması ise hem Kur’an-ı Kerim’de, hem de Yahudi inancında mevcuttur..

Günümüzde Tanrıyı kıyamete zorlayan  Evengalişlerin Mesih bekleyişleri, İranın kayıp imamın zuhuru, Sünni dünyada Mehdi beklentisi ve Mehdi’nin kimliği tartışmaları, peygamberler vadisinde teolojik bir akıl karışıklığına yol açmış gözüküyor..

Aslında Cemaat-Hizmet meselesi de bu tartışmanın bir başka bölümü.. Hizmetin dinler arası diyaloğu da, sakın Müslümanlık, Yahudilik ve Hıristiyanlık arasında bir tagrib hareketi olmasın! Bu noktadan ileriye geçecek olursak, işin içine Tapınakçılar, Kıyamet savaşçıları, Oppus dei, dünya derin devleti filan girer..

Selâm ve dua ile..

NOT: Mehmet Haberal vekili Av. Serdar Özersin, 19.12.2013 tarihli köşe yazımda ifade edilen ve 20.12.2013 tarihinde Takvim gazetesinde alıntılanan müvekkili ile ilgili hususların gerçekdışı olduğunu ifade etmektedir. Konuyu, bilgi kaynağımı bir kez daha gözden geçireceğim tabiidir.. 20.12.2013 tarihinde Ankara’dan postaya verilen kısa açıklama, ancak bana ulaştığı için, sizlerle paylaşma gereği duydum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
34 Yorum
Abdurrahman Dilipak Arşivi