Yeni dönemde AK Parti ve dindarlar
AK Parti'nin kapatılmayışı, her kesime, Türkiye'nin gerçeklerini yeniden doğru okuma ikazı yaptı. Asıl tesirini de, şuurlu dindar kitlede hissettiriyor. Bu hissiyatı değerlendirmeden önce, bunda etkili olan tespitleri hatırlatayım.
Bölgemizdeki gaileler de gösteriyor ki, iktidar partisinin Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılması halinde, koskoca ülke tam anlamıyla bir kaosun içerisine sürüklenecekti. Dış politikada içine düşeceğimiz zaafın yanında, bozulan siyasî istikrar, ekonomiyi de olumsuz etkileyecekti. Bundan en fazla da, dar gelirli büyük kitle zarar görecek, mağdur olacaktı. Ayrıca Ergenekon davası, ciddi bir örtbas edilme zemini yakalayacaktı. Bürokratik vesayet, sivil irade üzerinde yeni hamle fırsatları bulacaktı. Siyasetçiler boy hedefi haline getirilecek, geçmiş iktidar dönemlerindeki güçlerini özleyen medya patronları, bir defa daha güç odaklarına yaslanarak, memleketi yönetmeye kalkışacaktı. çok şükür bunların hiçbiri olmadı.
AK Parti, daha önceki sağ iktidarlara benzemiyor. Birbiriyle daha iyi anlaşmış, güven unsuru daha bir kuvvetli, birbirini epey zamandır tanıyan, ekip ruhu bulunan bir siyasî parti iktidarı bu. Ortada, pazarlıklarla kilitlenen merkez sağın veya merkezin oluşturduğu bir koalisyon da yok. İstikrar adına, bu iktidarın devamı, aldığı oydan daha fazlasını işaret eden bir kamuoyu tarafından arzu ediliyor. Şahsen ben, önümüzdeki yerel seçim sonuçlarının, bunu doğrulayacağına inanıyorum.
Dindar kitlenin hissiyatındaki değişikliğe gelince. Sayın Başbakan, dışarıda "velev ki siyasî simge olsun" diyerek üniversitelerde başörtüsü konusunu gündeme getirdiğinde, sanki birbirleriyle haberleşmiş gibi, çok kişiden "galiba doğru yapmadı" lafını duydum. Ancak MHP'nin de hızlı hamlesiyle ve konunun, köklü Anayasa değişikliklerinden ayrı olarak aniden Meclis'e taşınmasıyla bu "doğru olmadı" lafı yüksek sesle söylenemedi. Zira "işte fırsat, problem çözülüyor, gün bugün, herkes destek vermeli" havası, adeta hepimizi tutsak aldı.
Şimdi Anayasa Mahkemesi'nin kararından sonra bu tutsak olma psikolojisi dağılıyor. Meselâ başta imam hatip camiası olmak üzere, şuurlu dindar kitle üzerinde manevî bir ağırlığı bulunan, tespitlerine ve değerlendirmelerine büyük önem verilen ve ülkemizin gerçekten kanaat önderlerinden olan Sayın Prof. Dr. Hayrettin Karaman, geçtiğimiz günlerde Yeni Şafak gazetesinde çok önemli bir yazı yazdı. Söze şöyle girdi:
"ülkenin neredeyse bir felaketin eşiğinden döndüğünü de ifade eden demokratlar, milletini ve ülkesini daha ziyade sevenler, bu yeni dönemde iktidarın ne yapması gerektiği konusunda, birbirine oldukça yakın tavsiyelerde bulunuyorlar."
Karaman Hoca'nın kendisinin de katıldığı dört tavsiyeden ikincisi şöyle:
"İyi niyetle ve halkın büyük çoğunluğunun talebi yönünde de olsa başörtüsü meselesinin, anayasanın bütünüyle değişmesine kadar ertelenmeyip, bir partinin de haydalaması yüzünden erken ele alınması, bir yanlış örneğidir. Bu tür yanlışlara düşmemeli, toplumu geren, savaşçı muhalefetin eline fırsat veren söz, davranış ve teşebbüslerden vazgeçmelidir. Katsayı, başörtüsü, din dersi gibi -muhalefet tarafından- çığırından çıkarılmış meseleleri buzdolabına kaldırmalı ve çözümünü genel normalleşmeye bırakmalıdır." (3 Ağustos 2008) ülkemizin temel problemlerini, toplumsal bir mutabakatla çözme adına bu tavsiye altın kıymetindedir. Dindar insanların niyetinin bağcıyı dövmek değil, hep birlikte üzüm yemek olduğu, en samimi şekilde ifade edilmektedir.
Böyle düşünmek; ferdî hak ve hürriyetlerden, daha engin, olgun ve ileri bir demokrasi talebinden vazgeçmek anlamına da gelmiyor. Tam tersine, teenni, sağduyu ve ortak akılla gerçekleşecek, AB üyelik süreci ile tahkim edilecek bir normalleşme sürecine duyulan ihtiyacı hatırlatıyoruz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.