Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

Haliliye mesleğinden hululiye mesleğine

Haliliye mesleğinden hululiye mesleğine

Bediüzzaman Hazretleri mesleklerinin sıfatlarını anlatırken ‘haliliye mesleği’ tabirini kullanıyor. İmam Rabbani Hazretleri makamlar arasında Hazreti İbrahim Aleyhisselam’a asaleten tevdi edilen haliliyet makamına özel bir önem atfeder. Hazreti İbrahim’le birlikte başlayan bu meslek Velayet-i Ahmediye üzerinden geçerek İmam Rabbani’ye vasıl olur. İmam Rabbani’den sonra Bediüzzaman da mesleğini haliliyet üzerine bina eder. Meslek haliliyet meşrep ise hillettir. Bunu şöyle beyan eder: ‘Mesleğimiz halîliye olduğu için, meşrebimiz hıllettir. Hıllet ise, en yakın dost ve en fedakâr arkadaş ve en güzel takdir edici yoldaş ve en civanmert kardeş olmak iktiza eder (http://www.risalehaber.com/ author_article_print.php?id=12512 ). Bediüzzaman meslek olarak haliliyet mesleğini benimser. Aslında merhum Hasan el Benna da mesleğini bu esas üzerine oturtur. İhvanü’l Müslimin (Müslüman Kardeşler) bir haliliyet mesleğidir. Hedefi, Müslümanların dağılan birlik ve beraberliklerini onarmaktır. Bununla birlikte, Filistin meselesine angaje olmaları nedeniyle pratik olarak da Risale-i Nur mesleğinden biraz ayrılırlar. Risale-i Nur’dan farklı olarak yapılarının merkezinde kitap değil rehber (mürşid-i) vardır ve İhvan baştan beri siyasetle ilgilenir ve merkezine alır. Hem irşat hem de siyasi faaliyeti birlikte yürütür. Bir de Filistin meselesi nedeniyle buna gönüllü fedai hareketi eklenmiş ve bu da gizli faaliyetlere ve yapılanmalara neden olmuştur. Bu meseleden dolayı Müslüman Kardeşler sürekli olarak yaftalanmış ve karalanmışlardır. Halen de devam etmektedir.

¥

1952 inkilabı ile birlikte aldıkları darbeler nedeniyle 1950’li yıllarda mesleklerini tadil etmişlerdir. Siyasetle ilgileri devam etse de örgütlü yapılarını ve inkilapçılıklarını geride bırakmışlardır. Kısaca kendilerini gözden geçirmişlerdir. Onların bıraktıkları bu gizil komitacılık faaliyetlerini bilahare Cemaat-ı İslami ve Kaide gibi örgütler yapmışlarsa da özellikle Cemaat-ı İslami kendisini gözden geçirmiştir. Keza 11 Eylül saldırılarının planlayıcılarından olduğunu söyleyip iftihar eden Halit Muhammed Şeyh de şiddet üzerinden İslam’a davetin akim ve yararsız olduğuna parmak basmıştır. Bununla birlikte Müslüman Kardeşler İktidara darbeyle veya gizli faaliyetlerle değil seçimle geldikleri halde iç ve dış düşmanların ittifakıyla alaşağı edilmişlerdir. İftira kampanyasıyla karşılaşmışlar ve Batı darbeye darbe diyememiş Mürsi’yi cezalandırmış ve darbecileri mükafatlandırmıştır. Müslüman Kardeşler İmam Rabbani ve Bediüzzaman’ın siyasi alanı irşat mesleği yerine, hem irşadı hem de doğrudan siyasi alanda aktör olmayı seçmişlerdir. Bediüzzaman bu ikilemi topuz misaliyle reddeder. Bu yönüyle Bediüzzaman gibi İhvan’ın en yakın dostlarından olmasına rağmen Ebu’l Hasan en Nedevi de bu yolun muhataralı olduğunu parmak basmış ve Bediüzzaman’ın dediği gibi selametli yolun aktör olmaktan değil faktör olmaktan geçtiğini ifade etmiştir. Bu dindarların siyasetle iştigal etmeyecekleri anlamına gelmez. Ama irşat eksenli hizmetlerin cemaat adına siyasete girmelerine itirazdır. Zira bu durumda din rekabet alanı haline gelecek ve dini temsil edenler dini siyaset veya iktidar için istismar etme pozisyonuna düşeceklerdir.

¥

Bunun tartışmasını İz Yayınları arasında çıkan ‘Siyasette İtidal’ adlı eserimizde yapmıştık. Ayrıca Nedevi, devletin ıslahının örgütlenme biçiminde değil, yansıma ve irşat biçiminde olduğunu İmam Rabbani fiiliyatı üzerinden izah eder. Doğrudan siyaseti talep ederek değil aynı zamanda örgütlenme biçimiyle de yani komitacılıkla devleti ele geçirme yöntemini de reddeder. Devlet, irşadın diğer alanlara yansımanın bir sonucudur. Yoksa büyükler ve peygamberler doğrudan devletten veya devletle ilgili hedeflerinden bahsetmemişlerdir. İnsanları iman üzerine kardeşliğe çağırmışlardır. Fide diktiğiniz zaman bunun tabii gelişmeyle ağaç olacağı ve meyve vereceği bellidir. İslami çabaları siyasete indirgemek hatalı bir yoldur. Yusuf Karadavi de bu meseleye temas etmiş ve ‘Beynel’l cibayeti ve’l hidaye’ adlı eserinde konuyu irdelemiş ve Eş Şeyh Ebu’l Hasan en Nedevi kema areftuhu/ Tanıdığım Kadarıyla Şeyh Nedevi eserinde de konuyu işlemiştir (Darul’l Kalem s: 125). Ebu’l Hasen en Nedevi aynen Bediüzzaman gibi değişimin imani ve ahlaki temelde ve eksende gelişmesi ve yükselmesi gerektiğini söylemiştir. Bu cemaatler açısından doğrudan siyasetle ilgilenmeyi sınırlandırdığı gibi aynı zamanda örgütlü ilgilenmeyi de yasaklamaktadır. Ebu’l Hasan en Nedevi bu hususta İslam’ın siyasi Yorumu adlı eserinde hem Mevdudi hem de Seyyid Kutup’un tarzına karşı çıkmıştır. 

Sızarak veya örgütlenme biçimiyle hizmet metodu İslam tarihinde benzeri görülmüş bir şey değildir. Eğitim alanındaki hizmetler bile bu meseleye yani örgütlenmeye alet edilmiştir. Bu tarz yöntem olarak bidattır ve haliliyet mesleğini bir biçimde hululiye mesleğine çevirmektir. Hululiye Allah’ın kula hulul ettiğine ve sızdığına inanan bir anlayıştır. Bu inancın somutlaşmış hali Nepal gibi ülkelerde tanrıçalar üzerinden ortaya çıkıyor. Siyasi anlamda hululiye anlayışını siyasi yapıya veya devlet organlarına sızmak olarak tarif edebiliriz. Hululiye mesleği akaitte bidat olduğu gibi siyasi alanda da bidattır ve haliliyet mesleğini tahrip etmektir. Sonuçları ortada.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Özcan Arşivi