Fitne ve Fesadın Asıl Sorumlusu Kimlerdir?
Ülkemizde korkunç fitne fesat, nifak şikak, tefrika ihtilaf bulunduğunu kimse inkâr edemez. Bunun vebali, sorumluluğu kimlerin üzerinedir?
Bazı kolaycılar, ucuzcular fitne ve fesadın sebebini dinsizlerin, şu veya bu agresif düşmanların, dış güçlerin, onların içteki yardakçılarının üzerine atıyor.
Bendeniz böyle düşünmüyorum. Türkiye’deki fitne ve fesadın asıl sorumlusu, halkın çoğunluğunu oluşturan Sünnî Müslümanlardadır.
Onlar sorumluluklarını bilmiş ve vazifelerini hakkıyla yapmış olsalardı bu kadar büyük fitne ve fesat olmazdı.
Şimdi soruyorum:
*Türkiye Sünnîleri tek bir Ümmet midir, yoksa birbirinden kopuk ve irtibatsız bin cemaate, tarikata, hizbe, fırkaya, İslamcılığa mı ayrılmıştır?
*Türkiye Sünnîlerinin, kendisine biat ve itaat edilen râşid bir İmamları var mıdır?
*Allah, Peygamber, İslam, Kur’an, Sünnet, Şeriat, ahlak, hikmet, akl-ı selîm biz Müslümanlara birlik olmamızı emrediyor; biz niçin şu anda param parçayız, sanki ittihad etmemekte ittihad etmişiz?
*İslam’ın farzlarından biri de emr-i mâruf ve nehy-i münker yapmaktır. Biz bu farzı yerine getiriyor muyuz?
*Kadın erkek bütün Müslümanların İslam’ı doğru olarak öğrenmesi ve öğrendiği bilgileri hayata uygulaması gerekir. Biz dinimizi, ilmihalimizi, helali haramı, sahih itikadı, İslam’ın ahlak kurallarını ve diğer zarurî bilgileri öğreniyor muyuz, öğrendikten sonra bunları hayata geçiriyor muyuz?
*Biz Sünnî Müslümanlar geçmiş veya hayatta olan büyüklerimizin uyarılarını dinliyor muyuz?
Evet, vazifelerimizi yapmıyoruz, sonra da bizi dinsizler, Siyonistler, şunlar bunlar mahv u perişan etti diye ağlayıp sızlıyoruz.
Yalandır yalandır yalan!
Kur’an’ın yap dediklerini yapmayan, yapma dediklerini yapan bir Müslüman toplum kendi felaketinin mimarıdır.
Resulullah Efendimiz anılınca salavat getirmekle iş bitmez. Ona iman, biat ve itaat etmekle mükellefiz. Onun Sünnetini hayata geçirmekle yükümlüyüz. Onun öğütlerini tutmak bizim vazifemizdir. Bu vazifeyi aksatırsak elbette ülke fitne fesat içinde kalır. Sorumlusu da vazifelerini yapmayan Müslümanlar olur.
Birkaç haftadan beri ülkemiz Müslümanları arasında utanç verici, yüz kızartıcı, rezil, kepaze bir savaş cereyan ediyor. Bu savaşı durduracak Ulema Şûramız, Fetva Heyetimiz, Âqiller Bilgeler ve Ziyalılar Meclisimiz var mıdır?
Müslümanlar tek bir Ümmet olmazlarsa, Müslümanların başında kendisine biat ve itaat edilen râşid bir İmam bulunmazsa, Müslümanlar bin parçaya ayrılırsa, Müslümanların büyük kısmı beş vakit namazı yitirip şehvetlerine uyarsa, Müslümanların icazetli ve irtibatlı uleması, fukahası, meşayihi halka nasihat etmezse elbette ülkede fitne ve fesat çıkar.
Agresif kâfir, münafık her zaman olagelmiştir. Müslümanlar tek bir Ümmet olduğu, raşid âdil muktedir bir İmama biat ve itaat ettiği, râsih ve rabbanî ulemanın ve fukahanın nasihatlerini ve uyarılarını dinlediği çağlarda kâfirler ve münafıklar bize zarar veremedi.
Halkın bir kısmının itikadı bozuldu, seyrine baktık.
Namaz ve cemaat terk edildi, seyrine baktık.
Şeriatın emirleri ve yasakları çiğnendi, seyrine baktık.
Haram yeme yaygınlaştı, seyrine baktık.
Bozuk düzenin haram rantlarını yeme konusunda nicemiz birbirleriyle yarışa girdi.
Bir ayı aşan bir zamandan beri korkunç fitne yangınları içindeyiz, yine de birleşme, tek bir Ümmet olma, râşid bir İmama biat ve itaat etme konusunda en ufak bir teşebbüs yok.
Resulullah Efendimizin (Salat ve selam olsun ona) şöyle bir hadisi var: İki Müslüman bir yerde bulunsalar ve farz namazları cemaatle değil, ayrı ayrı kılsalar şeytan onları istila eder… Biz Sünnî Müslümanların çoğunluğu beş vakit namazı terk etmiş, kılan azınlığın da büyük kısmı cemaatle kılmıyor. Şeytan da bizi istila ediyor, bize musallat oluyor ve bizi rezil ve rüsvay ediyor.
Biz bunca günah, isyan, bid’at, fısk, fücur, tefrika, kaos, anarşi içinde, başımıza gelen felaketlerin müsebbiblerinin dinsizler, dış ve iç düşmanlarımız olduğunu sanıyoruz; kendimizi Zemzemle yıkanmış mağdur ve mazlumlar olarak görüyoruz.
Biz bu parçalanmışlık içinde yaşamaya devam edersek; biz tek bir Ümmet çatısı altında toplanmazsak; biz âdil, muktedir ve râşid bir İmama biat ve itaat etmezsek; biz İslam’ın Kur’an’ın Şeriatın emirlerine ve yasaklarına uymazsak; biz Allahü Tealanın ve Resûlünün nasihatlarını dinlemezsek fitne fesat, nifak şikak yangını ve savaşı şiddetlenecek ve maazallah Suriye ve Mısır Müslümanlarının durumuna düşeceğiz.
Zulme karşı savaşan Suriye Müslümanları yetmiş fırkaya ayrılmış durumdadır. Başlarına gökten ateş yağıyor, hala birleşmiyorlar.
Mısırdaki Müslüman İhvan iktidarına karşı Selefî Partisi darbecilerle işbirliği yapmıştı.
Bu yazım çok ağır mı oldu? Hayır, çok az ve hafif yazdım.
Türkiye Sünnileri birleşir, tek bir Ümmet olur, râşid bir İmama biat eder mi? Maalesef…
* (İkinci yazı)
Bunlar Hep İmtihandır
İSLAM bize dünya hayatı bir sınavdır, dünya bir imtihan salonudur diyor. Hepimiz sınav veriyoruz ama kaçta kaçımız bunun farkındadır?
Sınav ne zaman başlıyor? Bir insan buluğa erince başlıyor, ölümüne kadar devam ediyor.
Son Cemaat-İktidar kavgası da bir sınav. Bunu acaba başarıyla verebiliyor muyuz?
Müslüman yalan söylemez. Yalan söyleyenin notu kırılır. Bizim yalan konusunda durumumuz nedir?
Müslüman iftira etmez… Müslüman Müslümanı aldatmaz… Müslüman haksızlık yapmaz… Müslüman fitne ve fesat yangını çıkartmaz… Müslüman Ümmet birliğini parçalamaz…
Bütün bu saydıklarım imtihanla ilgilidir. Biz bu konularda sınavı geçebildik mi?
Mü’min kişi, mü’min kardeşlerini sevmekle yükümlüdür. Biz birbirimizi seviyor muyuz?
Mü’minler, üzerinde yolculuk yaptıkları gemide, onun selamet ve güvenliğini tehlikeye atacak kavgalar, savaşlar yapar mı?
Şu Müslümanların haline bakınız. Birilerinin ak dediğine ötekiler kara diyor.
Soruyorum: Müslüman haram yer mi?
Müslüman, zekat paralarını dernekler, vakıflar, tüzel kişiler adına toplayabilir mi; bu paraları Kur’ana, Sünnete, Şeriata aykırı sarf edebilir mi?
Türkiye nasıl bir Müslüman ülkedir ki, Zonguldak’ta fakir ana babanın kırk günlük çocuğu soğuktan hastalanarak öldü. Şu 76 milyonluk ülkede o biçare aileye bir iki çuval kömür ile bir çuval tahta parçası niçin verilmedi?
Müslümanın büyük sınavlarından birisi ihlas konusundadır. Bizim ihlasla aramız nasıldır?
İmtihan soruları yazmakla bitmez…
Parayla, malla olan imtihan…
Lüks, israf, şatafat imtihanı…
Nefs-i emmâre imtihanı…
Günde beş kez ezan okunuyor. Bu ezanların bizim için birer imtihan olduğunu biliyor muyuz?
Futbol holiganı çılgınlar gibi cemaat, tarikat, hizip, fırka, grup, parça militanlığı yapanlar, hayat sınavını başarıyla verebilir mi?
Öfkelerine yenilenler sınavı kayb etmez mi?
Müslüman tebessüm konusunda bile imtihana çekiliyor. Tebessüm etmek, güler yüzlü olmak ne kadar kolay bir iş. Onu bile yapamıyoruz çok kez.
Hali vakti yerinde olanlarımız evlerinin, yazlıklarının, otolarının, mobilyalarının, giysilerinin, yedikleri lezzetli yemeklerin hep birer imtihan olduğunun farkında mı?
Suriye’de, başka ülkelerde kardeşlerimiz açlıktan ölürken biz burada ne kadar iştahlıyız?
Gemide yangın çıkmış, geminin kaptan köşkünde kavga var. Kavga değil, bir tür savaş bu… Ve bizim bir kısmımız heyecanlı bir macera filmi veya maç seyreder gibi bakıyoruz olup bitenlere. Yangın ve savaş geminin batmasına yol açar diye bir korkumuz ve endişemiz yok.
Helal bile olsa, doyduktan sonra yediğimiz bir lokma bile bize imtihanı kayb ettirebilir.
İmtihan notlarımız çok düşük ama farkında değiliz.