Cemaatlerin Durumu
Dünyanın en kritik ve stratejik bölgesinde yaşıyoruz. Doğudan batıya akan bu göç ve ipek yolu üzerinden vahşî sırtlanlar da geçmektedir. Bir yanımız tarihin en hassas ve muhataralı bölgesi olan Ortadoğu, diğer yanımız Kafkaslar ve bir diğer tarafta Balkanlar ve batı haçlı dünyası. Ortadoğu’da İnanç köklerimiz Harameyn Mekke-Medine, Hicaz, Yemen ve taa Fizan’a kadar ecdadımız Osmanlı’nın eserleri, emeği, alın teri, kanı ve gözyaşı vardır.
Dillere destan Yemen Türküsünü bilmeyen yoktur:
Adı Yemendir, tadı çemendir. Giden gelmiyor, acep nedendir? Nakaratı, Osmanlı askerlerinin acı dramını anlatır.
Milyonlarca Müslüman’ın kıblesi kutsal topraklara doğru başımızı çevirdiğimizde; hemen yanı başımızdaki Suriye’de yaşanan iç savaş dolayısıyla akan kardeş kanı, tahrip edilen eserler, yakılıp yıkılan şehirler, mezâlim, acı ve gözyaşı görüyoruz. Yayınlanan 55.000 fotoğraf karesinde belgelenen işkence ve katli-âm görüntülerine yürek dayanmıyor.
Siyonist İsrail’in bir tümör gibi oraya yerleşip fitne-fesat üreterek Arap kardeşlerimize reva gördüğü zulümler yetmiyormuş gibi, mezhep ayrımcısı bir diktatör’ün sınırımıza dayanan küstahlığı yüzünden, binlerce Suriyeli kardeşimizin yurtlarından kaçarak ülkemize sığınmaları çok acıdır.
Bazı dînî kaynaklarda yer alan, Kıyamet’in vukuundan önce zuhur edecek olan on büyük alâmetten birisi; Orta doğuda peydah olacak bir ateşin büyüyüp, tüm insanları mahşer yerine toplamasıdır. Bu ateş acaba patlamaya hazır bomba gibi gergin bu bölgede büyük faciaya yol açacak bir üçüncü dünya savaşımıdır?
Ortadoğu bölgesi yaklaşık 500 yıllık Osmanlı hâkimiyeti döneminde sulh ve sükûn içinde adâletle yönetilmiş, imar edilmeye çalışılmıştır. Ne zaman ki çeşitli hîle, fitne, tefrika ve isyanlarla Osmanlı hâkimiyetinden çıkmış, kargaşa ve iç savaşlar başlamıştır. Emperyalist güçlerin ve Yahudi fitnesinin körüklediği bu ateşe ülkemizi sokmak ve bizi de birbirimize kırdırmak istemektedirler.
Harita üzerinde sınırlar çizerek aşiret devletçikleri kurduran emperyalist Devletler, bu bölgeyi yıllarca sömürmüş, kukla yöneticilerle kendi emelleri istikametinde yönetmişlerdir. Ama artık halklar uyanmaya başlamıştır. Osmanlı bakıyesi yeni Türkiye Cumhuriyeti önderliğindeki İslâm dünyası, şuurlanarak toparlanma sürecine girmiştir.
Ortadoğu’nun geçmişine baktığımızda; hayatı haçlı orduları ile mücadele ile geçmiş Sultan Salâhaddin Eyyûbî yi görürüz. 55 yıllık ömründe dini ve vatanı için cepheden cepheye koşmuş bu mücahit şahsiyetin hayatı ibretlerle doludur.
Salâhaddin Eyyûbî; Haçlıların üstün kuvvetlerine karşı yaptığı bütün muharebelerde gâlip gelmiş, tarihe parlak zaferler hediye etmiştir. Selçuklu Sultanı Kılıçaslan devrinde Haçlıların eline geçen KUDÜS’ ü 1187 de, o tekrar geri almıştır. Bu fetih üzerine bütün Avrupa ayağa kalkmış, ancak Salâhattin Eyyûbî mücadelesinden bir an geri kalmamış, onları mağlûp etmişti. Ortadoğu’nun bu mücahit devlet adamı 1193 te ŞAM’ da vefat etmiştir.(R.A.)
İşte bu kahraman kumandanın başına bakın ne gelmiş ve o ne yapmıştır?
Salâhattin Eyyûbî, bir muhâsara sırasında, çadırında istirahat etmekte iken, korumalarından biri çadırına girip başına bıçakla vurur. Darbenin tesiriyle derhal yatağından fırlayan Salâhattin Eyyûbî, adamın silahını elinden alarak onu zararsız hale getirir. Bu sırada bir diğer saldırgan içeri girer hücum eder. Bununla uğraşırken üçüncü bir şahıs da saldırganın yardımına gelir. Bu sırada kumandanlardan biri de Salâhaddin Eyyûbî’nin yardımına koşar. Salâhattin Eyyûbî ve kumandanı, saldırganları yenerek üçüncü şahsı canlı ele geçirirler.
Yapılan tahkîkat neticesinde saldırganların, Bâtınîlerin İsmâilî koluna mensup dindar kişiler oldukları ve sûi-kast emrini Halep’te bulunan Emîr (efendi) lerinden aldıkları anlaşılır.
Bâtınîler; her zaman huzursuzluk çıkarmışlar, meşhur şahsiyetlere saldırmaktan çekinmemiş ve Nizâmül-mülk gibi nice devlet adamlarını öldürmüşlerdir.
Salahattin Eyyûbî, bu kan dökücü bölücü terör cemaatinin şerlerini bertaraf etmek üzere, hazırladığı bir kuvvet ile karargâhlarının bulunduğu dağa yürüdü. Amansız bir mücadele ile bir haftada idare merkezlerine ulaştı ve Bâtınîlere tövbe ettirdi. Hatta kalplerine o derece dehşet ve korku verdi ki, Salâhaddin Eyyûbî’nin hayatı boyunca daha hiçbir sui-kasta cesaret edemediler.
Şimdi asırlar önce yaşananlardan ders alarak, Sultan Salahattin Eyyûbî gibi, İslâm dünyasının ülkemizdeki mücahit lideri Sayın Başbakan’ı yıkmaya çalışan Emperyalist güçlerle aynı safta yer alıp onlarla işbirliği halindeki bazı gâfil cemaatler de artık uyanmalı ve ciddî şekilde uyarılıp yola getirilmelidir.
[email protected] 23.1.2014
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.