Biat, iteat vs.
Kula kulluk yok! Sadece Allah’a iteat edilir. Başkasına kulluk ederseniz onu İlah ve Rab edinmiş olursunuz.. Masiyette babanız da olsa iteat yoktur..
Allah ve Resulü dışında kimse masum değildir.. Herkes yanılabilir. Allah’ın bildirdiği dışında kimse mutlak anlamda gaybı bilemez.. Onun için birileri peygamberle konuştuklarını söylemeye başladılar.. Hatta peygamberin kendilerini ziyaret ettiği, hocaları ile görüştünü, her perşembeyi pazara bağlayan gece buluştuklarını, zaruret halinde zaman ve mekanla kayıtlı olmaksızın görüştüklerini ifade ediyorlar. Çevrelerini de buna inandırıyorlar..
Şeyhe iteat Allah’a iteat olarak takdim ediliyor, haşa! Önlerinde “Musalla taşındaki meyyit gibi” olmanızı istiyorlar. Abilere iteat şart.. Onlara itiraz ederseniz “Şefkat tokatı”nı yersiniz! Söylenen bu! İteat etmezseniz Allah’a asi olmuş olursunuz.
İyi de bu iddia ve talepte bulunanlardan hiçbirinin dediği bir diğerinin dediğini tutmuyor. Nasıl oluyor bu! Şeytan sizi Kur’an’la ya da şeyhimiz, liderimiz, örgütümüzle kandırmasın..
Biat, bir kişinin başka bir kişiye bağlanma sözü değildir. Birkaç kişinin Allah rızası için bir araya geldiklerinde, yapacakları işle ilgili sorumluluklarını beyan ederek sözleşmelerine dayalı olarak verilen söze sadakat/bağlılıktır.. Kişiye değil, söze sadakattır.. Çünki Allah (cc) “söz verdiğinizde sözünüzde durun” der!
Düşünsenize, her namazda “Al-i İbrahim” diye selatı selam ettiğimiz Yakup Aleyhisselamın çocukları; kardeşleri Yusuf’u kuyuya atıyorlar da, O’nun bu duruma ilişkin yapabildikleri ortada..
Kim kimin kalbini çevirebilir.. Kim gayb bilgisine sahip olabilir.. Kimin şeyhi İmam-ı Azam’dan daha bilgili ya da İmam-ı Şafi’den..
İmam-ı Azam ve İmam-ı Şafi niye peygambere danışıp ihtilaflarını çözmediler.. Hz. Ali, Hz. Aişe’yle ihtilafını niye Hz. Peygamberle mana aleminde buluşup, danışıp çözmediler..
İmam-ı Azam, Halife tarafından dövdürülerek öldürüldü.. İmam-ı Yusuf ve İmam-ı Muhammed; İmam-ı Azam’ın en güvendiği iki talebesi idi ve Hannefi fıkıh usulüne göre, İmameyn, yani bu iki talebe birlikte İmam-ı Azam’a itiraz ettiklerinde İmameyn’e uyulur.. Peki niye İmam-ı Azam bu talebelerine dönüp, “ben bunu “7’ler, 40’lar meclisinde görüşüp, mana aleminde Resulullah’a sordum, aslı böyledir” demedi ki!
Hem İmam-ı Caferi Sadık, İmam-ı Azam’ın üvey babası değil mi idi? Caferi Sadık’ı annesi ile evlendiren o değil mi? Neden iki büyük imam, meselelerini Hz. Peygambere sorup da çözmediler de, İslam dünyasına Şii-Sünni gibi bir ihtilaf bıraktılar.. İmam-ı Caferi Sadık zaten ehli beytten. Hatta Şiiler onun masumiyetine de inanıyor..
Tarikatlar, babadan oğula ya da damada miras kalan bir şirket yönetimine dönmemeli. Ehliyet ve liyakat temeline dayalı bir anlayışla ehli suffe geleneğine geri dönmek zorundayız..
Aslında ölçü çok açık, bize hayır gibi gelen şeyde şer, şer gibi gelen şeyde hayır olabilir. Onun için biz “Bizi bize, bizi nefsimizle baş başa bırakma Rabbim” diye dua ederiz.. “Bize Hakkı hak, batılı batıl göster, Hakda toplanmayı nasib et” deriz. Onun için istişare ve şûra farz kılınmıştır.. Herkes şeyhine soracak ve hüküm verecekse istişare ve şûraya ne gerek vardı..
Birileri Peygamberlerde olmayan sıfat ve yetkileri, kendi şeyhlerinde görüyorlar.. Peygamberler kurtarıcı değil, kurtuluşa çağırırlar..
Allah’ın dini bir tane. Bir tek cemaat var, o da İslam cemaati.. Mezhepler müteşabih ya da ihtilaflı konularla ilgili ilmi mahiyette zanni konulardır. Nas ile sabit bir konuda içtihad, dolayısı ile mezhep de olmaz.. Mezhepçilik zaten bize yakışmaz.. Kuşkusuz bir mezhebe tabi olmak mukallid seviyesindekiler için kişinin kendi tercihidir. Mezhepler din değildir. Tarikatlar ise iman, ihlas, uhuvvet, edep-adam, hikmet okullarıdır o kadar! Feragat, fedakarlık, nefs terbiyesine dayalı bir zühd ve takva dergahı!
Aynı Allah’a, Resulü’ne ve Kitab’a iman edenler tek bir cemaattir. Kim ki, kendini ayırarak başka bir cemaata nisbet ediyorsa, o kendine ya yeni bir İlah ya yeni bir Kitap ya da yeni bir Resul uydurmuştur.. Biz Müslümanlardanız diyenden daha güzel sözlü kim olabilir? Muhakkak ki Müslümanlar ancak kardeştirler.. Din kardeşliği “ihvan” olmak için yeter. Sadece kendi tarikat arkadaşını “ihvan” kabul etmek, eğer ihvanlardan bir ihvan değilse, dinin çizdiği alanı daraltmak anlamına gelir.. Biz, sözü dinler, doğrusuna tabii oluruz.. Haksızlık kimden gelirse gelsin, kime yönelik olursa olsun, mazlumdan yana, zalimlere karşı oluruz. Zalim babamız da olsa, mazlum düşmanımız da olsa! Bir topluluğa olan düşmanlığımızın bizi onlar hakkında adaletsizliğe sevk etmemesi gerekir.. Müslüman Müslümana hayati tehlike olmadan takiyye yapmaz.. Unutmamak gerekir ki, din milliyetçiliği gibi, mezhep ve tarikat milliyetçiliği de “kavmiyetçilik”tir..
Devlet de arınmalı, millet de. Zira her topluluk layık olduğu gibi idare olunur ve biz kendi hakkımızdaki hükmü değiştirmedikçe, Allah bizim hakkımızdaki hükmünü değiştirmeyecektir. Allah cahil ve zalim bir kavme hidayet nasib etmez. Bilmediğimiz şeyin peşine düşmemeliyiz. Kulakdan dolma bilgilerle din öğrenilmez, yarım doktor candan, yarım hoca dinden eder derler. Yusuf İslam boşuna; “Kur’an’ı tanımadan Müslümanları tanısaydım iman etmezdim” demiyor. Ya da İkbal, “Kaçın Müslümanlardan, sığının Müslümanlığa” demiyor.
Evet! Şunu görelim, Allah’ın dini; yeri, göğü, ölümü ve hayatı açıklar, bizim yaşadığımız din hiçbir şeyi çözmüyor.. Selefisinin, Şiisinin, Sünnisinin, Sufisinin hali ortada.
Kafamızı kiraya vermeyelim. Gözümüze at gözlüğü takmayalım.. Abileriniz, hocalarınız Yahudisi, Hıristiyanı ile diyalog kurarken, siz din kardeşlerinizle meşvereti kesmeyin.. Sonra biyonik robot ve sistematik geri zekalı hale getirirler; siz de gözleriniz olur görmez, kulaklarınız olur duymaz, kalpleriniz olur hissetmezsiniz.. Hipnoz altında biyonik robot ve sistematik geri zekalı hale getirilirsiniz.. Öyle bir eğitirler ki sizi, cehaletin o kadarı da zaten ancak eğitimle mümkündür.
Şeyhimize, liderimize, örgütümüze göre bir İslam tanımı yapmaktan vazgeçelim, liderimizi, örgütümüzü, şeyhimizi Kur’an ve risalet penceresinden sorgulayalım.. Aslında sözün kısası yeniden iman edelim, “ey iman edenler, iman ediniz” ayetindeki uyarıya kulak verelim.
Unutmayalım ki, cehennemin yolları iyi niyet taşları ile döşelidir.. “İnnemel ağmalü binniyat”, evet de, tek başına iyi niyet yetmez, akıl ve usul de gerekir.. Ha! Sahi cemaat; Ehli Sünnet Alimler Birliği’nin bildirisi hakkında ne düşünüyor aceba! Selâm ve dua ile..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.