Manidar Sarkaç: TÜSİAD ve TUSKON
Türkiye’de sermaye sınıfı denince TÜSİAD, TÜSİAD denince de Kemalist iktidar sınıflarının bürokratik oligarşiyle birlikte halka tahakkümü anlaşılır ve bilinir. Her ne kadar TÜSİAD küresel sermayenin distribütörü olmaktan öteye bir rol ifa edemiyorsa da her daim ideolojik ve kurumsal olarak ‘kapalı rejim’den taraf durur. “Bu ne yaman çelişki” demeyin çünkü bu çelişkiyle idame-i hayat ediyorlar.
TÜSİAD devlet eliyle beslenip büyütülen, korunup kayırılan sermaye sınıfı olarak nasıl bir rol ifa ediyor, sorusunu sormaya bile gerek yok. Çünkü kendisini var eden temel ilkeler kendilerine bir mecburi istikamet çizmişti. Yani halka karşı Kemalist devleti, toplumsal faydaya karşı bürokratik oligarşinin menfaatlerini, adalet ve merhamete karşı resmi ideolojinin iç düşman konseptini muhafaza ve müdafaada TSK kadar saplantılı ve inatçı olmak mecburiyetindeydi.
Dindar Ananas, Laik Rafineri
Başbakan Erdoğan’a odaklanan yıpratma kampanyaları basit bir iktidar mücadelesi olmaktan öteye hem ideolojik anlamda hem de sınıfsal anlamda derin bir ayrışmanın tezahürüdür. Suriye ve Mısır’a yönelik diplomatik tutumlarla paralel giden laik-Kemalist tahakküm araçlarını etkisizleştirme, Kürt sorununa çözüm arayışı ve kalkınma-refah düzeyini yükseltme gibi “Yeni Türkiye” siyasetini sabote etmeye yönelik “yeni müttefik cephe” bu ayrışmanın en önemli göstergesidir. Biz ‘yeni’ diyoruz ama belki de ‘eski’ müttefiklerdi de kamuoyu yeterince kavrayamamıştı.
AK Parti iktidarı döneminde dahi sermayesine sermaye katan TÜSİAD’ın ezelden ebede Erdoğan veya benzeri bir siyasi-ideolojik kimlikle uyum sağlaması mümkün değil. Bu türden bir kan uyuşmazlığının bir tedavisi bilinmiyor. Kemalist sermaye sınıfı sınıfsal intiharı tercih ediyor adeta ve Kemalist-sol reflekslerle “kriz, kaos ve ihtilal” üçlemesi üzerinden iktidar değişimini mümkün kılmak istiyor.
Ne de olsa TÜSİAD, sermayenin Türkleştirilmesi fikriyatını pratiğe döken İttihatçı bir geleneğe yaslanıyor. Askeri ideolojiyle yani militarizmle, devlete yanaşık düzen çalışan siyaset ve sivil toplum örgütleriyle yaslandığı bu gelenek sayesinde açık-örtülü dayanışma örnekleri sergilemekte pek de fazla zorlanmadı.
Sadece 28 Şubat sürecinde değil Gezi Ruhu’yla siyaset ve toplumun üzerine bir karabasan misali çökme operasyonunda da İttihatçı-Kemalist sermaye sınıfının proleterya ideolojisini de sendikal örgütlenme ve mücadeleyi de ne kadar hızla koordine ettiğini gördük hepimiz. İslam’ı bütünüyle edilgenleştirmek isteyen laik-ulusalcı devlete hizmet eden bir seferberlik ruhu Kemalist iktidar sınıfları tarafından hem sermaye sınıfının hem de işçi sınıfının genlerine çok derinden işlenmiş. Öyle ki aydınlanma-ilerleme-laiklik ortak paydası TSK, TÜSİAD ve TİSK’in yanı sıra DİSK, KESK, TKP, ÖDP, İP, Halkevleri, TTB, TBB gibi daha nice sözde düşmanı kardeş kıldı ve kılıyor.
Kemalist devlet geleneği tarafından inşa edilen bu “kardeşlik iklimi” garip ama şimdilerde Fethullah Gülen camiasını da sarmalayıp kuşatmış durumda. Sermaye sınıfının kalplerine girmek amacıyla bizzat Fethullah Gülen’in talimatlarıyla Cemaat mensupları ve kurumları hem iş bağlantısı kurmak hem de vergi denetimlerine karşı uyarmak gibi dayanışma örneklikleri sergiliyorlar. Ananas ve rafineri kodlarıyla temayüz eden AK Parti Hükümeti karşıtı ittifak aslında genişleyen Kemalist cephenin önemli bir sembolüdür.
Hediyeleşiyoruz, Alay Etmeyin Lütfen!
Bütün bir hiyerarşisiyle Gülen Cemaati onca zamandır kendisini dövüp söğen, itip kakan devlet sınıflarının bekasına kurban olduğu ispat sadedinde ta Uganda’ları dolanıp ananas ve rafineri bağlantılarına kadar vardırmıştı işi maalesef. Bir taraftan Başbakan’ın Fethullah Gülen’e bağlı kadro ve kurumlara (özellikle TUSKON) yönelik sert çıkışlarına cevap yetiştirmeye çalışıyorlardı diğer taraftan da TÜSİAD’ı koruyup kollamaya çalışıyorlardı.
İşte bu sırada TUSKON tarafından zamanlaması da muhtevası da oldukça ‘manidar’ bir açıklama yapıldı. “Esef verici iddiaları iade ediyoruz” başlığıyla Zaman’da yer alan açıklama hakikaten çok güzel bir ironi örneği olarak iktisat ve edebiyat tarihine geçmeye aday gözüküyor.
TUSKON’un Genel Sekreteri ve Uganda Fahri Konsolosu olan Mustafa Günay’ın Fethullah Gülen ile yaptığı görüşmenin hem kamuoyuna yansıtılması hem de içeriği hakkında aleyhte propaganda yapılmasına gösterilen tepkide çok ‘sarsıcı’ hatırlatmalarda bulunuluyor. Mesela şu cümleler: “Hediyeleşmek Anadolu insanının karakteristik özelliğidir. Uganda’da yetişen lezzetli ve dünyaca meşhur ananas meyvesinin zaman zaman iş dünyası, protokol ve medya mensuplarına hediye edildiği aktarıldı. Bunların alaya alınmasını ve arkasında başka şeyler varmış iması ile topluma lanse edilmesini reddediyor ve iddia sahiplerine iade ediyoruz. Uganda’da ihale edilecek petrol rafinerisi işini Türk şirketlerinin alması için yaptığı çalışmanın takdir edileceği yerde, başka mecralara çekilerek eleştirilmesinden esef duyuyoruz.”
Beyler, hizmet aşkıyla yanıp tutuşan insanları daha fazla rencide edip küstürmeyelim lütfen!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.