Öldürüldük ve sürüldük!
Bugünü yaşamak kaçınılmaz. Fakat bu dünün olmadığı ve yarının gelmeyeceği anlamına gelmez... Geçmiş hafızamızda ne kadar yer tutuyor? Bugün ve gelecek için gözümüzde ne kadar değer taşıyor?
Kimliğimizi yapan şahsi geçmişimiz nasıl yok sayamazsak, insanlık geçmişimizi, millet geçmişimizi, coğrafî geçmişimiz de yok addedemeyiz. Bugünü yarına devrederken mazi hep bizimledir. Biz onu yeterince bilir ve gereğince değerlendirirsek hata payımız azalır.
Bu sene, 1. Dünya Savaşı’nın 100. Yılı...
Saraybosna’da siyasî bir suikastle çakılan kıvılcım, üç eski kıt’anın, Avrupa, Asya ve Afrika’nın yangın yerine dönmesine yol açtı. Savaş’a okyanus ötesinden, Avusturalya ve Amerika’dan da katılım olduğu unutulmamalı. Bu savaş bizim için acı bir son ve yeni bir başlangıç. Bir cihan devletine veda ettik, zor şartlarda kurulan yeni bir devletle yolumuza devam etmeye razı olduk.
Bütün dünyada bu yıldönümü ile ilgili çok sayıda çalışma ve yayın yapılıyor. Türkiye’de henüz görünür bir hareket yok. Türkiye Yazarlar Birliği’nin hakemli dergisi TYB Akademi’nin bir sayısı bu yıldönümüne tahsis edilecek. İki yıl önce de bizim için yine acı bir savaşın yıldönümü idi. Balkan Harbi! Bu yıldönümü ile ilgili de bir “Büyük göç ve muhaceret edebiyatı” sayısı yayınlamıştık.
Balkan Savaşı Balkanlarda hatırlandı mı? Şüphesiz, unutulmamıştır. Osmanlı bakıyesi Müslüman ve Türk unsurlar da elbette bu elim savaşın acılarını unutmamışlardır. Kosova’nın Prizren şehrinde bir Balkan Türkoloji Araştırmaları Merkezi var. Prof. Dr. Nimetullah Hafız’ın 30 Mart 2000’de eşi Prof. Dr. Tacida Hafız ile birlikte kurduğu merkez Bal-Tam Türklük Bilgisi Araştırmaları dergisini yayınlıyor. Bu derginin 18. ve 19. sayıları Balkan Savaşlarının 100. Yılına adanmış. 500’er sayfalık iki cilt halinde yayınlanan dergide, ilgi çekici yazılar yer alıyor.
Bu dergide yayınlanan bir yazı bilhassa dikkatimi çekti. Prof. Dr. Zeynep Zafer’in “Prof. Dr. Justin McCarthy’nin ‘Ölüm ve Sürgün’ adlı kitabının Bulgaristan’da etkileri.”
Zeynep hanım yazının özetinde konuyu ortaya koyuyor: “2010 yılında bulgarcaya çevrilen ‘Ölüm ve Sürgün’ kitabı, Bulgar tarihçileri arasında büyük şaşkınlık ve korku yaratmıştır. Osmanlı İmparatorluğu ve Türkleri tek taraflı ve olumsuz yönleriyle yansıtmaya alışık Bulgar tarihçilerinin çoğu bu kitabın varlığından daha önceden haberdar olsa da ondan hiç söz etmemiş Türkleri suçlayan, Bulgar halkının masumiyetini ve mağduriyetini öne süren eski yorumlarını sürdürmeyi tercih emişlerdir. Bu çeviriyle ilk defa geniş Bulgar okuyucu kitlelerine sunulan ‘Ölüm ve sürgün’ adlı değerli çalışma, hem Mc Charthy’nin yorumuna sıcak bakan, hem de bakış açısını değiştirmekte direnen tutucu Bulgar tarihçileri zor durumda bırakmıştır. Kitap, içerdiği iddialarla ilk defa karşılaşan Bulgar kamuoyu üzerinde büyük bir şok yaratmıştır.”
Ölüm ve Sürgün gerçekten çok önemli bir kitap. Batının ürettiği Osmanlı-Türk-Müslüman imajı bir çok gerçeğin üstünü örtmekte kullanılmıştır. Balkanların Osmanlılardan temizlenmesi süreci bu yüzen batı ilim camiası tarafından objektif olarak yansıtılmamıştır. Bunda elbette bölge devletlerinin Osmanlı karşıtı bir kimlik inşaa etme çabasının da büyük rolü vardır.
McCharty’nin kitabı, bu yerleşik tezleri darma duman etmektedir! Kitabın yazarı nüfusbilimci/demograf. Louisville Üniversitesi’nde görevli profesörün Balkanlar ve Yakın Doğu ile ilgili çok sayıda incelemesi var. Bir nüfusbilimci olarak Osmanlı Devleti’nin son yüzyılını demografik açıdan inceleyince, bu kitabın yazılmasına yol açan dehşet verici sonuçlara ulaşmış: “Balkanlar, Anadolu ve Kafkasya'nın son iki asırlık tarihi müslümanların muhacereti ve nüfus kayıpları dikkate alınmaksızın tam mânasıyla anlaşılamaz. Bir asırlık tarihte müslüman nüfusun uğradığı kayıp, büyük önem taşır. Milliyetçilikle emperyalizm, sonuç olarak en çok müslüman halka acı çektirmiştir. Tarih dersi kitaplarında, Bulgarların, Ermenilerin ve Rumların uğradığı kıyımlar anlatıldığı halde Türklerin maruz kaldığı katliamlar tamamen görmezden gelinmiştir.”
“Bir kitap ne yapabilir ki?”, dememek lâzım. Türkiye’de herkes, bilhassa Osmanlıya/Türkiye’ye soykırım-katliam isnad etmeye mütemayil gafil aydın görünümlüler bu kitabı okumalı. Kitabın dünya dillerine, bilhassa Ermenice’ye, Rusça’ya ve Yunanca’ya çevrilmesi hususunda gereken yapılmalı.
Önümüzdeki yıl 2015. Türkiye karşıtı kampanyaların azdırılacağı bir dönem. Buna cevap teşkil edecek cidi çalışmalara ve yayınlara ihtiyaç var. Ölüm ve Sürgün’ün muadili kitaplar, ilim ve fikir adamlarımız tarafından ortaya konulmalı...
Ölüm ve Sürgün’ün Türkçeye çevrilme macerasına gelince. Orijinali 1995’te yayınlanan kitabın Türkiye’de yayın hakkı, 1998’de ünlü bir yayınevi tarafından alınmış. Eser’in, “profesör” unvanın taşıyan bir zat tarafından berbat bir tercümesi var. Bu çeviri bir kaç defa basılmış. (Yüzyılın Soykırım kitabımızda bu çeviriyi eleştiren bir bölüm var.) Neyse ki, Türk Tarih Kurumu geçen sene yeni bir tercümesini yayınladı. Fatma Sarıkaya’nın tercümesi, ilk çeviriden daha başarılı. Müellifin, bu tercümeye yazdığı önsözde söylediği dikkat çekici: “Ölüm ve Sürgün kitabı Balkanlar, Anadolu ve Güney Kafkasya müslümanlarının maruz kaldığı zulmün tamamını kapsamamaktadır, çünkü geçtiğimiz on yedi yıl içinde katliama ve sürgüne maruz kaldığı halde, Ölüm ve Sürgün’de yer almamış başkalarının da var olduğunu öğrenmiş bulunuyoruz.”
Onun bildikleri, öğrendikleri bizim ilim ve fikir adamlarımızın da bilmesi gereken şeyler değil mi? Bilmek yetmez, kitlelere bu bilgileri ulaştırmak için kolları sıvamak şart!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.