Gezi’den, 17 Aralık’a... Hoca-Loca ittifakı!
Gördünüz, duydunuz işte...
Ortaya çıkan “ses kayıtları” onu gösteriyor ki; “Fethullah Gülen Örgütü” hiç de boş durmuyor... Bir yandan “TÜSİAD’çı işadamlarını kafaya almaya” çalışıyorlar, bir yandan da “Cemaatçi milletvekilleri”ni istifa ettirip, “Cem Uzan’ın Genç Partisi’nde toplamaya” çalışıyorlar...
Duydunuz mu?..
Kayıtların birinde, Süleyman Müftioğlu olduğu iddia edilen kişi, gelişmeleri şöyle yorumluyor:
“Orhan: Türkiye’de olanları biliyor musun? Yangın yeri...
Süleyman: Hepsini biliyoruz. Daha bunlar iyi günleri Orhan, daha bunlara neler olacak... Ben bir şey söyleyeyim Orhan, Nisan’dan sonra, bakanı biz koyacağız, milletvekilini biz koyacağız, senaryoyu biz yazacağız. Unutma Orhan...
(...)
Orhan: Ali Ağaoğlu’ndan şeye kadar, Taşyapı’nın sahibi neydi, Emrullah’a kadar.
Süleyman: Abi kimler gelecek daha, bunun arkasından var ya...
Orhan: Yedi sekiz kişi daha aranıyormuş, büyük bir ihtimal de şey var herhalde, bu Fettah mettah da var herhalde...
Süleyman: Valla ben onu bilemem ama bildiğim bir şey var, bu iş Ergenekon gibi uzuyor, uzuyor, seçime kadar uzayacak ve seçime kadar bütün hükümeti, kabineyi yıkacak.”
Bunlar “rüya”ları çok severler ve rüyalara göre amel ederler ya, herhalde yine “rüya” görüyorlar...
Ama, rüyaları “kâbus”a döner de, kaçacak delik aramak zorunda kalırlarsa hiç şaşmam!..
CEM UZAN’A MI OYNUYORLAR?
Peki, “en kötü ihtimali” düşünelim ve farz edelim ki, “dedikleri” oldu...
Yani, Hükümeti yıktılar!..
“Bakan”ı koydular,
“Milletvekili”ni koydular!..
Zaten kimi koysalar kazanacak ya; “taş”ı koysalar, “tuzluğu” koysalar kazanacak ya, bunlar da, kendilerinde bu kadar “büyük bir güç” vehmediyorlar...
İktidarı “güç zehirlenmesi” ile suçluyorlar ama, asıl “güç zehirlenmesi”ni kendileri yaşıyorlar...
Dedim ya, farz edelim ki, kazandılar!..
Peki, ne yapacaklar?..
Sanıyorum, ilk işleri “Hortumcu Cem Uzan’ı Paris’ten getirmek” olacaktır!..
Öyle ya;
“Genç Parti’nin içini dizayn” ettiklerine göre, herhalde başına da Cem Uzan’ı oturturlar!.. Artık “damat” olarak mı oturturlar, “içgüveysi” olarak mı oturturlar, yoksa “gelin” olarak mı oturturlar, orasını bilemem...
Bir yandan “yolsuzluk ve rüşvet” edebiyatı yapıp, bir yandan “Hortumcu”ya yer açmaya çalışmak biraz “abes” ve “çelişki” gibi gelebilir...
Ama;
“Bunlara her yol mübah!”
Herhangi bir “ahlâkî değer” tanımadıklarından, “hortumcu” ile bile iş tutarlar!.. Yeter ki, “FGÖ’ye tâbi” olsun!..
ESKİYE DÖNERİZ!
Hadi, “Hortumcu Cem Uzan”ı Paris’ten getirdiler ve Genç Parti”nin başına geçirdiler diyelim... Ne olur?..
Olacağı şu:
Türkiye, “meteliğe kurşun attığı” ve hemen her saniye “borç faizi” ödediği günlere geri döner!..
Demek istiyorum ki;
“Kimseye rahat batmasın!”
Herkes aklını başına alsın ve bugünlerin kıymetini bilsin!..
Yok, “armudun sapı”ymış,
Yok “üzümün çöpü”ymüş!..
Geçin bunları!..
Görün oynanan oyunu!..
Daha önce de yazmıştım;
Türkiye, şu anda “dünyanın en büyük 16. ekonomisi”ne sahip...
Enflasyon “tek haneli rakam”da...
Sağlıkta “büyük devrimler” yapıldı.
“Duble yollar”ın uzunluğu ise “15 bin kilometre”yi geçmiş durumda...
Kim ne derse desin;
Türkiye, Çin’den sonra “en hızlı büyüyen ülke” durumunda... Hem bölgede, hem de dünyada “oyun kurucu bir güç” haline geldik.
Dün “70 Cent’e muhtaç” bir ülke iken, “kredi” alabilmek için “IMF kapısı”nda yatıp-kalkarken, bugün “IMF’ye borcumuz”u son kuruşuna kadar ödedik, hatta “borç verecek” hâle geldik!..
Ne ilginç değil mi;
“Taksim Gezi Parkı” bahanesiyle başlayan gösteriler, tam da “IMF boyunduruğu”ndan kurtulmamızdan sonra başladı!.. Şimdi de; “17 Aralık”tan itibaren “Dost Modern bir Darbe” süreci ile karşı karşıyayız...
Hele söyleyin;
Siz, bu eylemlere ve operasyonlara hâlâ “iyiniyetli” diyebilir misiniz?
“Bu millete rahat batıyor” derken, hiç de haksız sayılmam...
FAİZ SANAYİİ.. FAİZ A.Ş.
Hele, “dün”leri hatırlayın...
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın bahsettiği “faiz lobisi” var ya; bir zamanlar “Türkiye’nin kralı” onlardı!..
“Kural”ları onlar koyuyor,
“Kanun”ları onlar çıkartıyordu...
Hele hatırlayın o günleri...
Ankara Ticaret Odası’nın 2002 yılında hazırladığı “Saniye Saniye Borç Faizi” raporuna göre, Türkiye, 2002 yılı baz alındığında son 10 yılda, her yıl ortalama, 21,1 milyar, ayda 1 milyar 761 milyon, günde 57 milyon 918 bin, saatte 2 milyon 413 bin, dakikada 40,2 bin, saniyede de 670 dolar borç ödemişti.
ATO’nun raporunda, 2002 yılında ödenecek faizle ilgili de şu bilgilere yer verilmişti:
“Türkiye bu yıl saniyede bin 78, dakikada 64,7 bin, saatte 3 milyon 881 bin, günde 93 milyon 151 bin, ayda 2 milyar 833,3 milyon, yılda 34 milyar dolar iç ve dış borç faizi ödemesi gerçekleştirecek.”
Sadece Ankara Ticaret Odası’nın değil, Ankara Sanayi Odası’nın rakamları da, o yıllarda; Türkiye’nin, “faiz lobisi”nin pençesinde olduğunu gösteriyor.
Hayır, “işkembe-i kübra”dan atmıyor, dikkatinize “belge” sunuyorum.
Tarih 28 Ağustos 1997...
Milliyet’in manşeti:
“Sanayi repo yaptı!”
Ayrıntı, özetle şöyle:
“İstanbul Sanayi Odası, Türkiye’nin en büyük 500 şirketi ile ilgili olarak hazırladığı raporda, Türk sanayiinin faiz sevgisini ortaya koydu... Şirketlerin; kârlarının yarısından çoğunu repo, Hazine bonosu ve faiz gibi rant gelirlerinden sağladığı ortaya çıktı!”
Ve İSO Başkanı Hüsamettin Kavi’nin demeci:
“Şirketler niye üretim ile uğraşsınlar ki!.. Alıyorlar Hazine bonosunu, net yüzde 30 kazanıyorlar!..”
Tarih 29 Temmuz 1999...
Yine “500 Büyük Sanayi Kuruluşu” ile ilgili İSO Raporu:
“Türkiye’nin en büyük 500 büyük sanayi kuruluşunun geçen yılki gelirlerinin yüzde 88’i faizden oluştu!”
Ve yine Hüsamettin Kavi:
“Artık üretim yaparak kâr etmek mümkün değildir!”
KİM, KİMİ KULLANIYOR?
Birkaç ay önce Taksim’de eylem yapan “Gezi zekâlılar” veya onlara destek verenler ile, bugün “Kirli 17 Aralık Operasyonu”na sıcak bakanlar; 10-15 yıl öncesinin Türkiye’sinde “Faiz Sanayii”nin veya “Faiz A.Ş.”nin hükümran olduğundan, bugün ise kendilerini bu “lobi”nin ve onların “yurtdışındaki ağababaları”nın kışkırttığından, kullandığından haberdar mıdır acaba?..
Ne ilginç değil mi;
Dün “Gezi kalkışması”na destek veren “TÜSİAD’ın baronları”, bugün de “Cemaat’in operasyonları”na destek veriyor!..
Kim, kimi “kullanıyor” acaba?..
Cemaat mi TÜSİAD’ı,
TÜSİAD mı Cemaat’i?..
Benim anlayamadığım şu:
Fethullah Gülen; “12 Eylül’de yapılacak referandumun çok önemli olduğunu” söyleyip, “İmkân olsa mezardakileri bile kaldırarak referandumda Evet oyu kullandırmak lazım” derken, o günlerde Başbakan Tayyip Erdoğan da TÜSİAD’a, “tercihini açıklama” çağrısı yapıyor ve diyordu ki;
“TÜSİAD kendini çek etsin... Bitaraf olan, bertaraf olur!”
Şimdi, siz olsanız, sormaz mısınız;
Tayyip Erdoğan o gün de “TÜSİAD’a yükleniyordu”, bugün de... Fethullah Gülen ise, “referanduma destek” veriyordu... Peki, ne değişti de; Gülen ve Cemaat, bugün “Referandum karşıtı TÜSİAD’la kol kola” girdi?..
Cemaat mi değişti,
TÜSİAD mı?..
HOCA-LOCA EL ELE
“Fethullah Gülen ile müridi” arasındaki şu konuşmaya bakın hele:
l “Efendim hürmet ederim. Sabah Mustafa Koç Bey’e gittim, o tesbihi zat-ı aliniz adına verdim. Çok teşekkür etti, çok beğendi, hürmetlerini arz etmemizi istedi...”
(...)
l “Sonra Ali Sabancı Bey geldi efendim. Ali Sabancı Bey’le de uzun konuştuk, meseleleri anlattık. O da kendisi bizzat takip etmiş, bütün yazılanları. Biz biraz daha açıkladık kendisine haklı buluyor.
Birileri çıkıp, dur demeli bunlara diyor. Kimse bir şey diyemiyor diyor. Üslup olarak da çok güzel diyor.
Onunla da bu Mustafa Bey’lerle döndükten bir hafta sonra onunla Etiyopya, Tanzanya, Kenya’ya gideceğiz. Detaylarını konuştuk. Hürmetlerini arzetmemizi istedi efendim kendisi.”
(...)
l “Uganda Devlet Başkanı’nın kardeşiyle beraberiz şimdi Nazif Günal Bey’in oğluyla birlikte. Onlarla orada, o büyük iş kalmıştı... O da hallolacak.”
Görüyorsunuz ya;
“TÜSİAD-Cemaat el ele!”
Dün, Akit’in manşetinde TÜSİAD’la ilgili olarak şöyle deniliyordu:
“Sanayici kılıklı karanlık loca!”
Destekçileri de bir “Hoca” iyi mi?..
Ohh, suyundan da koy!
Uzun lâfın kısası;
Eğer, “Saniyede 670 dolar, dakikada 40 bin 200 dolar, saatte 2 milyon 413 bin dolar ve günde 57 milyon 918 bin dolar borç faizi ödediğimiz” günlere yeniden dönmek istemiyorsanız, bu oyunu bozun...
“Hoca-Loca İttifakı”na inat, “Türkiye’nin geleceği”ni, “kendi geleceğinizi” düşünün ve seçimlerde ona göre oy kullanın!..
Yoksa çok “ah-vah” ederiz!..
******************************************************************************
Camilere de Paralel Yapı girmişse!
Yığınla “şikâyet” alıyorum... “İmam”ları hiç tahmin etmezdim ama, “Paralel Yapı”dan onlar da “şikâyet” ediyorlar... Diyorlar ki; “Paralel Yapı, camilerde de var... Zekât ve fitre paraları toplayıp, okullara ve dershanelere gönderiyorlar!”
“Şikâyet edin” deyince, diyorlar ki; “Sözlü şikâyet edince işleme koymuyorlar... Yazılı olarak şikâyet edince de, oradaki Cemaat üyesi giriyor devreye ve kendi adamını akladığı gibi, bizim de anamızdan emdiğimiz sütü burnumuzdan getiriyorlar...”
Eğer, durum anlattıkları kadar “vahim” ise; ilk önce “ilçe müftüleri”ne, sonra “il müftüleri”ne, en sonunda da “Diyanet İşleri Başkanı”na görev düşüyor demektir... O “fitre ve zekât” paralarıyla “ananas” alıp, TÜSİAD’çılara ikram mı edecekler acaba, diye sormak gerekir...
Gördüğüm o ki, bunlar gerçekten “örgüt” olmuş... Hepsinin de “birbiriyle bağlantısı” var ve “birbirlerinden haberdar”lar!..
Galiba “kesin çözüm” şart!..