Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

AK Parti ve Cemaat... Ne değişti, kim değişti, savrulan kim?

AK Parti ve Cemaat... Ne değişti, kim değişti, savrulan kim?

Geçenlerde, bir “Cemaat yazarı” sanıyorum Habertürk ekranlarından, “Başbakan Tayyip Erdoğan’ın tavrı”nı eleştiriyor, Erdoğan’ın; Cemaat ve Fethullah Gülen’le ilgili olarak; “Paralel Yapı!.. Paralel Devlet!.. Çete!.. Örgüt!.. Ananas İttifakı!.. Tuzluk!.. Örgüt Lobisi!.. Vaiz Lobisi!.. Çete reisleri!.. Okyanus Ötesi!.. İçi ve dışı boş alim müsveddesi!.. Haşhaşiler!.. Yalancı Peygamber!” sözlerini hatırlatıp, “Ne değişti ki?” diye soruyordu; “Ne değişti ki, düne kadar Hocaefendi’ye övgüler yağdıran Başbakan ve AK Parti kurmayları, bugün Hocaefendi’ye ağır hakaretler yağdırıyor?”

Çok doğru bir soru!..

Gerçekten de;

“Ne değişti ki?”

Ama bu soru “tek taraflı” sorulmamalı... Çünkü “Ne değişti ki?” sorusunun diğer tarafında “Fethullah Gülen ve Cemaat” vardır... Soru, onlara da sorulmalıdır. 

ASIL DEĞİŞEN CEMAAT!

Evet, ne değişti ki;

“Düne kadar Başbakan Tayyip Erdoğan ve AK Parti’ye övgüler yağdıran Fethullah Gülen ve cemaati, bugün Tayyip Erdoğan’a karşı topyekûn saldırı başlattı?”

Düne kadar, Erdoğan için;

“Dualarımız ve gönüllerimiz sizinle... Başarınız ve hizmetleriniz için duacıyız...  En parlak dönemimizi sizin iktidarınızda yaşadık” diyenler, bugün niye “Ananas İttifakı” kurdu?..

Hele söyleyin;

Erdoğan için; “Firavun!.. Karun!.. Tımarhanelik deli!..” diyen ve en sonunda da, “beddua”lar yağdırıp; “Ocaklarınıza ateşler düşsün” diyen; ben miyim, yoksa Fethullah Gülen mi?..

Ortada bir “değişen” varsa, hiç şüpheniz olmasın ki; bu, sadece “Erdoğan ve AK Parti” değil, aynı zamanda “Gülen ve Cemaat”tir!..

DİNLE, KAYDET, KOY KENARA!

Kendilerini “masum” göstermek için, şimdi diyorlar  ki; “Dershaneler meselesi gündeme getirilmeseydi, Emniyet İstihbarat’taki kadrolar dağıtılmasaydı, işler bu raddeye gelmezdi!..”

Mi acaba?..

Farzedelim ki; “dershaneler ve kadrolaşmanın önü kesildiği” için “darbe teşebbüsü”nde bulundular... Farzedelim ki, “Dershane ve Emniyet İstihbarat’taki kadrolaşma”nın önü kesilmese, “17 Aralık Kirli Operasyonu” yapılmayacak ve “AK Parti’ye destek” devam edecekti!.. 

Yani, bu kadar “masum”dular!..

İyi de, sorarlar adama;

Bugün ortalığa saçılan “Erdoğan kasetleri”ne ne diyelim?.. “Yolsuzluk ve rüşvet” iddialarıyla deviremediğiniz Erdoğan’ı, bugün “kaset”lerle vurmaya kalkan, sizler değil misiniz?..

Bu mu dürüstlük?..

Bu mu samimiyet?..

Bu mu masumiyet?..

Gayet açık ve net ki;

“Cumhurbaşkanı’nı, Başbakan’ı, Meclis Başkanı’nı dinliyorsunuz... Bu konuşmaları kaydediyor ve bir gün lazım olabilir diye bir kenara koyuyorsunuz!..

Sadece konuşmalar da değil,

Allah bilir, elinizde kimlerin ne tür kasetleri var?!?”

Peki, sormazlar mı adama; “Bu konuşmalar ne zaman kaydedildi?”

Ben söyleyeyim;

“En az 7-8 ay önce!”

Zira, “Erdoğan’ın telefon açması”na yol açan olaylar, “en az 7-8 ay önce” cereyan eden olaylar!..

Peki, “dershane” tartışmaları ne zaman başladı?..

“14 Kasım 2013’te!”

Yani;

“3 ay önce!”

Eee, “3 ay önceki bir olay”la ilgili olarak; “7-8 ay öncesinden kaset stoku” yapmak neyin nesi oluyor?..

Demek oluyor ki; bu işlerin “dershane” ile uzaktan yakından ilgisi yok... Bu iş, “organize” bir iş ve Erdoğan’ın dediği gibi, bu iş, bir “casusluk” faaliyeti!..

Olayı, “gün, ay ve tarih”leriyle ortaya koyduğumuza göre, o soruyu tekrar soralım;

“Ne değişti?”

Değişenler ortada:

40 yıl önce “dini bir cemaat” olarak ortaya çıkanlar, bugün “rafineri ihaleleri” ayarlayan bir “güç” haline geldi ise, “kimin değiştiğini” sormaya hiç gerek yok!..

Soruyu, “kim değişti?” diye soracak olursak, cevap yine ortadadır: Herhalde Erdoğan değil... Değişen, elbette “Cemaat”tir!..

“Devlete sızdığı ve devlette kadrolaştığı” ile yetinmeyen, daha ileri gidip; “devleti ele geçirmek” için “Paralel Yapı” kuran “Ananas İttifakı”na yönelen Cemaat bugün; “GDO’su” değiştirilmiş ve karşımıza “bambaşka bir yapı” ile çıkmıştır!..

“Genetiği Değiştirilmiş Organizasyon!”

“SANSÜR” MÜ DEDİNİZ?!?

“Cemaat medyası”nın “etikçi”lerinin ve “tetikçi”lerinin bir olup, Erdoğan ve AK Parti’ye karşı “topyekün saldırı”ya geçtikleri, elbette ki gözlerden kaçmıyor...

Günlerdir; Erdoğan’ın, Habertürk’ten Fatih Saraç ve Fatih Altaylı’ya telefon açıp, “talimatlar”(!)la “sansür” uygulattığının “telefon tapeleri”ni yayınlıyorlar...

Hem de, Fatih Altaylı’nın defalarca “İlgisi yok” demesine ve “olayın aslı”nı anlatmasına rağmen!..

Tamam, “Erdoğan telefon açtı” diyelim, hadi “sansür” uygulattığını da kabul edelim, peki “Cemaat’in uygulattığı sansürler”e ne diyeceğiz?..

Buyrun; 15 Ocak’ta internete düşen ve bir “Cemaat mensubu”nun Fethullah Gülen’e açtığı telefonda neler söylediğini birlikte okuyalım:

“Ali Sabancı’yla beraberdim dün Hocam... Çok selamları var... Sağlığınızı sıhhatinizi sordu. En çok da o arayıp sordu, bu süreçte... Ceyda Hanım, bir mektup verdi. O da, o şekilde, telefonla olmayabilir dedi.

Turgay Ciner Bey’e uğradık bugün, Hasan Bey’le... Bir köşe yazarının menfi yazı yazma durumu vardı... Onu öğrenmiştik. Kendisini aradık... Bizzat devreye girdi. “Bu gazetede aleyhinize hiçbir şey çıkamaz” dedi... “Hepsi bunların Hizmet Müessesesi” dedi... “Büyüğümüzün (Fethullah Gülen) aleyhine de ben burda bir şey çıkartmam” dedi. Öyle güzel bir görüşme geçti efendim kendisiyle.

Fethullah Gülen: Çok iyi. Allah razı olsun”

Peki, bu “sansür” değil mi?..

Şu hâle bakın; “bir yazarın, Cemaat aleyhinde yazma durumu” var... Yani ortada, “yazılmış bir yazı” yok... Ama, Cemaat; her nasıl oluyorsa oluyor, “yazarın aleyhte yazacağını” önceden haber alıyor ve doğrudan “patron Turgay Ciner”e gidip, “o yazının yazılmasını” engelliyorlar!..

Buna, “sansür” filan değil, düpedüz “kalemi, kaynağından zincirleme” derler!..

Demek oluyor ki;

Cemaat yapınca normal,

Erdoğan yapınca suç!..

Tüküreyim bu “çifte standartçı köle ahlâkı”na!..

Ne garip değil mi;

“Sahip”ler emrediyor,

“Köle”ler yazıyor!..

Bunun adı da;

“Özgürlükçülük” oluyor!..

Yuh olsun ervahına!..

SAVRULMA ÖRNEKLERİ

Herkes; “Ne değişti, kim değişti?” diye soruyor ya; “somut örneler”le devam edelim “değişenleri” göstermeye...

Cemaat’ten ayrılan Nurettin Veren, bir zamanlar Doğu Perinçek’e “Cemaat” aleyhinde esaslı bilgiler vermişti... Cemaat, bu işe fena bozulmuş, kızmış, köpürmüştü...

Aynı Cemaat, bugün “Abdullah Öcalan’ın sorgu görüntüleri”ni Perinçek’in Aydınlık’ına veriyor ve onlar da bunları çarşaf çarşaf yayınlıyor, iyi mi?..

Zaman, Sözcü, Taraf ve bir iki gün önce yayın hayatına atılan Karşı gazetelerinin “aynı kaynaktan beslendikleri” ve hep “aynı haberleri değişik biçimde sundukları” herhalde dikkatinizi çekiyordur... Bu arada; “özgür medya”dan dem vuran “Aydın Doğan gazeteleri”nin, “CHP’nin 10 ilçe adayı” için “tam sayfa” ayırması da dikkatimizden kaçmadı!..

ALPARSLAN ARSLAN VE!..

Bilmem hatırlar mısınız; Danıştay tetikçisi Alparslan Arslan, mahkemede “Fethullah Gülen’i üzdüysem özür dilerim” demişti... O günlerde bir anlam veremediğimiz bu cümlenin sırrı şimdi ortaya çıkıyor.

Alparslan Arslan’ın babası İdris Arslan’ın ifadesine göre; “Alparslan Arslan Cemaat dershanelerinde ve Işıkevleri’nde eğitim görmüş” iyi mi?..

Dahası;

Alparslan Arslan; Fethullah Gülen’in yeğeni Kemalettin Güven’le, “Danıştay Baskını”ndan önce “3 telefon görüşmesi” yapmış!..

Huuu, duydunuz mu?..

Kabak, neredeyse;

Bizim başımızda patlayacaktı!..

TİVİTIR, ADAMI CIVITIR!

2 Haziran 2013, saat 20.38’de bir “tweet” atıp, “o... çocukları”nı destekleyen CHP Milletvekili Hüseyin Aygün’e, aynı dakikalarda cevap veren Cemaat yazarlarından İhsan Yılmaz, demişti ki;

“@HuseyinAygun62 gibi omurgasızlara karşı inadına AK Parti!”

Aynı Cemaat, bugün CHP’yi destekliyor...

Ve, aynı İhsan Yılmaz, bugün Başbakan Erdoğan’ın üslûbu için “kocakarı” benzetmesi yapıyor, iyi mi?..

Peki, “kim” değişti?..

DÜN SÖV, BUGÜN ÖV!

“28 Şubat Süreci”nde, Fethullah Gülen; Hürriyet’e manşet olan demecinde; Merhum Necmettin Erbakan’a çağrıda bulunuyor ve “Beceremediniz, artık bırakın... Emaneti iade edip, çekilin!” diyordu...

Bugün, Fethullah Gülen’in sözcüsü Zaman gazetesi ise diyor ki;

“Atatürk ve Erbakan:

İki sanayileşmeci!”

Buyur, burdan yak!..

Sağlığında söv, 

Ölünce öv!..

Demek ki, bu da;

“Paralel taktik!”

Yanarım, yanarım da; SP lideri Mustafa Kamalak’ın, “Cemaat’in dününü ve bugününü” sanki bilmiyormuş gibi; “Hükümet’e ve MİT’e ağır eleştiriler” yöneltirken, “Cemaat’e övgüler” yağdırmasına yanarım!..

Sanki; “Erbakan’ı Post Modern Darbe” ile düşüren benim!..

“Post Modern Darbe”ye maruz kalmış bir partinin, bugün “Dost Modern Darbe plânlayanlar”ın yanında olmasını, en hafif tabiriyle yadırgadım!..

Hele söyleyin, “değişen” kim?..

SINIR DIŞININ SIRRI!

Zaman gazetesi, önceki günkü haberinde; “Zaman Gazetesi muhabiri Mahir Zeynalov’un, attığı bir tweet yüzünden sınır dışı edildiğini” iddia ediyordu...

“Sınır dışı” kararının “tweet”ten mi, başka bir sebepten mi olduğunu araştırırken öğrendim ki; Mahir Zeynalov adlı gazeteci, “işe; İsrail gazetesi İsrael Resource Review gazetesinde başlamış” iyi mi?..

“İsrail gazetesi”nden Zaman gazetesine “transfer!”... Hayli ilginç!..

Haa, bu “sınırdışı” kararına tepki gösteren ABD Dışişleri Sözcüsü Jen Psaki’ye de bir çift sözüm var:

16 Ocak 2012’de, sırf “geyik modunda bir tweet” attığı için, “iki İngiliz turisti sınır dışı eden ABD” değil miydi?..

Mesele “tweet” mi, 

“Erdoğan’a saldırmak” mı?..

Görünen o ki;

“Başbakan Tayyip Erdoğan’a karşı “topyekûn bir savaş” yürütülüyor... Ben de, bu savaşta kullanılan “argüman”ların ne kadar sığ, ne kadar cahilce ve basit olduğunu gözler önüne sermek istedim...

Evet, “topyekûn saldırı”ya karşı, “topyekûn cevap” vermek istedim...

Haa, şunu da söyleyeyim; 

Ben, “hep aynı yerde”yim... 

“Dün” nerede isem, 

“Bugün” de oradayım...

Peki, “Cemaat” nerede?..

Ya da “değişen” kim?..

*****************************************************************

CHP’de deprem... Hani önseçim nerede, halkın tercihi nerede?

CHP fokur fokur... Adeta “deprem” yaşanıyor... Teşkilat ayakta... İstanbul, İzmir, Antalya, Ankara ve Edirne başta olmak üzere, “CHP’nin il ve ilçe teşkilâtları” önünde “protesto” gösterileri yapılıyor ve “Genel Merkez’in gösterdiği adayları istemiyoruz” diye slogan atılıyor.

Olabilir...  İnsanlar, “istemedikleri adaylar”ın gösterilmesini protesto edebilirler... Bu “insanî tepkiler” AK Parti’de de olabilir, MHP ve BDP’de de!.. Dolayısıyla, “CHP’lilerin tepkileri”ni de anlayışla karşılamak gerekir.

Ne var ki; “Halkın partisi” olduğunu iddia eden, adaylarını “halkın tercihi”ne göre tayin edeceğini açıklayan ve “adayların çoğunu önseçimle belirleyeceğini” deklâre eden, bununla da övünen bir parti, acaba hangi adayını “önseçim”le belirlemiştir, çok merak ediyorum...

Buyrun, 2 örnek... Edirne’de önceki Başkan Hamdi Sedefçi aday gösterilmeyince CHP’den istifa etti... Aday gösterilen Recep Gürkan, dün dedi ki; “Aday olmadım, aday yapıldım!.. Görevi istemediğimi birçok defa dile getirdim ama yine de aday yapıldım!”

CHP Kırklareli Belediye Başkan Adayı Mehmet Siyam Kesimoğlu ise; “Genel Merkez’in teklifi ile aday oldum” dedi!..

Peki, “halkın tercihi” nerede,  “önseçim” nerede?

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi