Güvenilirlik
Türkiye’nin son iki ayında olup bitenleri soğukkanlılıkla değerlendirmek gerekiyor.
Hükümet, yargı, siyaset, cemaat, basın, sivil toplum, dindarlık, laiklik... Kurumlar ve kavramlar konusunda bir hayli kafa karıştırıcı, hatta sarsıcı durumla karşı karşıya kalındığı ortada.
Bu süre içinde olup bitenler konusunda söylenecek sözler kurumlar ve yapılar açısından “güvenilirlik” kavramının devreye sokulmasını gerektiriyor.
Yargıya intikal etmiş yolsuzluk isnadları...
Yargı, hukuk, adalet mekanizması konusunda daha önce düşünülmeyen, düşünüldüğünde itibar görmeyen deformasyon/bozulma, tahrifat iddiaları yeterince karşılık bulamıyor...
Hukukun âletleştirilmesi, hatta silâha dönüştürülmesi ihtimali geniş bir kesim tarafından kabul görüyor. Bu aslında Türkiye’de yeni bir durum değil. Cumhuriyet kuruluşta kuvvetler birliği ilkesi ile işe başlamış, yargıyı da yönetimin bir alanı olarak görmüştür. Kuvvetler ayrılığı ilkesini esas alan demokrasi döneminde değişmesi gereken, bu anlayış ciddi bir direnç ortaya koymuştur.
Cumhuriyet, ilkeleri, laiklik vb. sözkonusu olduğunda taraf olduğunu saklamayan bir yargı yapısı uzun süre etkili olmuştur. Bunun aynı zamanda siyasi sistemde karşılığı olan bir tavır olduğu şüphesizdir. Türkiye son Anayasa referandumunda bu tavrı bertaraf edecek bir seçim yapmış, sistem ıslah edilirken ortaya çıkan yapılanma başka sıkıntılara yol açmıştır.
Bu durumun zaman içinde belirginleştiğini, son yolsuzluk iddiaları sırasında açığa çıktığını görmemek mümkün değildir.
Yolsuzluk şaibesinin süratli tepkiye yol açtığı çok defa tecrübe edilmiştir. Bu tepkinin etkisizleştirilmesi de kolay değildir. Fakat, Türkiye’de ilk defa bu çapta bir iddia, tahmin edilen tepki seviyesine ulaşmamış, kitleleri, kitlelere yön veren kanaat kesimini harekete geçirememiştir.
Yolsuzluk iddiası, diğer yargı dışı muhalefet iddiaları ile neredeyse aynı muameleye tâbi tutulmuştur. Hukuk kurumlarında yapılan emeliyeler de aynı şekilde yeterli karşılık bulmamıştır.
Şimdi şu sorunun cevabını vermek gerekiyor: İktidar partisi bütün bunlara rağmen neden beklenen itibar/oy kaybına uğramadı?
Gerçi, bir taraf böyle yorumlanabilecek bir anket yayınladı. Fakat, bu anket kaynağından ötürü ciddi karşılık görmedi.
Bütün bu olup bitenleri nasıl yorumlamalıyız?
Türkiye bu süreçte kişilerin, kurumların güvenilirliği konusunda ciddi bir sınamadan geçirildi.
Doğrusu “güvenilirlik” henüz oturmamış, halkın zihninde tam tanımlanamamış bir kelime. Bu kelimenin anlaşılırlığını sağlamak için, eski sayılan kelimelere müracaat etmemiz gerekiyor: Eminlik, emniyet.
Hz. Muhammed’in İslâmiyet öncesi sıfatlarının başında “emin”lik başta geliyor. Muhammedü’l-emin! Güvenilir Muhammed!
Güvenilirlik onun müşrikler nezdinde bile değerli, itibarlı olmasını sağlıyordu.
Bugünlerde olup bitenlere bu kavram çerçevesinde bakmak durumundayız.
Hükümet karşıtı fiillerin kaynağı olarak görülen yapılanma, güvenilir değil midir? Elbette kendi güvenilirlik alanı olan bir yapıdan söz ediyoruz. Bu alan içinde güvenilirliği tartışılmaz. Fakat bu yapının, tezahürleri, fiilleri, alanı aşan, hatta alanı için güvenilirliğini şüpheli hale getiren bir karakter arzetmektedir.
Bu yapı, zamanla meşruiyetini karşıt kesimin kabulleri çerçevesinde inşaa etmek gibi bir tavır geliştirmiştir. Bu durumda, kendi alanında olan, düşünce ve inanç birliği bulunan kesimlerin meşruiyet algısını hiçe saymayı dahi göze almıştır.
Gelinen noktada, güvenilirliğin yeniden inşası ciddi bir ihtiyaç olarak görünmektedir.
Bunun ilk şartı, kurumların gerçek güvenilirlik alanlarını belirleyip o çerçevede kendilerini ifade etmeleridir. Bu yapılmayacaksa, sıfırdan güvenilirlik inşasından başka bir çare yoktur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.