Her tarladan bir tezek, her köyden bir pezevenk!!!
Askerlik yapanlar bilirler... Askerler; gerek “askerlik”le ilgili, gerek “askerlik yapılan şehir”le ilgili bir eşyayı “hatıra” olarak saklarlar ki; ileride “çocuk”larına, “torun”larına veya “yakınları”na anlatabilsinler... çok görmüşümdür, birçok asker, “nemli mermi”lerin “çekirdek”lerinin üzerine küçük bir halka takarlar ve onu “kolye” olarak kullanırlardı... Bazı askerler de, “arazi”ye çıktıklarında yakaladıkları veya öldürdükleri “yılan”ların derilerini, “çakmaklarına kılıf” yaparlardı... Kısacası, “askerlik günleri”ni hatırlatacak bir eşyayı, mutlaka evlerine götürürler ve zaman zaman bu eşyalara bakıp; başlarlar “askerlik hatıraları”nı anlatmaya.
“Asker bir millet” veya “askerini seven bir millet” olduğumuz için, “hatıra” babında eve götürülen ve “kolye” olarak kullanılan “mermi çekirdekleri”nin hesabını hiç kimse sormaz!..
BOMBALARLA MİSKET Mİ OYNAYACAKLARDI?
Evet, “mermi çekirdekleri”nin hesabını hiç kimse sormaz da; evlere götürülüp saklanan “bomba”ların, “tüfek”lerin ve “suikast silahları”nın hesabı elbette sorulur!..
Derler ki, adama;
“Bu bombalar da neyin nesi?.. Ne yapacaksın bu bombaları?.. Ne o, yoksa bunları misket niyetine kullanıp da, oyun mu oynayacaksın?!?”
Ya o “silah”lar?..
Onları da, herhalde “serçe avlamak” için kullanacaklar!.. Ya da, duvara asıp, “askerlikten yadigâr” diyecekler!..
Demediler mi?..
ümraniye'de bir gecekonduda ve Eskişehir'de bir evde ele geçirilen “el bombaları ile 11 kilo C3 patlayıcı”yı, bir “hatıra” olarak sakladıklarını söylemediler mi?..
Dahasını da söylediler;
“O bombalar eski!.. Kullanılmayacak durumda!.. Patlama özellikleri yok!”
Ne garip ki;
“30'luk sandık” içindeki “patlamaz(!) bomba”lardan 3'ü, Cumhuriyet gazetesinin bahçesine “attırılmıştı” da, “boomm” diye patlamıştı!..
Hem, öyle bir patlama ki, Türkiye'nin her yerinden duyulmuştu!..
Malûm;
“Eskişehir'deki cephanelik ev”de elegeçirilen bombalar da “patlamaz”(!) cinsindendi!.. Tabiî, suikast silâhlarının hepsi de “çakaralmaz”(!) türdendi!..
Evet, evet;
Onların hepsi, “askerlik hatırası”(!) olarak duruyordu o “ev”lerde, o “depo”larda!..
Neyse ki, “Ergenekon operasyonu kapsamında ele geçirilen 3. cephanelik”te bulunan “bomba” ve “silah”lar için; bu defa “aynı bahane” ileri sürülmemiş!..
Yani, bunların “patlamaz” birer bomba ve “çakaralmaz” birer silâh olduğu söylenmemiş!..
Ya, ne söylenmiş?..
JİTEM'İN DAĞLARDAKİ TATBİKçİSİ!
Ergenekon Terör örgütü'ne yönelik operasyon kapsamında tutuklanan “Emekli Tuğgeneral Veli Küçük'ün sağ kolu” olduğu ileri sürülen ve aynı zamanda “JİTEM'ci olan Albay Arif Doğan” demiş ki;
“Ben JİTEM'in dağlardaki uygulayıcısıyım... ümraniye'de elegeçirilen bombalar, Cem Ersever'e aitti!.. Ersever öldürüldükten sonra, bombalar sürekli el değiştirdi!”
Hayret bir şey!..
Hiçbir “ciddiyet”leri bulunmayan ve üstelik de “patlamayan”(!) bombalar niye el değiştirsin ki!..
Bu bombalar, “doğuştan” mı “el bombası”dır, yoksa sık sık “el” değiştirdikleri için mi “el bombası” adını almışlardır?!?
Lütfen dikkat!..
Gerçekten patlama özelliklerini yitirmiş “nemli mermilerin çekirdekleri”nden söz etmiyoruz...
Veli Küçük'le birlikte JİTEM'in kurucuları arasında yer alan, bir dönem Silopi ve Batman'da JİTEM Grup Komutanlığı da yapmış olan bir emekli albayın ofisindeki “hiçbir ciddiyeti olmayan!” uzun namlulu silahlardan, tabancalardan, binden fazla mermiden falan söz ediyoruz.
Evet, evet;
“El bombaları”ndan, biri tamburalı olmak üzere “3 adet kaleşnikof”tan, “1 adet Kanas suikast silahı”ndan ve bu silahlara ait “bin mermi”den söz ediyoruz!..
Merak ediyorum;
Bu “bomba”lar ve “mermi”ler nereye atılacaktı?..
Cumhuriyet gazetesi, yine “Tehlikenin Farkında mısınız?” kampanyası başlatacaktı ve o bombalar yine “Cumhuriyet'in bahçesi”ne atılacaktı da, “rejimin ne kadar tehlikede”(!) olduğu mu gösterilecekti?!?..
HAKİMLERE BOMBA İLE MESAJ
Her neyse... Bu netameli konuyu da geçelim ve gelelim “Arif Doğan'ın kimliği”ne...
Onun için yazılanlar şöyle:
“Gözaltına alınan Arif Doğan, Cem Ersever'in de arkadaşıydı. Albayın adı, ilk defa 16 Eylül 1989'da Şırnak-İdil'de üç köylünün öldürülmesi hadisesi ile duyulmuştu.
Olayın üzerinden dokuz yıl geçtikten sonra Arif Doğan'ın da içlerinde bulunduğu asker, korucu ve itirafçılardan oluşan birçok kişiye ‘silahlı çete oluşturmak’tan dava açılmıştı. Davanın akibeti ne mi olmuştu?
Diyarbakır DGM Savcılığı, Nisan 1998'de Jandarma Genel Komutanlığı'na yazı yazarak; Arif Doğan, Veli Küçük ve Cem Ersever'in de dahil olduğu kimi askerler hakkında bilgi istemesine karşılık sonuç alamamış; ‘görevsizlik’ kararı verilerek dosya rafa kaldırılmıştı!”
“Görevsizlik” kararı verip, “dosyaları rafa kaldıran” hakim ve savcılar, acaba “hangi şartlarda” vermişlerdi kararlarını?..
Belki de, “can korkusu”yla!..
Malûm ya;
Ne diyordu Emekli Korgeneral Altay Tokat?..
“Ben de bir-iki bomba attırdım” diyor ve ekliyordu:
- “Benim zamanımda ben de bir-iki kritik noktaya bomba attırdım. Benim meselem mesaj vermekti. Batıdan gelen memurlar, hakimler işin ciddiyetini anlamıyor. İşi basite almaya çalıştılar, rastgele dolaşıyorlar. Oraya buraya gidiyorlar. Hizaya gelsinler diye evlerine yakın iki yere attırdım.”
- “Ondan sonra anladılar ki dikkatli olmalılar. Bir musibet bin nasihattan iyidir. öylece onları eğittim ben.”
Tabiî, “mesajı alan” hakim ve savcıların “rafa kaldırma” kararları, onların “kafa kaldırma” eylemlerini devam ettirmelerine imkân sağladı...
Onlara dokunulamadı!..
Dokunanlar yandı!..
ERGENEKON İçİN NEZİH(!) BİR TANIM!
Ama, “bu devran böyle gitmez”di...
“Keser döner, sap döner, bir gün hesap döner”di!..
Nitekim, dönmeye başladı!..
“Hesabın dönmesi”yle birlikte, “ağız”lar da dönmeye başladı!..
Daha düne kadar “JİTEM yok” diyenler, bugün “Ergenekon yok” demeye başladılar!..
Malûm, “28 Şubat süreci”nde TBMM'ye ifade vermeye bile gelmeyen Emekli Org. Teoman Koman, JİTEM mevzuunu sulandırmak için şöyle demişti:
“JİTEM, Fak-Fuk-Fon gibi bir kuruluştur!”
Demek oluyor ki;
Fakirin imdadına yetişen, “hayır-hasenat” işleri yapan bir kuruluşmuş!..
Gel de, gülme!..
öyle ya;
özellikle Veli Küçük’le birlikte, JİTEM’in “hayır-hasenat” işleriyle değil, “çek-senet” ve “cinayet” işleriyle meşgul olduğunu çok iyi biliyoruz!..
Neyse ki;
Emekli Albay Arif Doğan, “JİTEM’ci olduğunu” itiraf etmiş de, “JİTEM’in varlığı” isbat edilmiş!..
çünkü efendim, daha düne kadar; Genelkurmay da dahil, bütün “yetkili ve etkili” kişi ve kuruluşlar “yemin-billah” ediyordu:
“Valla da JİTEM yok, billa da JİTEM yok!.. Allah canımı alsın, JİTEM yok!.. Eğer varsa, ölümü öp!”
Dedim ya; Arif Albay itiraf etti de, JİTEM’in varlığını öğrenmiş olduk!..
Gelin, görün ki;
O da “Ergenekon’un varlığını” inkâr ediyor!.. “Yok” diyor, “Benim Ergenekon’la bir alakam” yok!..
Bu “yok”luğu ispatlamak için de, gayet “nezih”(!) bir ifade kullanıp, diyor ki;
“Her tarladan bir tezek, her köyden bir pezevenk gelmiş, oluşmuş Ergenekon!”
Bu “nezih(!) ifade”den sonra, şahsen ben şöyle düşünmeye başladım:
“Daha düne kadar JİTEM’in olmadığı iddia ediliyordu... Ama, var olduğunu Arif Albay’ın bizzat kendisi itiraf etti... Peki, Ergenekon’un varlığı da yarın mahkemece ispat edilirse, o zaman sarfettiği bu sözleri ne yapacak Arif Albay?!?”
“Ergenekoncular” için, yine de “tezek” ve “pezevenk” ifadelerini kullanacak mı?..
PEKİ, BİZE SALDIRANLAR NECİ?
Şahsen, ben eminim ki;
JİTEM gibi, Ergenekon da var!..
Evet, “var”lar!..
Eğer “yok” iseler, sorarım:
“Vakit’le mücadele” için rapor hazırlayanlar kimler?..
Onlar kimlerdir ki;
“- Gazete dağıtım sistemi ve dağıtım şirketi takibe alınarak, dağıtım araçlarına yönelik eylem yapılması,
- Gazetenin baskıya girdiği akşam saatlerinde, gazete binasının elektrik, gaz, yangın güvenliği gibi alanlarına yönelik saldırı ve sabotajlarda bulunulması,
- Adam kaçırma, tehdit, darp gibi yollara başvurulması, uygulanabilir ve etkin hareket tarzları olarak değerlendirilmektedir.”
Şeklinde kararlar alıp, “Vakit’i linç etmeye” çalışmışlardır?..
Hele söyleyin;
Ortada bu tür “illegal örgüt”ler veya “illegal yapılanma”lar yoksa, “bu rapor”ları kim hazırladı, binamızın önüne “el bombası”nı kim attı, gazetemizi “kaleşnikof”la kim taradı?..
Demek oluyor ki;
JİTEM de vardı, Ergenekon da var!..
Onların hangi “tarla”dan ve hangi “köy”den geldiklerini yakında öğreniriz herhalde!..
Tabii, “ne”(!) olduklarını da!..
=================
CHP’ye kim hesap soracak?
O günkü manzara, hâlâ gözlerimin önünde...
Tuncay özkan, çıkmış miting kürsüsüne, hançeresi yırtılırcasına bağırıyor:
“Bir elinde nutuk, bir elinde Kur’an
Yüreğinde iman, geliyor Tuncay özkaaannnn!”
Arkasından özdemir özok çıkıyor kürsüye!..
O da, “boyun damarları şişmiş” vaziyette bağırıyor:
“İmam Hatipli bir başbakanı içime sindiremiyorum!”
Alkış!.. Alkış!.. Alkış!..
Tabii, bu “alkış” ve “şakşak”lar arasında, Tuncay özkan’ın sahip olduğu “milyon dolar”ların hesabını kimse sormayacak, bu gerçekler “gürültü”ye gidecek!..
Tıpkı, Mehmet Moğultay’ın, “Evet, kadrolaştım” itiraflarının da gürültüye gittiği gibi!..
Gelin görün ki; “CHP’nin Kanaltürk’e verdiği 3 milyon dolar”ın hesabının sorulmadığı bir Türkiye’de; bir “Türkiye sevdalısı” olan Necmettin Erbakan, hem de “kayıp 1 trilyon” iddiası dolayısıyla, “ev hapsinde” yaşıyor!..
Hep merak etmişimdir:
“CHP’ye hesap soracak bir makam yok mudur?”