Eski zaman çocukları-şimdiki zaman çocukları
Hâlâ aynı “ilgi” ve “özen”i gösteriyor muyuz peki? Sıra söze gelince, yaşlılarımızı sayıyor, çocuklarımızı seviyoruz: Ancak bu nasıl bir saygı ve sevgidir ki, evlerinde yaşamaları gereken yaşlılarımız için sürekli “huzurevi” inşa ediyor, çocuklarımızı aile “şefkat”inden ve “özen”inden mahrum kreşlere bırakıyoruz?
Düşünüyorum da, biz sadece imparatorluğumuzu değil, onunla birlikte meziyetlerimizi ve faziletlerimizi de büyük ölçüde kaybettik, maalesef. Boşlukta yuvarlanıp duruyoruz!
Oysa geçmişimizden günümüze getirip, kendimizi yeniden inşa etmekte kullanabileceğimiz pek çok özellik var. Osmanlı’nın askeri, siyasi ve ekonomik başarılarından gözlerimiz öylesine kamaşmış ki, o başarıların mimarlarını yetiştiren “aile”ye dönüp bakma gereği duymuyoruz.
Tarihi, savaşlarla zaferlere, hayatı olaylara boğduk! Ve onlarla birlikte boğulmaya başladık!
Oysa başarının da, başarısızlığın da özünde “insan” unsuru var.
İnancıyla, ahlâkıyla, vicdanıyla, duruşuyla, cesaretiyle, hedefleri ve emelleriyle “eski insan”ı konuşmak lâzım…
Bu cümleden olarak, Osmanlı’nın başarı sırrı, savaşlarda-zaferlerde değil, insanında saklıdır.
Tarihi reddederek (ya da bozarak) geçmişimizi, Batı’daki benzerleri gibi “çekirdek aile”ye dönüşüp çocuklarımızı nine ve dedenin verebileceklerinden mahrum bırakarak geleceğimizi yitirdik. Dolayısıyla günümüz keşmekeşe döndü…
Geçmişin temellerinde aileyi ve çocukları yeniden inşa etmemiz gerekiyor.
•
Kendi çocukluğumu şimdiki çocuklarla karşılaştırdığımda, çocuk dünyamızda önemli değişikler olduğunu görebiliyorum. Biz hayallerimizi iki basit takozla buluşturur, sonsuza kadar onlarla oynayabilirdik…
Şimdiki çocuklarda sınırsız bir doyumsuzluk var. Büyüklere özenip her şeyi çabucak tüketiyorlar. Oyuncak piyasasına öyle cazip ve çekici oyuncaklar girdi ki, hayalleri zorluyor. Doğal olarak çocuğun hayal dünyası gelişmiyor. Verilenden de çabucak bıktığı için, doymuyor. Çocukluklarından bile keyif alamıyorlar.
Bence günümüz çocuklarında kaybolan değerlerden biri hayal dünyasıdır…
İkincisi: Sohbet/ muhabbet geleneği: Yani aile içi iletişim (hemen hemen her eve televizyon, internet ve cep telefonu hâkim). Sohbet/muhabbet öldü!
Üçüncüsü: “Mahalleli” kavramı ve mahalle içi eğitim…
Dördüncüsü: Oyun. Şimdiki çocukların hayatından “çocuk oyunu” kavramı çoktan çıktı. Başkalarının ticari amaçlarla ve kendi zevkine göre ürettiği oyuncaklarla oynamayı “oyun” zannediyorlar.
Biz kendi oyuncağımızı, bin emekle üretirdik. Üretirken müthiş zevk alır, “Hangimizinki daha güzel olacak?” türünden yarışır, ürettiğimiz oyuncakla oyarken mest olurduk…
“Yapma”nın gururunu, yaptığımızla oynamanın huzuruyla buluştururduk.
Düşünün ki benim çocukluğumda cam misket bile yoktu. Kendi misketimizi killi topraktan kendimiz yapar, kızgın külde pişirir, uygun aletlerle şekil verir, sonra boyar, zeytinyağıyla parlatır ve oynardık.
Kendi imalâtımızla oynamanın keyfi bir başka olurdu…
Şimdiki çocuklar, ne yazık ki, bu keyfi hiç yaşayamadan büyüyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.