Şikayet etmek için, bula bula İllegal Basın Konseyi’ni mi buldunuz?
Geçen hafta, dünyada ve Türkiye’de elbette “çok önemli olaylar” cereyan etti... Meselâ, “HSYK Yasası” Meclis’ten geçti... “İnternet Yasası” geçti... “Genelkurmay Başkanları ve kuvvet komutanları”nın yargılanmalarını “Başbakanlık izni”ne bağlayan “Askerlik Yasası” geçti... “MİT Yasası” ve “Dershaneler Yasası” da geçtikten sonra, Meclis çalışmalarına bir ay ara verilecek...
GEZİ VE UKRAYNA
Geçen hafta, “Gezi kalkışması”nın bir benzeri Ukrayna’da yaşandı, Venezuela’ya da sıçradı... Bu tür “kalkışma”ların Türkiye’de, Brezilya’da, Mısır’da, Ukrayna ve Venezuela’da yaşanıyor olması, elbette “tesadüf”(!) değil... Olaylar birbirinden bağımsız gibi görünse de, “ABD ve Vatikan’ın hedefleri” göz önüne alındığında, “birbirleriyle bağlantılı” olduğu kendiliğinden ortaya çıkar... Açık ve net ki; ABD ve AB, bütün ülkelerin “kendilerine bağımlı” olmasını, sürekli “kontrol” altında tutulmasını ve asla “kendi ayakları üzerinde durmamasını” istiyorlar...
Türkiye’de beceremediler ama Mısır’da bir “kukla”yı geçirdiler başa!..
Brezilya hâlâ direniyor... Ukrayna’da ve Venezuela’da hâlâ “kaos” hakim... Buralardaki çatışmaları, bir “iç savaş” olarak görmemek lazım... Çünkü, bu çatışmalar “iç savaş” değil, tama aksine “dış savaş”tır... “Yerli piyon”lar, maalesef “dışarıdan yönlendirilmekte”dir...
Bakalım;
Sırada hangi ülkeler var?..
GÜLEN’İN SON KASETLERİ
Evet; geçen hafta, Türkiye’de, Meclis’ten “önemli yasalar” geçerken, dünyada da bu “kalkışma”lar yaşandı...
Ancak, hiçbir olay “Fetullah Gülen’in kasetleri” kadar konuşulmadı.
Malûm, 18 Şubat günü, “Fetullah Gülen’in yeni kasetleri” çıktı...
Bu kasetlerde en çok öne çıkan; Samanyolu Yayın Grubu Başkanı Hidayet Karaca ile Fetullah Gülen arasında geçen “telefon görüşmesi”ydi...
Bu görüşmenin yapıldığı günlerde, dünyanın gündeminde “Amerika’nın dünya liderlerini dinletmesi” olayı vardı... Amerika’nın; “Almanya Başbakanı Angela Merkel’i de dinlettiği” ortaya çıkınca, Hidayet Karaca soruyor Fethullah Gülen’e;
“Böyle bir haber yapmanın bir faydası olur mu?”
Cevap veriyor Gülen;
“Bence Amerika ile aramızı çok bozmamak lâzım... Başkaları ne derse desin, biz demeyelim.”
Bu görüşmenin ortaya çıkması, medyada; “Fetullah Gülen, Pensilvanya’da oturmanın bedelini ödüyor” şeklinde değerlendirildiği gibi; “Gülen bir gazete patronu mudur ki, yayın politikası ona soruluyor” şeklinde de değerlendirildi.
Aynı Fetullah Gülen, “7 dakika 50 saniye” süren bir başka telefon görüşmesinde, tam “7 dakika” boyunca, “Hidayet Karaca’nın okuduğu Şefkat Tepe adlı dizinin senaryosunu” dinliyor ve Karaca’nın “Münasip midir” sorusuna cevap veriyor:
“Bir mahsuru yok... Sert bulduğunuz yönleri varsa, onları şey yaparsınız!”
BU NASIL HOCA?
Gülen’in bu konuşmaları 19 Şubat günkü Akit’in sürmanşetinden “ABD ile aramızı bozmayalım” başlığı ile verildi... Kasetin yankılarını da, 20 Şubat günü, “Bu nasıl Hoca?” başlığı ile verdik...
Görüşlerini Akit’e açıklayan “siyasi”ler, “akademisyen”ler, “STK temsilcileri” ve “ilâhiyatçı”lar özetle dediler ki;
“Kimi zaman dizi senaristi, kimi zaman holding patronu!.. Kimi zaman siyaset mühendisi, kimi zaman gazete yöneticisi!.. Bu nasıl ‘hoca’dır ki, hemen her konuda bilgisi var ve her konuda talimat veriyor... Kendisine ‘Hocaefendi’ diyorlar ama; bu zat, din dışı bütün işlerle uğraşıyor!”
ŞİMDİ DE ŞİKÂYET!
Akit bu “gerçek”leri yazınca, Fetullah Gülen’in avukatları hemen harekete geçti... Malûm, daha önce de, “Akit aleyhine 60 dâvâ” açmışlardı...
Elbette “Akit’i susturmak” için!..
Kendileri, “Başbakan ve Hükümet” başta olmak üzere “kendilerinden olmayan herkese” beddua yağdırıp, en ağır hakaretleri yaparken, gerek Fetullah Gülen’e, gerek Cemaat’e yönelik “en ufak bir eleştiri”ye bile tahammül edemiyorlar!..
Ya “dâvâ” açıyorlar,
Ya da “şikâyet”te bulunuyorlar...
Tıpkı, geçen hafta da Türkiye Gazeteciler Cemiyeti ve Basın Konseyi’ne şikâyet ettikleri gibi...
Evet; Genel Yayın Koordinatörü olarak Hasan Karakaya, Yazı İşleri Müdürü olarak Ali İhsan Karahasanoğlu ve muhabir olarak da Koray Taşdemir hakkında şikâyette bulunmuşlar... İddiaya göre, adı geçen kuruluşlar da, “Akit hakkında işlem” başlatmışlar...
İyi de,
Ne yapacak TGC,
Ne yapacak Basın Konseyi?..
Meselâ TGC... En fazla, yapsa yapsa Hasan Karakaya’yı “TGC üyeliği”nden atar!.. Hiç dert değil, hiç durmasın, atsın!..
Basın Konseyi’ne gelince...
Ne yapacak Basın Konseyi?.. Ya “kınayacak” ya da “uyaracak!”
İLLEGAL BİR ÖRGÜT!
İyi de, biz Basın Konseyi’ni tanımıyoruz ki!.. Hatta, hatırlarsanız; “Yayın Kurulu kararıyla Basın Konseyi’ni kınayan ilk ve tek gazete Akit olmuştur.”
Yayın hayatına atıldığımız günden beri deriz ki;
“Basın Konseyi, kanunlar önünde hükmî şahsiyeti bulunmadığı için illegal bir örgüttür.”
Ne demek “hükmî şahsiyeti bulunmamak” demek?.. Türkçe karşılığı, “sorumluluğu yok” demek!.. Yani, “hükmî şahsiyeti bulunmayan” kişi ve kuruluşlardan hesap sorulamaz; ne yediği, ne içtiği sorgulanamaz!.. Hani, “doktor”ların, ümit kestiği hastalar için söyledikleri; “Bırakın, ne yerse yesin” şeklinde bir söz vardır ya, Basın Konseyi de, işte böyle bir “bünye”dir!.. Ne “karar” verirlerse versinler, hesap sorulamaz!..
Çünkü “illegal”dirler!..
Kanun önünde “yok” hükmündedirler!..
O kadar “yok”turlar ki; “para toplama ve para harcama yetkileri” bile olmadığından, bunu “kanunları dolanarak” kurdukları “dernek” veya “vakıf”lar üzerinden yaparlar!.. Yani, “dernek üyesi” gazetecilerin “aidat”ları, Basın Konseyi tarafından harcanır ama, hesabı, “dernek” veya “vakıf”tan sorulur!..
Çünkü Basın Konseyi’nin, kanunlar önünde hiçbir “hükmî şahsiyeti” yoktur!..
Kanun, onları tanımaz!.. Zaten, bizim, kendilerine “İllegal” dememiz de bu yüzden!..
Meselâ, “Kanarya Sevenler Derneği”nin veya “Pişpirik Oynamaktan Hoşlananlar Derneği...”, “Bilardo Sevenler Derneği” ya da “Posta Güvercini Sevenler Derneği”nin kanun önünde “sorumluluk”ları vardır ve onlardan hesap sorulur da, Basın Konseyi’nin hiçbir sorumluluğu yoktur!..
Dedik ya, “illegal”dirler!..
Söyleyin Allah aşkına;
“İllegal” olan, kanun önünde “yok” hükmünde sayılan bir kuruluşu, biz “var” saymaya mecbur muyuz?..
Defalarca söyledik;
“Basın Konseyi muhatabımız değildir!”
Dolayısıyla, bizim hakkımızda verdikleri kararlar “lehimizde” de olsa, “aleyhimizde” de olsa; hiçbirini tanımıyoruz... İster aklasınlar, ister uyarsınlar, isterlerse kınasınlar; ciddiye de almıyoruz, kale de!..
Tanımıyoruz ki, ciddiye alalım!..
Adamlar, “konken partisi”ne katılmış sosyete dilberleri gibi, oturuyorlar masanın etrafına, veriyorlar kararlarını:
“Uyarıyoruz!.. Kınıyoruz!”
Sen “kim”sin arkadaş?..
“Kanunlar nezdindeki yer”in ne?..
Sen “illegal”sin arkadaş!..
PKK Terör Örgütü Kandil’den, örgütün başı Abdullah Öcalan İmralı’dan bir açıklama yapıp, “Akit’i kınadığını” açıklasa, ona ne kadar değer verirsek, “Press Council”in uyarı veya kınamalarına da, ancak o kadar değer veririz!..
KONSEY’İ TANIMIYORUZ!
Bunu yıllardır söylüyoruz...
Bir defa daha söyleyelim ki, “Fetullah Gülen’in avukatları” da öğrensinler!..
Tekrar edelim;
“Basın Konseyi illegal bir örgüttür ve biz bu örgütü tanımıyoruz... Tanımadığımız bir örgütün bizim hakkımızda vereceği kararı da hiç tanımıyoruz.”
Bunu, herkes kafasına soksun!..
Tabiî, “Gülen’in avukatları” da!..
İllâ “şikâyet” etmek istiyorlarsa, bari Medya Derneği’ne gitselerdi!..
Selâm ve saygılarımızla...