7 Şubat’tan, 24 Şubat’a... İsrail’e “Hizmet”te sınır yok!
Bilmem hatırlar mısınız?..
8 Şubat tarihli Ayna’da, “Balyoz Darbe Plânı”nda da, “17 Aralık Darbe Plânı”nda da, “tutuklanacak gazeteciler” olduğundan söz etmiş ve demiştim ki;
“Balyoz Darbe Plânı”na göre;
Darbe gerçekleştiğinde, “36 gazeteci tutuklanacak”, 137 gazeteciden de “faydalanma” yoluna gidilecekti.
Ki, “ilk tutuklanacak gazeteciler” arasında benim ismim de geçiyordu.
Allah’a şükürler olsun ki;
O plan uygulamaya konulamadı...
Arkadaşlardan biri;
“17 Aralık’tan sonraki 25 Aralık darbe girişimi istedikleri gibi sonuçlansaydı, bunları diğer operasyonlar takip edecek ve bir gözaltı furyası yaşanacaktı...
O kadar çok bürokratı, o kadar çok belediye başkanını, o kadar çok işadamını ve o kadar çok gazeteciyi gözaltına alacaklardı ki, bu gözaltılar için Emniyet’in nezarethaneleri yetmeyeceğinden 2 SPOR SALONU bile ayarlamışlardı!” deyince, bende şafak attı...
Lütfen dikkat;
“Balyoz darbecileri” insanları “stadyum”lara doldurmayı plânlarken, AK Parti Adıyaman Milletvekili Mehmet Metiner’in; “Badem bıyıklı Neoconlar” dediği “Paralel Yapı darbecileri” ise, “2 spor salonu ayarlamış”, iyi mi?..
Demek oluyor ki;
“Darbeciler”in yok birbirlerinden farkı!..
“Bıyıksız”ı da aynı,
“Badem bıyıklısı” da!..
Şu hâle bakın;
“Paralel Devlet”e karşı çıkanlar tek tek toplanacaklar ve “2 spor salonu”na doldurulacaklar!..
AAA NE TESADÜF!!!
Evet, “17 Aralık Darbesi” gerçekleştirildikten sonra, “darbeye karşı duracak” ya da ne bileyim “biat” etmeyecek kişiler ve gazeteciler birer birer “gözaltı”na alınacak, “önceden ayarlanan spor salonları”na doldurulacak, daha sonra da “tutuklanacak”lardı!..
Ben o yazıyı yazdığım günlerde, bazıları “rüya mı gördün?” demişlerdi, bazıları da “masal mı anlatıyorsun?” diye sormuşlardı...
Haa, bunu soranlar, elbette “Akit okuyucuları” değildi!.. Belki de, böyle bir “plan”ın deşifre olmasını istemeyen “Abi”lerdi...
Ne var ki;
Plân deşifre oldu!..
Maskeler düştü ve “strateji” açığa çıktı... Tıpkı “Balyoz”da olduğu gibi bir “darbe” plânlıyorlardı... “7 bin kişinin dinlenmesi” ve görüşme “tape”lerinin, hem de “17 Aralık günü alelacele savcılığa teslim edilmesi” böyle bir “darbe plânı”nın var olduğunun kanıtıdır.
Ama, yine “suçüstü” yakalandılar!..
MİT’E DARBE GİRİŞİMİ
7 Şubat, hiç tartışmasız bir “darbe girişimi”ydi... İsrail’in hiç hazzetmediği MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ı içeri alacaklar, “istihbarat”ı ele geçirecekler ve MİT’i, “MOSSAD ve CIA’nın istediği şekilde dizayn edecekler”di!..
Başbakan “kararlı” davrandı,
“Darbe girişimi püskürtüldü!”
AKİL İNSANLAR VE TAHLİYELER
Ardından, “Çözüm Süreci”ni anlatmaları için, 4 Nisan’da “Akil İnsanlar Heyeti” oluşturuldu... “Türkiye’nin 81 vilâyeti”ne dağılan 62 kişi, artık “anaların ağlamadığını” çünkü “aylardır şehid cenazesi gelmediğini”, Türkiye’de bir “barış iklimi”nin sürdüğünü anlattılar...
Ne ilginçtir ki;
O günlerde henüz adı konulmayan “Paralel Yapı”nın “Hizmet”-kârları, “Akil İnsanlar Heyeti”nin çalışmalarına “Fransız” kaldılar, hiçbir destek vermediler... Belli ki, “Türkler ile Kürtler”in barışmasından, dün “barut” kokan dağlarda bugün “namaz” kılınmasından, “piknik” yapılmasından rahatsızdılar.
“Çözüm” istemiyorlardı!..
“Barış” istemiyorlardı!..
İstiyorlardı ki “terör” devam etsin, “kan ve gözyaşı” devam etsin, “kaos” ortamı hiç bitmesin!..
“Kaos”u o kadar çok arzu ediyorlardı ki, “Emniyet-Yargı Cuntası” denilen “yapı” içindeki hakimler, “Ergenekon tutuklusu” olan CHP milletvekilleri Mehmet Haberal ve Mustafa Balbay’ı tahliye ederken, “KCK tutuklusu” olan “Kürt milletvekilleri”ni aylarca içeride tuttular!..
Niye?..
“Kürt halkı isyan etsin” de, yeniden “kaos, çatışma” günlerine dönülsün!..
Şükürler olsun ki;
Kürt halkı, bu tuzağa düşmedi.
GEZİ KALKIŞMASI!
Ardından, “Gezi kalkışması” başladı... Türkiye, adeta bir “savaş alanı”na döndü... Yakmalar, yıkmalar, yol kesmeler ve bir “iş makinesi” ile “Başbakanlık Ofisi’ne girme” çabaları!..
Tam bir “darbe girişimi!”
Ne enteresandır ki;
Bu süreçte de, “Paralel Yapı”nın “Hizmet-kâr”ları, Gezi’deki “kalkışmacı”ları “gözaltı”na almayan polisi, onları “tutuklamayan” hakim ve savcıları savunmaya çalıştılar...
Onlara göre;
“Tek suçlu Hükümet”ti!..
Bu süreçte, sadece “renk”lerini belli etmekle kalmadılar, “saf”larını ve “taraf”larını da belli ettiler.
Ne var ki;
Bizler anlayamadık!..
“Saflığımıza verin”;
Gerçekten anlayamadık!..
Daha doğrusu;
Konduramadık!..
Bu “kalkışma”nın bir “darbe girişimi” olduğunu anladık da, içinde “Paralel Yapı”nın olabileceğini anlayamadık!..
O girişim de püskürtüldü!..
DERSHANE TARTIŞMASI
Sonra, birdenbire “dershane tartışmaları” geldi gündeme... İlk önceleri, “can damarları kesiliyor, bu dönüşüme karşı durmaları, bu kadar bağırmaları normaldir” diye düşündük!..
Sonra gördük ki;
“Eğitime büyük darbe” manşetlerinin arkasında, “Hükümet’e darbe” plânı vardır!..
Plâna göre;
“Dershanelerde çocuğu olan herkes ayağa kalkacak, Türkiye’de bir kaos ortamı oluşacaktı!..”
Ne var ki;
Haftalarca bağırmalarına rağmen, millet bu tuzağa da düşmedi!..
Büyük bir “hayal kırıklığı”, büyük bir “kırılma” yaşadılar!..
Çünkü, millet anlamıştı;
“Gezi” nasıl ki bir “ağaç” meselesi değilse, “dershane” de, kesinlikle bir “eğitim” meselesi değildir!..
Manzara ortadaydı;
“Dershane, Gezi’nin bir devamı”ydı ve galiba, bir “taşeron” olarak “darbe ihalesi”ni alan Paralel Yapı, aldığı işi başarıyla tamamlamalıydı!..
Gelin, görün ki;
Bu defa da “Millî İrade duvarı”na çarptılar ve yine bozguna uğradılar!..
DOST MODERN DARBE!
Adını “Dost Modern Darbe” olarak koyduğumuz 17 Aralık’a böyle geldik...
7 Şubat’ta, Gezi’de ve Dershane’de püskürtülen darbe girişimleri, bu defa, milletin “hassas” olduğu bir yerden, evet “yolsuzluk ve rüşvet”ten girdi işe!..
“Ayakkabı kutuları” ve “para sayma makineleri”nin görüntüleri, ekranlarda döndüre döndüre yayınlandı... Savcılar ve polisler; “Yüzyılın yolsuzluk ve rüşvet operasyonu”nu yapmışlar, “82 milyar Avro”luk bir yolsuzluk ve rüşveti ortaya çıkarmışlardı!..
Günlerce “yolsuzluk ve rüşvet” dediler... Ancak, “Halk Bankası”nı hedef almaları, “plân”larını açığa çıkardı...
Öyle ya;
“Halk Bankası’ndan rahatsız” olan ve hatta taa 3 Temmuz 2013’ten bu yana bu bankaya “yaptırım” uygulanmasını isteyen “Amerika’daki İsrail lobisi”nden başkası değildi!..
Dahası;
“82 milyar Avro’luk bir yolsuzluk ve rüşvet”ten bahsediliyordu ama, “Türkiye’nin toplam yatırımı sadece 42 milyar Dolar”dı!..
“42 milyar dolarlık yatırım”da, hiç “82 milyar Avro yolsuzluk ve rüşvet” olabilir miydi?..
Elbette olamazdı!..
Bunu kendileri de biliyordu ama, önemli olan “olgu”lar değil, “algı”lardı...
Zaten onlar da bir “algı operasyonu” yürütüyorlardı!..
Ama millet “algı”lara aldanmadı ve bu tuzağa düşmedi...
Başbakan Erdoğan’ın deyimiyle;
“Bu darbe de püskürtüldü!”
BASILAN MİT TIR’LARI!
Sonra, “Adana’da MİT’in TIR’larının durdurulması” olayını yaşadık...
İddiaları şuydu:
“MİT’in TIR’ları ile Suriye’deki terör örgütlerine silâh götürülüyor!”
Bunu iddia etmek, Türkiye’yi, dünyanın gözünde, “terör örgütlerine silah sağlayan ülke” durumuna düşürecek ve dünya “Türk Hükümeti’ne ambargo uygulayacak”tı!..
Ne var ki;
“Akit’in yayınladığı fotoğraflar” bütün Türkiye’yi şoke etti...
Fotoğraflarda görüldü ki;
Belki de, “çavuş veya onbaşı” rütbesindeki askerler, belki de “yüzbaşı” rütbesindeki “MİT mensupları”na “silah” doğrultuyor, “ateş etme vaziyeti” alıyor, MİT mensuplarını TIR’lardan indirip, bileklerine “kelepçe” takıyor, kimini de “darp” ediyordu!..
Akit’in yayınladığı bu görüntüler, “plân”larını bir defa daha boşa çıkarttı, bir defa daha püskürtüldüler!..
7 BİN KİŞİNİN DİNLENMESİ
Ama, “kararlı”ydılar!..
Bir “savcı” öyle demişti ya;
“Başbakan Tayyip Erdoğan’ın bileklerine kelepçe takacaklar ve onu tutuklayıp, içeri atacaklardı!”
Peki, “hangi gerekçe”yle?..
Ortaya çıkan son “telefon dinleme listesi” onu gösterdi ki; “7 Şubat”ın, “Gezi”nin, “Dershane”nin, “17 ve 25 Aralık” ile “telefon dinlemeleri”nin birbirleriyle “bağlantısı” vardır ve “asıl hedef Erdoğan”dır!..
Şu hâle bakın;
“Siyasetçiler, işadamları, gazeteciler, bürokratlar ve STK temsilcileri” ile birlikte, “X” koduyla, “eskort kızlar”ı, “travesti”leri ve “masaj salonları”nı da dinlemişler!..
Peki, “herkesi” dinlemişler de, “eskort kızları, travestileri ve masaj salonları”nı niye dinlemişler?..
Herhalde şöyle düşündüler:
“Bu 7 bin kişinin içinden birileri bunlarla temas kurar ve masaj salonlarında fuhuş yaparsa, anında basar, suçüstü yaparız!.”
HEDEF, ERDOĞAN’A KELEPÇE!
Ne var ki;
Bu yapı, “basit bir şantaj çetesi” değil... Onların “daha büyük plânları” var...
Dinlenen kişilerden bazı isimlerin karşısına el yazısıyla Başbakan Recep Tayyip Erdoğan,İran eski Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad ve Hizbullah lideri Hasan Nasrullah’ın ismi yazılmış!..
Amaç, soruşturma dosyasında yer alan isimleri üç liderle irtibatlandırarak “Ulusal ve uluslararası terör örgütü” komplosuyla operasyonlar yapmak.
Liderler yasal bir şekilde dinlenmediği için isimleri dosyaya savcı tarafından el yazısıyla yazılarak örgütle irtibatlandırılmaya çalışılmış.
Türkiye’yi uluslararası arenada zor duruma sokmayı amaçlayan soruşturmanın hedefinde Başbakan’ı terör örgütleriyle irtibatlandırıp hükümeti devirmek olduğunu söylemek için, herhalde “müneccim” olmaya gerek yok!..
Uzun lâfın kısası;
Bu “dinleme”lerin sonunda, eğer “başarıya” ulaşsalardı; “7 Şubat’ta, Gezi’de, Dershane’de, 17 ve 25 Aralık”ta deviremedikleri Erdoğan’ı, “İran yanlısı ve Hizbullah üyesi” olarak gösterip, tutuklayacaklardı!..
Bu da tutmadı!..
Deşifre oldular!..
Yine bozguna uğradılar!..
Ne var ki;
Türkiye’nin bunu konuşmasını “engellemek” ve “dinleme skandalı”nı “etkisizleştirmek” için, yine “eski yöntem”lerine başvurdular.
Önceki gece “saat 21.30” civarında, internete “Erdoğan ve oğlu Bilal” arasında geçen bir telefon konuşmasının “ses kaydı”nı koydular...
Gelin, görün ki; o kayıt, adeta “ben montajım” diye bağırıyordu!..
Evet, bağırıyordu; çünkü 1.sayfamızda “belge”leriyle ortaya koyduğumuz manşet haberimizde de okuyacağınız gibi, “Erdoğan’ın oğluyla konuştuğu iddia edilen saat”te, Erdoğan “Ankara’da” değil “Konya’da”ydı ve “gazetecilerin soruları”nı cevaplandırıyordu!..
Sizin anlayacağınız;
Yine çuvalladılar!..
Haaa, duracaklar mı?..
Elbette hayır!..
Zira;
İsrail’e “Hizmet”te sınır yok!..
**********************************************
“Telekulak”çıları savunmak, Zaman’ın üzerine vazife mi?
Zaman gazetesi, dünkü manşetinde; “7 bin kişinin dinlenmesi” ile ilgili olarak, bunun bir “andıç” olduğunu iddia etmiş ve “Bunun hesabı sorulsun” demiş... Bununla da yetinmeyip; “dinleme listelerinin yayınlanması”nın “şerefsizlik” ve “kara propaganda” olduğunu iddia etmiş!..
“Liste” yayınlamak “şerefsizlik” ve “kara propaganda” ise, acaba “Başbakan’ın ses kayıtları”nı yayınlamak “şerefsizlik” olmuyor mu?..
Aynı Zaman gazetesi, “7 bin kişilik dinleme listesi” ile ilgili olarak da, “Bir dosyada 7 bin kişi dinlenmez” demiş... Biz, “dinleme uzmanı” olmadığımız için “Zamane arkadaşlarımıza” sormak istiyoruz: “Madem bu işleri biliyorsunuz, o halde söyleyin; bir dosyada acaba kaç kişi dinlenir?!?”
Oysa, Başsavcı Hadi Salihoğlu diyor ki; “Dinlenen şahıs sayısının 2 bin 280 olduğu anlaşılmıştır!”
Zaman, ayrıca; “Selam örgütü dosyasında sadece 40 kişi dinlenmiş!” iddiasında bulunuyor.
Adama sorarlar: “Peki 40 kişinin dinlendiğini siz nereden biliyorsunuz?.. Ne yani; telekulak çetesi ile sizin bir ilişkiniz, bağınız, bağlantınız mı var?.. Madem 40 kişi, o halde yayınlayın o listeyi!”
Her şey bir yana da, Zaman’a sormak lâzım: “Dinleme” skandalı ile niye bu kadar ilgileniyorsunuz?..
Sizin üzerinize vazife mi?..