Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

Şehzade Mustafa’nın herkesi ağlatan mektubu sahte mi?

Şehzade Mustafa’nın herkesi ağlatan mektubu sahte mi?

Hani halkımızın çoğu, Şehzade Mustafa’nın, babası Kanuni Sultan Süleyman tarafından “bağy” (isyan) suçu sabit görülüp öldürüldüğünü, ölümünden 461 sene sonra, nihayet bir televizyon dizisi sayesinde öğrenip ağlamaya başladı ya, işin doğrusunu öğrenmek isteyenler de haliyle oluyor…

Sorulardan biri şöyle: “Şehzade Mustafa, Kanuni dönemini anlatan ve çok izlenen bir dizide görüldüğü gibi, babasının çadırına giderken, beyaz elbiseler giyip beyaz ata binmiş miydi?”

Elcevap: Bilmiyoruz, çünkü kimse görmedi. Tarih bu tür ayrıntılarla ilgilenmez. Sadece sebepler ve sonuçlarla ilgilenir. Büyük ihtimalle diziyi çekenler, beyaz rengi bir ‘masumiyet karinesi’ olarak kullanmışlar, zira beyaz renk temizliğin, iffetin, masumiyetin simgesi olarak görülür.

Kanuni’yi ise siyahlar içinde gösterdiler. O da suçluluğunu vurgulamak içindir. Diziyi çekenler, ilk bölümünden son bölümüne kadar özellikle Kanuni ile Hürrem Sultan’ı ‘karanlık’ karakterler olarak yansıtmayı kafalarına koymuşlar ve mizanseni bu peşin hükme oturtmuşlar. Bu çok belli...

Ayrıca, orası bir ordugâh; etraf Safevi casusu kaynıyor. Böyle bir zamanda, yani savaş esnasında hanedan üyelerinin ve özellikle de şehzadelerin, hayati organlarını koruyan hafif bir zırh giydikleri biliniyor. Muhtemelen Mustafa Bey de zırh giymiştir. Ancak zırh görüntüsü saldırganlık içerdiğinden, diziciler bundan kaçınmış olmalılar.

Bir diğer soru da şu: “Şehzade’nin ölümünden önce babasına hitaben yazdığı mektup yürekleri dağladı. Herkesi ağlattı. Bu mektup gerçek midir?”

Önce mektubu bir okuyalım…

“Ey Hünkârım! Ey canum babam! Bu satırları okuduğunuza göre, siz kendi kalbinizi söküp attınız…

“Ben ise bu yalan dünyadan göçüp gittim…

“Size, bir babanın evladına kıydığı bu zalim dünyayı bırakıyorum…

“Zira ikbal ve iftidar uğruna babasının canına kast etmiş bir zalim olarak yaşamaktansa, bir mazlum olarak ölmeyi yeğlerim.”

Uf ki, ne uf! Ölüden gelen bu içli mektuba gel de ağlama! Yalnız küçücük bir kusuru var: Sahte! Zaten o dizi fıkradaki “deve” gibi: Sormuşlar deveye, “Neden boynun eğri?” diye. “Nerem doğru ki!” diye cevap vermiş. “Muhteşem Yüzyıl” isimli dizinin neresi doğru ki, mektubu doğru olsun?

Bu mektup, o günkü dilden hiçbir iz taşımıyor.

Hitap tarzı da son derece yanlış: Osmanlı şehzadeleri babalarına “canım-cicim” diye hitap etmezler, edemezler. Tüm hitap şekilleri protokolle belirlenmiştir. Kimse bunun dışına çıkamaz. Böyle bir şeyi akıllarına bile getirmezler. Bu insanlar böyle bir terbiye ve eğitim sisteminden geliyor.

Şehzade, öldürüleceğini bilmediğinden, böyle bir mektup kaleme almış olamaz.

Belli ki senaristler, kendi tarihini kitap yerine dizilerden öğrenenlere “acı bir sürpriz” daha yapmışlar, daha fazla etkilenip gözyaşı dökmeleri için böyle bir mektup uydurmuşlar.

Kısacası, tarihi olarak böyle bir mektup yok. Bu da diğer pek çok olay gibi uydurulmuş. İnsan, kendi tarihine ilişkin bir çalışma yaparken, biraz sorumlu davranır ama bu dizide hiçbir sorumlu davranış göremedik.

Tarihsel bakımdan senaryo, çalakalem yazılmış, tarihi gerçekler değiştirilmiş, bazı olaylar alabildiğine abartılmış, gerçeğe yaklaşma amacı güdülmemiş, sadece izlenme (yani reklam, yani para) hesabı yapılmış.

Senaristler kendi açılarından haklı olabilirler, ancak dizi filmi “tarih”, dizideki mizansenleri “gerçek” zannedip Kanuni’ye, Hürrem Sultan’a, Mihrimah Sultan’a beddua yağdıran, lânet okuyan seyircinin hiçbir “haklı” tarafı yok.

Hürrem Sultan’ın türbesine kadar gidip beddua yağdırdıklarını, Şehzade Mustafa’nın türbesine gidip ağladıklarını duyduğumda hiç şaşırmadım!

Sadece, insan denen muhteşem varlığın kendini kara cehalete mahkûm etmek gibi bir lüksü olmadığını düşündüm.

Ötesi yarına kalıyor…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi