Cemaat-CHP birlikteliği... Al sana Mut’a Nikâhı!
Ne ilginç değil mi;
Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’in, Çarşamba günü İstanbul’da “Güncel Zekat Sorunları Sempozyumu”nda yaptığı konuşmada sarfettiği;
“Afrika’da açlıktan ölen insanların hakkıyla cami yapılmaz. Zekât paralarıyla okul, köprü, han, hamam yapılmaz. Suriye’de ot kaynatarak hayatta kalmaya çalışan kadınların, çocukların hakkıyla gazete çıkarılamaz, televizyon kanalları kurulamaz. İslam’ın da olsa reklamı, propagandası yapılamaz. Aç komşularımızı ihmal ederek, yok sayarak, öksüzleri ve yetimleri muhtaç bırakarak zekâtla kendi derneğimizin, vakfımızın, teşekkülümüzün gelişmesini önceleyemeyiz.”
Sözlerinin gazetelerde yer aldığı gün, yani Perşembe günü, yani önceki gün, enteresan haberler yer aldı gazetelerde...
İddialara göre;
Zaman gazetesinin İstanbul Bahçelievler’deki binası “kaçak”tı!..
“Okul” yapılmak üzere devletten alınan “19 dönümlük arazi”de; şimdi, gazetenin “idare ve matbaa tesisleri” yükseliyordu!..
Sizce de ilginç değil mi?..
Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’in; “Zekât paralarıyla gazete çıkarılamaz, televizyon kanalları kurulamaz” dediği günün ertesinde, böyle bir haber çıktı gazetelerde...
SEN MİSİN BUNU SÖYLEYEN?
Asıl ilginç olan;
Mehmet Görmez’in bu konuşmasından hemen sonra; “Twetleri ikiye katlamakla görevli” Cemaat’in “gerilla”ları, “vayy sen misin bunu söyleyen “ diyerek, hemen harekete geçip; Diyanet ve Mehmet Görmez hakkında “kara propaganda” başlatmasıydı!..
Öyle bir “ağır taarruz” başlatmışlardı ki; “twitter mücahitleri”(!) ağızlarına geleni söylüyordu Mehmet Görmez’e!..
Perşembe günü sabahtan itibaren ise, “alçakça iftiralar” atmaya başladılar...
“İğrenç iftira”lardan biri şuydu:
“Diyanet İşleri Başkanlığı, imamları İran’a göndererek, Mut’a nikâhı yapmalarına izin verdi!”
Gerçekten alçaklık!..
Gerçekten iğrençlik!..
Gerçekten çirkeflik!..
Bırakın “Müslüman” olmayı, “insan” olan biri bunu yapmaz!..
İFTİRA VE FİTNE!
Diyanet İşleri Başkanlığı, bu “çirkin iftira”lara, elbette cevabını verdi:
“Tamamen siyasi amaç doğrultusunda; plânlı, sistematik ve hiçbir ahlâkî değer tanımaksızın yürütülen bu ahlâk dışı faaliyetler, tek kelimeyle iftiradan ibarettir.
Toplumumuzda dini bir referansı olmadığı ve Başkanlığımızın mut’a nikâhı hakkındaki görüşleri tartışma götürmeyecek kadar açık olduğu halde uzun zamandır belirli çevrelerin mut’a nikâhı üzerinden Diyanet İşleri Başkanlığımızı çirkin iftira ve yalan iddialarla itibarsızlaştırmaya çalıştıklarını kaygıyla takip etmekteyiz.
(...)
Hiçbir mesnedi olmayan bu çirkin iftira kampanyasını yürütenlerin, her türlü değerden yoksun olarak toplumu din üzerinden kamplaştırarak bir fitne oluşturmaya çalıştıkları açıktır.
Dini konulardaki görüşlerinde Kur’an ve Sünnet çizgisini muhafaza eden ve siyaset üstü duruşunu koruyan Diyanet İşleri Başkanlığımıza bu çirkin iftiraları atanlara ilahi adaletin tecelli edeceği hesap gününü hatırlatıyor, bu fütursuzluğu yapanları aziz milletimizin vicdanına ve engin ferasetine havale ediyoruz.”
BU İLİŞKİNİN İZAHI NE?
“Mut’a Nikâhı” malûm;
“Kısa süreli evlilik” demek!..
Daha doğrusu;
“Geçici evlilik” demek!..
Açıkçası, “zinaya kılıf” demek!..
“Cemaat-CHP birlikteliği”ne ne demeli?.. Ne yani, bu birliktelik de, bir nevi “Mut’a Nikâhı” değil midir?.. Bu birliktelik de, “geçici evlilik”,dolayısıyla “haram” ve “zina” değil midir?..
Kalkıp da, bana; “kalıcı bir nikâh” yaptıklarını söylemesinler... Bu nikâh, “Kemal Kılıçdaroğlu başkanlığındaki CHP heyeti Amerika’ya gittiği günlerde kıyıldı” ve tamamen “AK Parti ve Tayyip Erdoğan’ı devirmeye endeksli bir nikâh”tır!..
“Geçici”dir!..
“Kısa süreli”dir!..
Seçimler bittiğinde, bu “geçici evlilik” de sona erecektir!..
Hem, zaten;
Bu “Mut’a nikâhı” yapılmasaydı, CHP, hiç “Cemaat’in kucağı”na oturur ve onlardan “medet” umar mıydı?..
Açık ve net söylüyorum;
Ancak Washington’da “nikâha imza” atıldıktan ve CHP’ye “17 Aralık Darbesi ile Hükümet’i yıkmak” gibi “bazı garantiler” verildikten sonradır ki, “Mustafa Sarıgül aday olmayı kabul etmiştir... O “nikah akdi”nden sonradır ki, Ankara’da “MHP’li Mansur Yavaş’ın CHP’den aday gösterilmesine” razı olunmuştur!..
Yoksa, zaten “seviyeli(!) beraberlik”ler yaşayan CHP’liler; yüzlerini hiç görmek istemedikleri Cemaat ile “Mut’a Nikâhı”na razı olurlar mıydı ?..
Bugün, “Mut’a Nikâhı’nın İslâm’da yeri yok” diyerek sempozyumlar düzenleyen ve “Diyanet’in imamları”na alçakça iftiralar atan “twitter mücahitleri”ne sormak lâzım;
“CHP ile sürdürdüğünüz birliktelik bir Mut’a Nikâhı, bir geçici evlilik, bir gecelik evlilik ve bir zina değil mi?”
HESAPLAR TUTMAYINCA!
Gelin görün ki;
Washington’daki hesap,
Türkiye’ye uymadı.
“17 Aralık Operasyonu ile Hükümet’e darbe” yapmayı ve CHP’ye, “Erdoğan’ı devirmeyi” vaat eden Cemaatin bu girişimi “püskürtülünce” her iki tarafta da “panik” başladı!..
Öyle ya;
“İstanbul’un ananasçı Baronları, Cemaat, CHP, Avrupa, İngiltere ve İstanbul’u savaş alanına çeviren DHKP-C gibi illegal örgütler el ele vermesine rağmen, AK Parti’ye teveccüh giderek artıyor!.. Tayyip Erdoğan’ı halktan, halkı Tayyip Erdoğan’dan ayırmak mümkün değil!”
Manzara bu olunca, “ihanet cephesi” yeni çareler aramaya başladı!..
“Berkin Elvan’ın tam da bugünlerde fişinin çekilmesi ve bir anlamda öldürülmesi” ile, aradıkları fırsat ellerine geçti!..
Güya, Berkin için toplandılar!..
Güya, Berkin için yürüdüler!..
Ama aslında;
Amaçları “Gezi’yi hortlatmak”tı!..
Yaktılar!..
Yıktılar!..
En sonunda da;
Burak Can Karamanoğlu adlı 22 yaşındaki bir genci, hem de bir kenarda olan-biteni seyrederken sırf “intikam” için kurşunlayarak katlettiler!..
Zaten, “Gezi kalkışması” esnasında öyle demiyorlar mıydı;
“Ahh birkaç kişi ölse,
Ne güzel olurdu!”
Şimdi de, öyle demediler mi;
“Okmeydanı’ndaki gerginliğin sabaha kadar süreceğini umuyoruz!”
Demek oluyor ki; tek çareleri kaldı: “Sokak terörü!”
Bakın şu “terörist”lere!..
Diyorlar ki; “Yasımız var!”
Ulan, “yasta” olan insan “karalar” bağlar!.. Peki, senin yüzündeki “maske” neyin nesi?..
Demek ki senin, “Berkin” diye bir derdin yok... Yüzüne taktığın “Gezi maskesi” ile “molotof” atıyor, “terör” estiriyor ve sırf “intikam” için Burak Can’ı katlediyorsun!..
Bu mu yas?..
Bu mu insanlık?..
“ÖLÜ SEVİCİLİK” AMA!
Bir de kalkmış;
Sana “ölü sevici” diyenlere ateş püskürüyor, onları “twet bombardımanı”na tutuyorsun!..
“Ölü sevici” olmasına, kesinlikle “ölü sevici”sin de, “ölü sevmek”te bile “çifte standart” uyguluyorsun!..
“Sahtekâr”sın sen, “sahtekâr!”
O kadar “sahtekâr” ve o kadar “ikiyüzlü bir alçak”sın ki; Berkin için ayağa kalkarken, Burak Can’ın yaşamasına bile izin vermeyip, kurşunu bastın!..
O kadar “sahtekâr”sın ki;
Suriye’de “senin desteklediğin Esad, onbinlerce çocuk öldürdü” de kılın kıpırdamadı!..
O kadar “sahtekâr”sın ki;
“Taziye mesajı” yayınlayıp, “taziye” için “Berkin’in evi”ne gittiğin halde; “Suriyeli çocukların ölümünü” kınayan bir tek cümle bile çıkmadı ağzından!..
O kadar “sahtekâr”sın ki;
“15 bin çocuğun katili Esad”ı savundun, onu alkışladın ve hatta ona “onurlu devlet başkanı” muamelesi yaptın!..
O kadar “sahtekâr”sın ki;
“15 bin çocuğun, artı 300 bin insanın katilini lanetleyen”, dahası “Gezi çocuğunun ölümü”yle hiçbir alâkası olmayan Başbakan Erdoğan’ı istifaya davet ettin!..
O kadar “sahtekâr”sın ki;
Yatacak yerin yok!.. Seni Feriköy Mezarlığı da kabul etmez!..
“Suratının ortasına tükürmek” ne kelime, “TOMA ile su sıksalar” bile; “Rabbi Yesir’i silinmiş surat”ını yine paklamaz!.
Soruyorum sana;
Suriye’de hunharca katledilen çocuklara yanmayan, üzülmeyen, tek damla gözyaşı dökmeyen sen, Berkin için üzülebilir misin?..
Sen “insan” değilsin ki, üzülesin!..
Hayır, ağlamazsın sen... Ancak, “Timsah Gözyaşı” döker ve “yeni Berkin’ler ölsün” diye, pusuda beklersin!..
Ölen olmazsa da, öldürürsün!..
Seni tanıyorum ben!..
Suriye’den tanıyorum!..
Kahire’den tanıyorum!..
Filistin’den tanıyorum!..
Arakan’dan tanıyorum!..
Somali’den tanıyorum!..
“Sahtekâr”lığını, “ikiyüzlü”lüğünü, “yüzsüz”lüğünü görmem için, yakınına gelmeme gerek yok!..
Taa, Şam’dan tanıyorum seni!..
“Terör devleti İsrail 9 Türk’ü katlederken” ortaya çıkıp, “Otoriteden izin alsaydınız” demenden tanıyorum seni!..
Afrika’nın birçok ülkesinde, çocuklar; “fırından veya marketten alabilecekleri ekmekleri olmadığı” için açlıktan ölüyor... Sen ise, Türkiye’de; “protesto” için kullandığın “ekmek”leri kirletiyorsun!.. Seni, o “kir”inden ve “kin”inden tanıyorum!..
Seni gidi sahtekâr seni!..
SANKİ TOPLU NİKÂH!
Söyleyin Allah aşkına;
“Gezi maskeli” bu insanların derdi “Berkin” midir, Erdoğan’a duydukları “kin” midir?..
Tablo ortada;
AK Parti’yi ve Tayyip Erdoğan’ı “sandıkta yenemeyeceğini” anlayan “şer ittifakı”nın yeni hedefi “sokak”lardır!.. Dolayısıyla, “kanlı eylem”lerine 30 Mart’tan sonra da devam edeceklerdir!..
“Hoca”nın gücü yetmedi,
Şimdi “Loca”nın taktikleriyle hareket edecekler ve ortalığı “savaş alanı”na çevirecekler!..
Bu, öyle bir “ittifak” ki;
Tıpkı “Dallas” gibi; kimin eli, kimin cebinde belli değil!..
Söylemeye dilim varmıyor ama;
Sanki “Toplu Mut’a” yapmışlar!..
******************************************************************
Taziye mesajlarında bile bölücülük!
Benim “yalan” yazdığımı iddia ediyorlar... Neymiş; “Fetullah Gülen, Burak Can için de taziye mesajı yayınlamış” ama, ben; “Burak için niye mesaj yayınlamadı?” demişim!..
Arkadaş ben “saat 20.15’e kadar” beklemişim... Sen “taziye mesajı” yayınlamamışsın!..
Ne yani, sabaha kadar mı bekleyeceğim?..
Fetullah Gülen, Burak için; Samanyolu Televizyonu internet sitesine göre saat 23.01’de, Zaman internet sitesine göre 23.38’de yayınlamış “taziye mesajı”nı!.. Merak etmiyorum değil, acaba “Akit’in ilk baskısı”nı gördüler de, ondan sonra alelacele mi yayınlattılar mesajı?..
Kısacası; Berkin için “15 saat sonra”, Burak Can için ise “25 saat sonra” mesaj yayınlayan Fetullah Gülen, bu mesajlarda bile “ayrımcılık” yapmıştır... Berkin Elvan için; “Alevi kardeşlerimize sabrı cemil niyaz ederim” demesi bir “bölücülük” değilse, “fırsatçılık”tır...
Öyle ya; Burak Can için “Sünni kardeşlerime sabrı cemil niyaz ederim” dememiştir...
Madem “Sünni” demedin, “Alevi” de demeseydin!..
Bu, bir “bölücülük” değil midir?..
Hele söyleyin, değil midir?..