Oylar AKP’ye Mekruh, MHP ve CHP’ye Vacip Oldu
Kendilerinin “İslamcı, Siyasal İslamcı veya Radikal İslamcı” olmadıklarını ispat için olağanüstü mesai harcayan bir camiadır Fethullah Gülen ve Cemaati. Tersine onlar her zaman için İslam’ın siyasallaşmasıyla, radikalleşmesiyle mücadele etmekle farklılıklarını ortaya koymuşlardır.
İçinden çıktıkları sağ-muhafazakar geleneği Batılı siyaset ve iktisat değerleriyle entegre etme yolunda yürüdüler. Bu uğurda iktidar sınıfları nezdinde ılımlı, hoşgörülü, uyumlu bir din ve dindar profiliyle maruf olmayı öncelikli ilke edindiler. Teşvik ve takdir edilmek, desteklenmek için gözlerini ve kulaklarını önce seküler-modern aktörlere çevirdiler maalesef.
Hoşgörüyle Maskelenmiş Fanatizm
“İslam’ı siyasete alet etmek” söylemi en çok da laik-Kemalist ideoloji ve kadroların kamusal alanı dinden arındırmak üzere giriştikleri operasyonların kılıfı olarak kullanıldı. Ama aynı maksatla değilse bile şeytanla eşitlenen “siyasetten Allah’a sığınırım” perspektifi özellikle Fethullah Gülen ve kadroları tarafından ne yazık ki İslam’ı ve Müslümanları siyasetsizliğe, edilgenliğe ve bir süre sonra da emperyalist statükonun muhafazası adına taşeronluğa kadar düşürmeye soyunur oldu.
Seçimler üzerine yapılan tartışmalarda Gülen’e bağlı medya gruplarında alınan pozisyona şöyle bir bakınca ne kadar çirkin bir mantık ve örgütlenme biçimiyle karşı karşıya kaldığımız daha net anlaşılır. Öteden beri İslamcılık karşıtlığıyla temayüz eden FG Cemaati şimdilerde AK Parti ile İslamcılığı, İslamcılıkla da yolsuzluk ve despotizmi özdeşleştirmek için çırpınıp duruyor.
Gülen Camiası adına sergilenen muhalefet trendi hızlı bir yükselişte. Kuralsız bir sertleşmenin, sınırsız bir saldırganlaşmanın önünü sonuna kadar açılmış durumda. Alternatif arayışı adı altında CHP ve MHP’yle kurulan temaslar, bu partilere yüklenen misyonlar ve toplum nezdinde AK Partiyi itibarsızlaştırıp CHP ve MHP’yi cilalayıp oy oranlarını arttırmanın peşindeler.
Örnek verilebilecek yazı, yorum, çeviri ve haber çok ama bu konuya dair Ahmet Kuru’nun “AKP’ye oy vermek ya da vermemek” (18 Mart, Zaman) başlığıylakaleme aldığı yazıda verilmek istenen mesaj pek çok şeyi anlatıyor aslında. Her ne kadar yumuşak bir üslup kullanılmaya gayret gösterilse de Kuru’nun yazısı Fethullah Gülen Cemaati’nin AK Parti’ye karşı sergilemiş olduğu muhalefetin belli başlı noktaları alabildiğine sert ve ötekileştirici bir mahiyet arz ediyor. Zaman okurları başta olmak üzere tüm seçmenlere verilen ana fikir şu: “Bu seçimlerde Türkiye’nin demokratikleşmesi ve siyasi istikrarı adına AKP’ye oy verilmemesi gerektiğine inanıyorum.” Çağrı kime oy verme üzerine değil asıl olarak kime, niçin oy verilmemesi üzerine oturtulmuş.
Yine yerel seçimler, stratejik bir tercih olarak görülüyor ve referandum niteliğiyle öne çıkarılıp ülke sathında “bütün şehirlerde AKP’ye karşı en güçlü alternatif partiye yönelmeleri iyi çıkış yolu” olarak gösteriliyor. En faydalı strateji buymuş.
AKP’nin Günah Galerisi
“Neden en güçlü alternatif partiye yönelinsin, AKP adam olmaz mı, hiç mi ümit yol AKP’den?” gibi sorulara verilen cevaplar da muhalefetin sırrı saklı. Gülen Cemaati’nin AKP’ye muhalefetinin ve güvensizliğinin bazı gerekçeleri şöyle sıralanmış: “yeni anayasa çalışmalarını tıkamış, başarısız dış politikası ile Suriye ve Mısır’da fiyaskolara maruz kalmış, AVM ısrarı ve lideri Erdoğan’ın kutuplaştırıcı dili ile Gezi olaylarına yol açmış, dershaneleri kapatarak serbest teşebbüs ve eğitim hürriyetlerini çiğnemiş, yargıyı yürütmeye bağlamış, internete sansür getirmiş, yolsuzluk operasyonlarını örtbas etmiş, AKP önde gelenlerinin İranlı ve Suudi Arabistanlı işadamları ile ilişkilerine dair de toplumda soru işaretleri doğmuştur.”
Ahmet Kuru’nun Zaman’da yazdığı yazı kim ne derse desin Camia’nın gözünde “AKP’nin bir siyasi partiden çok Erdoğan’ı sevenler derneğine dönüşmüş” olduğunu, “AKP’nin düzelmesi ve yeni liderler arayışına girmesi” için terbiye edilmesi gerektiğinin altını çiziyor. Cemaat ümitsiz bir vakayla karşı karşıya olduğu fikrinde sabit. Öyle ki, Fethullah Gülen’i TÜSAD Başkanı, Kılıçdaroğlu ve Bahçeli’yi aynı savunma hattında görüyor ve gösteriyorlar.
CHP’nin laiklik, MHP’nin milliyetçilik-Kürt Sorunu konularında yumuşayacağından o kadar eminler ki; şu tezle/beklentiyle tabloyu netleştirmeye gayret ediyorlar: “Erdoğan seçim sonrasında MİT merkezli bir devlet ve daha da otoriterleşme vaat ederken, CHP ve MHP bunun karşısına çıkmayı vaat ediyorlar.”
Ahmet Kuru temsil ettiği kesimler adına şöyle bir cümle kuruyor ki hakikaten çok dikkate değer: “İslamcılara geçmişte değişmeleri için tanınan şans bu seçimde de CHP’ye de tanınabilir.”
Bütün bunların sonunda ey okur, ey cemaat ve ey vatandaş! Muhterem Hocamız der ki; AKP’ye oy vermek mekruhtur amma ve lakin CHP ve MHP’ye oy vermek vaciptir. Mekruhtan kaçın, vacibe koşun ki Siyasal İslam denilen fitne iflas etsin, AB ve ABD’li dostlarımızla uyumlu eski Türkiye’nin aktörlerine ve rolüne zeval gelmesin!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.