Her Mart bir “Yürek Seferi”dir
Mart ayı sizin için ne ifade eder bilmiyorum, ama Mart ayının halk arasında, “Mart kapıdan baktırır, kazma-kürek yaktırır” şeklinde, pek de iyi olmayan bir şöhreti var…
Bendeniz açısından Mart, hem toprağın dirilişe hazırlandığı derin bir bahar kokusu, hem de “Anadolu’ya Yürek Seferi” mevsimidir.
Artık sonuna yaklaştığımız bu Mart da benim açımdan tam bir koşturmaca içinde geçti. Cenab-ı Hakk’ın verdiği sağlığı, onun şehitlerini (Çanakkale şehitleri) ve şairini (Mehmed Âkif) anlatarak değerlendirdim; bu yüzden biraz yorgun, ama sonsuz mutluyum.
İstanbul’un çeşitli ilçelerini, üniversitelerini, okullarını dolaşmanın yanı sıra, Anadolu’muzun pek çok iline ve ilçesine de gittim. Yoğun ilgi ve derin sevgiyle buluştum. Programları organize eden belediyelere, mülki amirliklere, derneklere, okullara, vakıflara ve bilumum dostlara binlerce teşekkür…
Seçim öncesinde, çok hızlı değişen gündemi, günü gününe yazamamak ve konuşamamak (Moral FM, Hayatın Yorumu, her gün saat 11.00), yoğun koşturmacanın tek mahzuru oldu: Okuyucularımdan ve dinleyicilerimden özür diliyorum.
Sertleşen ortam ve gündem konusunda, İzin verirseniz düşüncelerimi kısaca arz etmek istiyorum…
Meydanlar: İzleyebildiğim kadarıyla hemen hemen belli başlı partilerin miting meydanları dolu. Yine de AK Parti’nin bu konudaki üstünlüğü tartışılamaz.
Aslında uzun iktidar dönemleri, partililerde rehavete yol açar. Ne hikmetse, AK Partililerde böyle bir rehavet ve yorgunluk belirtisi yok. Tam tersine, kitle, yeni yola çıkmış kadar canlı, heyecanlı ve kıpır kıpır. Galiba parti yöneticilerine yönelik iddialar partililerde “doping” etkisi yapmış. Liderin çabasıyla silah geri tepmiş, müddeileri (iddia sahipleri) vurmuş! Partililer liderlerine güveniyor. Gezilerim sırasında görüştüğüm insanlar, Başbakan’ın “paralel yapı” tarafından indirilmek istendiğine inanıyor ve “komplo”ya karşı direndiklerini söylüyorlar. Lâf aramızda, yıllardır yakından tanıdığım Başbakan’ın ve ailesinin hırsızlık/yolsuzluk gibi haramların içinde olamayacağına bendeniz de inanıyorum.
Makara: Eski bakanlardan Egemen Bağış’a izafe edilen (gerçek saymam için mahkeme kararından geçmiş olması lâzım) telefon görüşmesi doğru ise, hiç vakit kaybetmeden, hemen istifa etmesi lâzım. Çünkü mensubu bulunduğu AK Parti’de, CHP gibi, İlâhî hükümlerle dalga geçme geleneği yok! Başbakan meydanlarda ayetten referans getirirken, bakanının ayetle dalga geçmesi, “siyasi nezaket ve terbiye” hatırlatılarak geçiştirebilecek bir şey değil: Şiddet ve nefretle kınıyorum!
Kılıçdaroğlu: Genel başkanlık koltuğunun oylandığını biliyor ve kullanabileceği her şeyi kullanıyor. Hem kasetle götürdükleri eski Genel Başkan Sayın Baykal’ın, hem de genel başkanlık heveslisi Sayın Sarıgül’ün nefesini ensesinde hissediyor. Bu seçim Sayın Kılıçdaroğlu açısından âdeta bir “ölüm-kalım” meselesi. Bu yüzden kimi zaman PKK selâmı (zafer işareti de denir), kimi zaman “bozkurt selâmı” veriyor. Adaylarının ne kadar CHP’li olduğu tartışılır, bazılarının kazandıktan sonra (kazanırlarsa tabii) eski partilerine dönecekleri konuşuluyor, ancak Kılıçdaroğlu’nun beklentisi sadece kazanmak, sonrasıyla ilgili değil. Oylarını birkaç puan arttırabilirse, kendini kazanmış sayacak. Oturduğu koltuk buna bağlı.
Yani Sayın Kılıçdaroğlu gidici gibi…
Suriye uçağı: Sınırda Suriye uçağını düşürmemiz geniş kitlelerde acaip yankı buldu. Bunu miting meydanında haber veren Sayın Başbakan uzun uzun alkışlandı. Daha önce uçağımızı düşürmelerinin ne kadar içimize oturduğu bundan da belli… Kararlılık vurgusu elbette iyidir. Türkiye Cumhuriyeti’nin sınırları yolgeçen hanı değil. Ancak Suriye batağına bizi çekmelerine de izin vermemek lâzım. Zaten başımızda yeterince sorun var.
Twitter yasağı: Kapatılmasına hafiften sevindiğimi söyleyebilirim. Bu kapatmayı onayladığım anlamına gelmez. Kısacası, bu konuda Sayın Başbakan gibi değil, Sayın Cumhurbaşkanı gibi düşündüğümü söyleyebilirim.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.