Muhalefetin payına düşen
Seçimin mağlubu muhalefet mi?
Havaya bakarsanız, seçimden onlar da kazançlı çıktılar!
CHP ve MHP oylarını artırdı. DTP bu sefer nizami olarak bölge belediyelerini kazandı. Bu durumda “herkesin bir galibiyet hikâyesi var” diyebiliriz.
Elbette bu tablodan galibiyet çıkarma konusunda CHP’nin durumu farklı. Çünkü müzmin ana muhalefet partisi bu konumunu değiştirecek hamleyi bir türlü yapamıyor. 90 yıllık parti olmakla övünüyorlar ama, bu 90 yılın yükü onların belini büküyor.
Bir Demirperde hikâyesinin tam yeri.
Sovyet sisteminin son döneminde kızıl meydanda meşhur Ekim devrimi kutlamaları yapılıyor. Muazzam bir geçit resmi… Hikâye bu ya, Moskova önlerinden mağlub olan meşhur Fransız kumandanı Napolyon da önde gelen askerî erkânı ile orada. Napolyon’un elinde bir gazete var, sürekli ona bakıyor.
Geçit sırasında yeni Sovyet tankları geçiyor. Napolyon’un erkânından biri, “generalim bu tanklar bizde olsa idi, Moskova’yı bir hamlede almamız içten değildi” diyor. Napolyon cevap vermiyor. Füzeler geçerken bir başkası lâfa karışıyor. “İmparatorum bu füzeler sahip olsa idik, Moskova’yı kaç yüz kilometre öteden bombalar ve kısa zaman mukavemeti çökertirdik” diyor. Napolyon’dan yine ses yok. Uçaklar geçerken aynı mealde sözler söyleniyor. Sonunda Napolyon dayanamıyor ve “Çocuklar, bırakın tankları, topları, uçakları… Böyle bir gazetemiz olsa idi, mağlub olduğumuz bin yıl fark edilmezdi!”
Napolyon’un okuduğu gazete: Pravda. Türkçesi “gerçek” demektir!
CHP’nin hep pravdaları oldu. Uzun süre kendileri yazdılar, kendileri inandılar. Ulus gazetesi partinin resmi yayın organı idi. 1980’lere kadar vazifesini yaptı. Sonra başka bazı gazeteler aynı işi gördüler.
Son seçimden önce o kadar çok pravda vardı ki, Sözcü ve Cumhuriyet başta olmak üzere. Tabii konjonktürel olarak başka gazeteler de bu gruba dahil oldular. Onlar “boynuz kulağı geçer” fehvasınca daha da ileri gittiler.
Öyle anlaşılıyor ki, Kemal-i sani bunların tesiriyle seçimden muzaffer çıkacağına, AK Parti’nin çökeceğine epey inanmış. Seçim akşamı parti merkezinin önüne kurulan kürsü onu epeyce bekledi. Muzaffer kumandan gelip zaferini ilân edecek!
Kılıçdaroğlu gaflet uykusundan ancak öğleden sonra uyandı ve bazı açıklamalar yaptı. İstediklerini elde edememişlerdi ama, başarısız sayılmazlardı. Asıl sözü bu değildi, karşısında mağlub olduğu Başbakan aleyhinde ipe sapa gelmez laflar etmek için beyanat veriyordu!
Her ne kadar CHP genel başkanı arada, “hatalarımızdan ders alacağız” diyorsa da, buna hazırlıklı bir zihne sahip olduğunu söylemek zor.
Siyasi hareketi, çok partili hayata geçtikten sonra bir kere bile tek başına iktidar olamamıştır. 12 Eylül öncesi Bülent Ecevit’in özürlü hükümeti dışında iktidar görmedi CHP. Aslında selefi Deniz Baykal bunu tam manasıyla kavramış ve ana muhalefet partisi genel başkanlığına alışmıştı. Bu partiden medet umanlar onu bir kasetle alaşağı ettiler, Kemal Kılıçdaroğlu’nun yolu böylece açıldı. O garibim de kerameti kendinden bildi.
Yine de şu söylenebilir: Kılıçdaroğlu seleflerinden bir hayli esnek davrandı. Fakat, bunun çok fazla işe yaradığını söylemek zor. Çünkü yapılan sadece günü kurtarmaktı. Saldırgan bir üslupla yapılan iktidar eleştirisinin bir yere kadar tesiri olabilir. Ya ötesi?
İki binli yılların Türkiye’sine CHP ne vaad ediyor? Program, proje denildiğinde halkın önüne ne koyuyor? Değişen dünyayı nasıl okuyor?
CHP liderinden bunlarla ilgili tatminkâr bir şey duymadık. Son seçimdeki yeniliği, “helâl ve haram” kavramlarını çok sık kullanması. Eğer bu kavramları kullanıyorsanız, bağlamını sizin belirlemeniz, sınırını sizin çizmeniz mümkün değildir. Helâl ve haram konusu, eğer inanıyorsanız sizin için de bağlayıcıdır. Ya inanmıyorsanız? Bütün sisteminizi haramzadelik üzerine kuracaksınız, zamanında bu kavramları kullananları irtica ile suçlayacaksınız, sonra da laikliği elden bırakmadan dinin alanına giren kelimelerle oy isteyeceksiniz!
Hani Süleyman Nazif, bunların ceddi Abdullah Cevdet’e ne demişti?
“Bari küfründe samimi ol!”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.