Terörle mücadele asıl şimdi başlıyor
Kimse kimseyi kandırmasın. “Barış süreci” hatırına fiilen legal hale gelen “terör örgütü PKK”, -güya- ağırlaştırılmış müebbet hapis yatan elebaşısının politik manevralarıyla sürekli “kazanan taraf” haline geldi ve bugün, politik uzantısı BDP eliyle Güneydoğu’nun yerel yönetimlerini ele geçirmiş bulunuyor.
“Ayrılıkçı Kürt Hareketi”nin başlıca seçim vaadi, seçimden sonra “demokratik özerklik ilanı” idi. Bunun sadece Kürt halkının aklını “özerklik ninnisi”yle çelmeye çalışan bir “seçim öncesi politik manevra” olmadığını seçimin hemen ardından gördük. BDP eş başkanı, yaptığı açıklamada bu vaadini açık açık tekrarladı. Halkın seçimlerde özerkliğe oy verdiğini belirten BDP eş başkanı, “Demokratik özerklik dediğimiz halkın yerelde ihtiyaçlarının ve sorunlarının çözümünün parçasıdır. Biz bunu halka söz olarak verdik, halk da buna oy verdi. Bu proje halktan destek gördü ve gereğini yapacağız” dedi.
Şimdi aynı mantıkla, her yerel yönetici kendi hülyalarını gerçekleşetirmeye kalkışırsa, ortada dirlik ve düzen, birlik ve beraberlik, huzur ve güven, asayiş ve hukuk kalır mı? “Seçimde özerklik vaadettim, o halde bunu yaparım”ın hukuki gerekçesi ne? Bir yerel yönetici, içinde bulunduğu ülkenin sisteminden ve hukukundan bağımsız mı da, “seçimde vaadettim, yapacağım” diyecek? Seçimde hırsızlık vaadetse onu mu yapacak? Bağımsızlık vaadetse bağımsızlık mı ilân edecek? Bunun dayanağı ne? Ülke bütünlüğü içindeki yüzde 4’lük oy oranı mı?
BDP Eş Başkanına göre, yerel hizmetler her alanda kaliteli hizmete dönüştürülecek. Bunlar “çok dilli, çok kültürlü hizmetler.” İçinde yok, yok: “Anadilde eğitim”, “anadilde sağlık hizmetleri”, “sosyal düzen; yani sosyal, kültürel ve dini hayat”, “halkın yerel ihtiyaçlarının tümü” vs. Bu kapsamda, sanki halihazırda gayriresmiymiş gibi, cemevi resmileştirilecekmiş. Kürtçe’nin lehçelerine hizmet edilecekmiş. Ders kitapları basılıp dağıtılacakmış. Anadilde eğitim için “örnek-model sınıflar” açılacakmış. BDP Eş başkanı diyor ki: “Biz bunu halka söz olarak verdik, halk da buna oy verdi. Bu proje halktan destek gördü ve gereğini yapacağız.”
İlginçtir, aynı konuşmasında bir yandan Başbakan’ı, “yargının yetkisini kullanmaya kalkışmak”la suçlayan, Başbakan için “kendisini yargı yerine koyması kafalarında henüz demokrasinin şekillenmediğini açıkça ortaya koyuyor” diyen BDP Eş başkanı, kendisini “hukuk”un, “sosyal ve siyasal düzen”in sahibi yerine koyup ayrılıkçı emellerini gerçekleştirmeye kalkışmak için, üke bütünlüğü içindeki yüzde 4’lük sandık sonucunu yeterli görebiliyor.
Gördünüz mü? Adam birkaç belediye başkanlığını kazanmış, bütün devleti belediye makamından dizayn ve idare etmeye kalkışıyor. Belediyelerin “belediyecilik”ten öte bir yetkisi ve görevi olmamasına rağmen, her konuda “özerk yönetim”e geçeceğini söylemesi, açıkça “ayrılık” ve “bölücülük” demek değil midir?
Konunun nereye vardığını anlatabilme amacıyla, duyarsızların duyarlılıklarını harekete geçirecek bir örnek vermek istiyorum: İslamcı bir belediye başkanı çıkıp, yönetimi altındaki bölgede Şeriat ilan edeceğini söylese, devlet bunu nasıl karşılar acaba? Savcılar öyle boş boş oturur, olup biteni mi seyreder? Politikacılar durumu sineye mi çeker?
Peki, “ayrılıkçı Kürt hareketi”nin ayrıcalığı mı var da, adam “yerel seçim”i “Plebisit” kabul ederek “özerklik” ilan edeceğini açıklıyor. Üstelik buna karşı kimsenin gıkı çıkmıyor? Yani PKK, sadrazamın sol cenahından mı geldi de dokunulmazlık payesine ulaştı?
Şimdi halimize bir bakalım: Biz Ankara’da “Paralel Devlet” ararken terör şehre inmiş; Güneydoğu’da kurulan ve bir süre önce tahliye edilerek hukuken de aklanan “ayrılıkçı paralel devlet”, yani terör örgütü PKK’nın sivil uzantıları, bölgeyi ele geçirmiş. Eğer derhal önlem alınmazsa, Hükümet kesin ve net bir dille buna müsaade edilmeyeceğini açıklamazsa, bir süre sonra “halklar arası çatışma”nın fitili ateşlenecek ve bunun önünü almak mümkün olmayacaktır.
Evet, başlıkta da belirttiğim üzere, “terörle mücadele” asıl şimdi başlayacak gibi. Ancak işin tuhaf tarafı, sanki “devlet refleksi”nin böyle bir mücadeleyi verecek iştiyakı kalmamış görünüyor. Baksanıza, KCK aklandı, PKK dilediğini yapıyor da kimse ses etmiyor. Aksine, ağırlaştırılmış müebbetten yatan Apo İmralı’dan örgüt yönetiyor, Devlet ayağına kadar gidip yol ve yordam belirlemeye çalışıyor. Bunun gereğini yapması gereken Hükümet’in ise, konuya dair nasıl bir projesi var, belli değil. İş işten geçmeden belli olsa iyi olur.
Parçalanmayı önleyecek tek yol, Kürtleri Apoizm’den, Türkler’i Kemalizm’den kurtarıp, müslüman Kürt ve Türk toplumlarının inanç, kimlik ve kişilik değerlerine uygun olarak devleti yeniden dizayn etmektir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.