Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

Gurbet içinde gurbet!

Gurbet içinde gurbet!

Bir zamanlar İslami camiada İslam’ın hangi döneminde yaşadığımız veya yaşadığımız dönemin model olarak İslam’ın hangi dönemine veya dilimine denk geldiği ve tekabül ettiği tartışılır ve sorgulanırdı. Bisetten sonra Peygamberimizin hayatı iki döneme ayrılmıştır. Bunlardan ilki Mekke dönemi diğeri de Medine dönemidir. Birincisi, serapa davet dönemidir. Bununla birlikte, bu dönemin içinde de geleceğe yani içtimaiyat veya devlet ve hukuk dönemine atıflar vardır. İkinci dönem ise devlet dönemidir ve hicretin ikinci yılında cihat da farz kılınmış ve Peygamberimiz mütemadiyen 8 yıl boyunca hem cihat etmiş hem de devletin yapısını şekillendirmiştir. Ali Abdurrazık gibi inkarcılar Medine döneminde bile devlet organlarının tam teşekkül etmediğini savunarak İslam’ın bir yönetim biçimi vazetmediğini söyleseler de güneş balçıkla sıvanmaz. Tarih ortadadır. Peygamberimiz, mizanla ve kadiple (kılıçla/asa ile) gönderilmiştir. Bu komple bir sistem ve cihat anlamına gelir. İslami camia 1980’li yıllarda hangi dönemde yaşadığımı sorarlardı. Kimileri Mekke yani davet döneminde yaşadığımızı söyler kimileri de buna itiraz eder ve Medine döneminin nesh mi olduğunu sorarlardı? Bu tartışmanın tarafları, toptancılık ile aşamacılığı birbirine karıştırılmaktadır. Kimilerine aşamalılık (merhalecilik), dini cüzlere ayırma veya parçalama olarak görülmüştür. Halbuki, İslam hukukunun defaten uygulanması noktasında Ömer Bin Abdulaziz ile oğlu arasındaki tartışmada Ömer Bin Abdulaziz oğluna ‘defaten gelen defaten gider’ demiştir. Aşamalı gelişme sünnetullaha uygundur. Hicr Suresi 91’inci ayetinde dinin parçalanması uyarısı farklı bağlamdadır. “Onlar ki, Kur’an’ı kısım kısım yaptılar…” ayeti farklı bir bağlama işaret ediyor. Buradaki uyarı iman ve iltizam noktasında kısımlara ayırmaktır. Şartlar ve Sünnetullah noktasında bu zorunludur.

Mekke/Medine dönemi tartışmasında sünnetullah ve şartlar gereği gelişme yine aşamalı olmak zorundayız. Zaten biz acele etsek de gelişmeler aşamalı tecelli ediyor. Hilafetin yıkılmasından sonra Müslümanlar iç kaleyle ve iman kalesine çekildiler. Hamle gücünü külliyen kaybettiler. Esbap külliyen sukut etti. Hilafetle kaim bütün kurumlar da tatile uğradı. İslam’ın etrafındaki zırhlar yıkıldı. Müslümanlar Mekke’deki gibi yeniden ikinci gurbet dönemine girdiler. İslami düzen aşamalı olarak geliyor aşamalı olarak gidiyor. Peygamberimiz iki hilafet döneminden bahsediyor. Bu şu anlama geliyor, İslam tarihinde iki gurbet, iki hilafet ve iki küreselleşme dönemi vardır. İlk garipler ve gureba nesli sahabelerdir. Mekke’de gurbet devrini yaşadılar. Medine ile birlikte ve sonrasında raşit halifeler döneminde devlet, cihangirlik ve fetihler aşamasına geçilmiş ve İslam, Peygamberimizin arkadaşlarının elinde küreselleşmiştir. Daha sonra kademeli olarak İslam kabuğuna ve iç kalesine çekilmiş peygamberlik metodu ve yöntemi üzerine hilafetten geriye gidilmiş ve ümera ve cebabire dönemleri atlatılmıştır. Cebabire döneminde İslam yeniden davet aşamasına geçmiş ve burada gureba hadisi tecelli etmiştir. Peygamberimiz hilafet gibi gariplik döneminin de iki dönem veya parça olacağına işaret etmiştir. ‘İslam garip başladı ve tekrar garip olarak avdet edecektir ve gariplere müjdeler olsun’ buyurmuşlardır. Gariplerin de kimler olduğu sorulunca ‘insanların bozduğunu düzeltenler’ buyurmuştur. Yani zaman nehrinin akıntısına kürek çekenlerdir. Bu garipler çağından ya da hazırlayıcı ve öncü kuşaktan sonra zuhur çağı başlayacak ve İslam dünyaya boyunu tekrar uzatacak ve cihangir olacaktır.

Hadiste ‘darebe’l islamu biciranihi’ ifadesi geçmektedir. Bu boyunu uzatacak ve kök salacak ve yayılacak demektir. Garipler olduğu gibi aynı zamanda cihangirler de olacaktır. İslam dünyaya yeniden kök ve nam salacaktır. Merhum Muhammed Kutup, garipler/ gureba hadisine dayanarak İslam’ın günümüzde ikinci gurbetini yaşadığını ifade etmiştir. Muhammed Kutup hadiste geçen ‘gariplere müjdeler olsun’ ifadesinin Müslümanlara bir müjde olduğunu ve ikinci gurbetlik döneminin de birincisinin araçlarıyla aşılacağını ve Müslümanların bunun için numune-i imtisal olmaları ve değerleri uğruna fedakarlıkta bulunmaları gerektiğini hatırlatmıştır. Muhammed Kutup sanki bir Arap deyimini hatırlatırcasına, (Ebu Temmam’ın şiirinin matlaı şöyledir: Kılıç kitabın haberlerinden daha doğrudur/ es seyfü asdaku inbaen mine’l kütübi) insanları etkileyecek olan şeyin kitap değil, davranış biçimi olduğunu ifade etmektedir. Tebliğ yerine temsil ya da canlı tebliğ. Muhammed Kutup, garipler neslinin son kuşağını temsil ediyordu. Gurbet içinde gurbet yaşadı.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Özcan Arşivi