Filistin(I)
Ulus devletlerin oluşmasında ulus mu, yoksa önce devlet mi gelmeli sorusu siyaset bilimcilerin kafasını meşgul eden konulardandır. İçinde yaşadığımız ulus devlet çağında dünyamız biri veya diğerinin önce geldiği ulus-devletlerle doludur. Devletin önce oluşturulduğu yani ulus-devletin sembolik olarak kurulduğu sonra da içini doldurmak adına buna bir ulus yani millet “uydurulduğu” bir çok ülke var bu gezegende. Bunların önemli bir kısmı müstemleke tarihi taşıyan ulus-devletler. İster Fransız ister İngiliz işgali olsun, işgalciler çıkıp giderken el çabukluğu ile bir ulus-devlet de kurup gitmişler. Tabii orada yaşayan insanların kara kaşına kara gözüne, iyi kalpliliklerinden değil. Bilakis çıkıp gidiyoruz ama bu diyarları terkediyoruz zannetmeyin, kurduğunuzu zannettiğiniz yeni ülkeyi, ilan ettiğinizi zannettiğiniz istiklâl ve bağımsızlığı kontrol altında tutmak adına size yardım eder gözüküyoruz babında mesaj vererek. Yani bir işgalcinin en olmazsa olmaz, en vazgeçilmez özelliklerinden birini bastıra bastıra öne çıkartarak: “Biz sizin için ne iyi ve gerekli olduğunu sizden daha iyi biliriz, sizin adınıza düşünür, karar veririz, çünkü siz düşünemez biz düşünürüz, siz akledemez, biz aklederiz, siz yapamaz biz sizin adınıza, sizin için ve size “rağmen” yaparız.”
Bu ehval ve şerait içinde “üretilen” birçok ulus devlet, mesela Afrika’da gördüklerimiz, bitip tükenmeyen etnik, ırkçı, dinsel, kültürel, tarihsel veya başka sebeplerden kaynaklı çatışmalarla karşı karşıyadır. Bunun da tek sorumlusu, bu diyarlara bir zamanlar hükmeden müstemlekeci güçlerdir. Olmadık insan yığınlarını, bir arada durmak şöyle dursun, birbiriyle çatışan insan gruplarını, bir araya koyuverip onlara ulus-devlet oldunuz! deyiverdikleri için. Bunun içindir ki öyle yerler vardır ki aynı ülkenin içinde bir bölgede İngilizlere bağlıdır halkın bir kısmı, diğer kısmı Fransızlara. Kimi anavatan olarak İngiltere’yi görür, kimisi Fransa’yı. Aynı ülkenin topraklarında seyrederken önünüze çıkan kelime manasıyla “engelleri” ancak gerekli anavatan otoritesinden izin alarak aşabilirsiniz. Çünkü orası, orada yaşayan halklardan hiç birine değil ama zamanında oraları işgal eden güçlere ait görülür hâlâ.
Yakın geçmişimizde, çok yakınımızda Balkanlar’da yaşanan trajedi de yine birilerinin kuruverdiği ulus-devletin nasıl da tutunamadığını, her gayrete rağmen çöküverdiğini anlatır bize. Sovyetler Birliği’nin doğu bloku olmaktan çıkan Balkanlar’daki Yugoslavya’nn tabiri caizse günün birinde çöküşü de bu örneklerdendir. Sırplar, Makedonlar, Slovanlar, Bosnalılar başta olmak üzere milletler bir arada yaşıyordu veya yaşadıkları zannediliyordu. Çünkü aslında aralarında aşılamaz uçurumlar olan, tarihsel anlamda geçmişten beslenen çatışmalar yaşayan insan yığınlarına aynı ulus-devletin birer üyesi oldukları “öğretiliyordu. Doğu blokunun çöküşünden, soğuk savaşın bitiminden sonra bu uluslar arasındaki çatışma kuşakları daha da belirginleşti. Sonuç hepimizin malumu. Kanlı bir savaş, milyonlarca kayıp ve ebediyen kaybedilen güzellikler...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.