Seyyid Kutup’un manevi varisleri
Merhum Muhammed Kutup’u etkileyen ve yönlendiren birinci kişi ve üstat, bizzat abisi Seyyid Kutup olmuştur. Daha doğrusu İmam Suyuti’nin hemşehrisi olan bu ailenin reisi ve babası İbrahim Hüseyin Şazeli, Muşa köyünde sevilen sayılan ve benzeri vasatlarda nadiren görülen okuma alışkanlığına haizdir. Sanki bu gen ailenin diğer fertlerine de sirayet etmiş, bütün fertlerine geçmiştir. Hepsi edebiyata düşkündür. Yaşadıkları olaylar onları edebiyatın ötesine taşır, iki kardeşi bilahare teorisyen haline getirir. Muhammed Kutup da abisinden edebiyat sevgisini almış ve Gazali gibilerde görülen ve Arapların ‘nehm’ dedikleri okuma tutkusuna kapılmıştır. Ailenin ilgi duyduğu edebiyatçılar arasında Mazini, Taha Hüseyin ve Akkad da vardır. Aslında hem Taha Hüseyin hem de Akkad tarihi ve fikri konularda da yazmışlardı. Elbette Kutup ailesi bu isimlerden edebi olarak her ne kadar istifade etse de fikri olarak onların karşısında yer almıştır. Özellikle de Taha Hüseyin bahsinde. Kutup ailesi, Nasır çıkmasaydı belki de edebiyatçı olarak kalırdı. Kitaplar arasında yaşayabilir ve teorisyen ve dava adamı olmayabilirlerdi. Anlaşılan kader onlara farklı bir yol çizdi. Ailenin ortak yönlerinden birisi de çağımızın Al-i Yasir’i olarak anılmalarıdır. Aile bütün fertleriyle birlikte Nasır döneminde işkenceden geçirilmiş ve kız kardeşleri Kübra’nın çocuklarından birisi de genç yaşında işkence altında can vermiştir. Muhammed Kutup, Nasır ve insan kılığındaki cellatlarının bütün bu insanlık dışı işkenceleri uluslararası Siyonizm hesabına yaptıklarını ifade etmektedir.
*
Seyyid Kutup, Muhammed Kutup’un fikri rehberidir. Muhammed Kutup da Seyyid Kutup’un manevi ve fikri varisidir. Fikri olarak günümüzde Seyyid Kutup’un iki varisinden bahsedilebilir. Bunlardan birisi şüphesiz küçük biraderi Muhammed Kutup’tur. İkincisi de Ürdün’de yaşamakta olan Salah Abdulfettah Halidi adındaki müdekkik ve muhakkik alimdir. Malik Bin Nebi gibi Muhammed Kutup da Kur’an-ı Kerim üzerine eğilmiş ve bu alanda Dirasaüt el Kur’aniyye (Kur’an etütleri) kitabını kaleme almıştır. Malik Bin Nebi de Zahiretü’l Kur’an adıyla benzer bir kitap kaleme almıştı. Halidi ise tefsir tarihi üzerine yoğunlaşmış ve bu yönde uzmanlaşmış bir alimdir. Şii müfessirlerden Kuleyni üzerine de bir çalışma yapmıştır. Onun ötesinde Fizilal ile ilgili değerlendirmeleri vardır. Her iki varisin de bölgedeki son olaylarla alakalı ortak bir teşhisi var. Abdulfettah Halidi, Kuleyni üzerine eser verdiği gibi aynı zamanda Suriye olayları üzerine yazdığı makalelerde İran’ın Sünni kitlelerin kafatasları üzerine bir Şii imparatorluk tasarladığını yazmaktadır. Halidi Şiilerin bölgeyi ateşe vererek ve yakarak yıkarak kendilerine alan açtıklarını ve bir imparatorluk kurmayı düşlediklerini ve ondan öte Amerikalılarla birlikte hayata geçirmeye çalıştıklarını ifade eder. Burada Esat onlar için bir atlama taşıdır ve Halidi Esat’ların Nuseyri olmasından öte Yahudi olduğunu ifade etmektedir. Suriye’nin eski Bağdat Büyükelçisi Nevaf Faris de aynı kanaattedir. Salman Masalha adlı Dürzi yazar da Haaretz gazetesinde Esat’ı İsrail’in kralı olduğunu yazmıştır (http://www.haaretz.com/print-edition/opinion/israel-s-favorite-arab-dictator-of-all-is-assad-1.352468 ).
*
Halidi’ye göre, ABD’nin gizli ve açık himayesiyle İran, Şii devrimi gerçekleştikten sonra yeniden tarihi rüyalarına uyanmıştır. Şii hilali ABD sayesinde Pakistan’dan Körfez’e ve oradan da Akdeniz kıyılarına kadar uzanıyor. Hem de Amerikan işgallerinin peşinden 10 yıllık bir süre içinde. Suriye devrimini söndürmeleri halinde imparatorluk büyük çapta tamamlanmış olacaktır.
İran, Amerikan işgalleri ve Washington’ın Sünni kesime karşı yürüttüğü ‘terörizmle savaş’ kalıbı altındaki yeni Haçlı Savaşı üzerinden düşlediği imparatorluğa ulaşabilir. Bunu başarırsa şarkta yeni bir Fatimi devleti doğmuş olacaktır. Kaddafi de garpta (mağrip) böyle bir devleti yeniden canlandırmak istiyor ve iki de bir bu batini devletin reklamını yapıyordu. Muhammed Kutup, Batı’da hoşgörü mavallarına rağmen İslam düşmanlığının Haçlı tortuları sayesinde capcanlı olduğunu ifade etmektedir. İşte bu tortular Moğol-Tusi beraberliğinde olduğu gibi, 11 Eylül sürecinde İran-ABD beraberliğini getirmiştir. Muhammed Kutup’a göre, günün veya anın vacibi ve görevi Şiilik yayılması ve tehlikesine karşı dikkat çekici yayınlar yapmaktır. Kendisiyle yapılan son konuşmalardan birisinde ‘Gördüğünüz kadarıyla şu anda üzerinde durulması gereken fikri akım ve mezhep hangisidir?’ sorusuna şöyle manidar bir cevap veriyor : “Şia’nın bölgede yayılmasıdır (dalmak anlamında tevaggul ifadesini kullanıyor).” Son yıllarda okuma ve yazma melekesini kaybetmese, bu konu üzerine yoğunlaşmak isteyeceğini ifade ediyor(http://www.eltwhed.com/vb/archive/index.php/t-30938.html ). Salah Abdulfettah Halidi de Suriye’de Şii eksenin Sünni dünyaya karşı bir mezhep savaşı yürüttüğünü ifade etmektedir (http://salah765478.blogspot.com.tr/2012/03/blog-post_17.html ). Bu sayede, Seyyid Kutup’un varis ve haleflerinin İslam dünyasını tehdit eden en büyük iç tehlike konusunda hemfikir oldukları görülüyor. Şüphesiz, fecir ve aydınlık anın vacibini görenler üzerine doğacaktır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.