Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

İnlerine giriliyor... Halkımızın içi rahat olsun!

İnlerine giriliyor... Halkımızın içi rahat olsun!

Geçen hafta Cumartesi günü çıktığım yolculuktan döndüm... Öncelikle; “Madem izne ayrıldın, bizim buralara da uğra” diyerek “mesaj” ve “mail” gönderen okurlarıma teşekkür ediyorum... 

İnşaallah başka zaman...

Birkaç günlük “tatil” esnasında Adapazarı, Akyazı ve özellikle de Kuzuluk civarındaydım...

Bakmayın “tatil” dediğime...

Neredeyse, kendime “5-10 dakika” bile ayıramadım... Sürekli “okurlarım” ve “vatandaşlar”la beraberdim... “Çay”dı, “kahve”ydi, “yemek”ti, derken, günlerimiz hep “sohbet”, hep “sohbet”le geçti...

İnsanlar, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın sık sık telâffuz ettiği “İnlerine gireceğiz” sözünü “senet” kabul etmişler!..

Zaten, “sandığa” ve “AK Parti”ye gösterilen “teveccüh”ün altında da bu yatıyor... Hemen herkes “Paralel Yapı’ya darbe” vurulmasını istiyor ki; “Aksi halde oylarımızı helâl etmeyiz” diyorlar!..

OYUMUZU BAŞBAKAN’A VERDİK!

Gördüğüm şu ki;

Bu seçimler, “salt belediye başkanlığı seçimi” olsaydı, belki de birçok belediye başkanı seçilemeyecekti... 

Çünkü, “bazı belediye başkanları”nın halk ile “el ve göz teması”nda bulunmaması, insanları fena halde rahatsız etmiş... Dahası, başkanların kendilerini “sırça köşk”te görmesi, “burnu havalarda” dolaşması, hayli tepki çekmiş!..

İşte bu yüzden; “Biz belediye başkanlarına değil, Tayyip Erdoğan’ın kararlı tavrına oy verdik” diyorlar.

Bunu, Adapazarı veya Akyazı özelinde değil, “birçok il ve ilçe” adına söylüyorum... Zira, seçimden sonra bana ulaşan veya “mail” gönderen okurlarım, hep aynı şeyi söylediler: “Biz belediye başkanlarına değil, Tayyip Erdoğan’ın kararlı tavrına oy verdik!”

Demek oluyor ki;

Bundan sonraki süreçte, belediye başkanları “halkla daha iç içe” olacak ve “halkın talepleri”ne daha fazla kulak verecek... Eğer “afra-tafra” yapmaya devam ederlerse, bundan sonra belediye başkanlığını rüyalarında görürler... Ve tabiî, olan AK Parti’ye olur, Tayyip Erdoğan’a olur!..

İşte bu yüzden; bundan sonraki süreçte; sadece “belediye başkanları”nı değil, “il ve ilçe başkanları” ile “bakan” ve “milletvekilleri”ni de; halk adına” daha yakın takibe alacak ve “çürük elma”ları deşifre edeceğim...

Çünkü, söz konusu olan “Türkiye’nin istiklali ve istikbali”dir... “Çok büyük bir mücadele” verilmektedir ve bu mücadele; hiç kimsenin “şahsi kapris” ve “bireysel menfaat”lerine kurban edilemez!.. Herkes, “sorumluluğunun idrakinde” olacak!..

Biliyorum, bazıları diyecek ki;

“Sen kimsin?”

Ben “halk”ım... “Yüzde 89” gibi rekor bir rakamla sandığa koşan, “ambulans”la, “sedye” ile ya da bir yakınının sırtında “oy kullanmaya” gelen halkın sesiyim!..

Dilerim;

Kendilerine çeki-düzen verirler ve “Erdoğan ile kurmaylarının verdiği mücadeleye katkı” sağlarlar.

Şimdilik bu kadar...

HAŞİM KILIÇ’I YADIRGADIM

“İzinde” olduğum, dolayısıyla yazı yazamadığım sürede; “seçimler de yapıldığı için” zannediyordum ki ortalık durulacak ve “gerilim ortamı”ndan çıkacağız... Gelin, görün ki; bir yandan “Cumhurbaşkanlığı seçimleri”, bir yandan “CHP’nin adayı MHP’li Mansur Yavaş”ın ortamı germe çabaları, bir yandan da Anayasa Mahkemesi ve onun başkanı Haşim Kılıç’ın, Twitter şirketinin Türkiye Temsilcisi gibi tavır takınması ile “Kılıçdaroğlu’na yumruk” olayı, “tartışma gündemi”nin yeni malzemeleri oldu!..

Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ı tanımakta ve anlamakta hayli zorlandım... Türkiye mi “Twitter şirketinin prensipleri”ne tabi olacak, yoksa Twitter mi “Türkiye’”nin kanunları”na tabi olacak?..

Haşim Kılıç, “özgürlük” dedi, “hukuk” dedi, “cart-curt” dedi ve “Tam bir Twitter temsilcisi” gibi konuştu!..

Oysa, benim tanıdığım Haşim Kılıç böyle bir insan değildi...

Tam, beynime “acabalar” üşüşüyordu ki; Haşim Kılıç’ın, CHP’liler tarafından dillendirilen, “İlçe ve İl Seçim Kurulları’ndan sonuç alamazsak YSK’ya gideriz, oradan da sonuç alamazsak Anayasa Mahkemesi’ne, o da olmazsa AİHM’e gideriz” sözleri üzerine, “Konu bize gelirse değerlendiririz” mealinde sözler sarfetmesi, kafamdaki “acaba”ları daha da artırdı!..

Ne yani;

“YSK’nın kararları kesin ve itiraz edilemez” değil miydi?..

Ne yani;

“Anayasa Mahkemesi, YSK’nın da üzerinde bir karar organı mıdır ki; YSK’nın kararını inceleyip, yeni bir karar verecek?”

Haşim Kılıç, ya bir an önce sözlerini “tavzih” etmeli, ya da böyle bir “münasebetsiz başvuru” olduğunda, “Yetkimiz yok” deyip, başvuru dosyasını açmadan geri göndermelidir!..

Aksi halde, “tuz da kokmuş olacağı” için, Anayasa Mahkemesi de “sorgulanır” hale gelecektir!..

Şahsen ben, Haşim Kılıç’ın; “CHP ve MHP’nin ortak Cumhurbaşkanı adayı gösterileceği” iddiaları üzerine bu tür “anlamsız tavırlar” sergilediğine inanmak istemiyorum...

Eğer bu iddialar doğruysa, “Haşim Kılıç’ın geçmişi”nin de didik didik edileceğini düşünüyorum...

Yine de, kendisi bilir...

Ama;

Gittiği yol, yol değil!..

KILIÇDAROĞLU’NA YUMRUK!

“Kemal Kılıçdaroğlu’na yumruk atılması” olayına gelince... Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’den, Başbakan Tayyip Erdoğan’a ve “muhalefet liderleri”ne varıncaya kadar, bütün siyasilerin “saldırıyı şiddetle lânetleyen” açıklamalar yapması, aynı zamanda “CHP’liler”in ne kadar “ikiyüzlü” olduklarını da gözler önüne serdi...

Malûm; Kılıçdaroğlu’na yumruk atan Orhan Övet adlı “sabıkalı” şahsa, hem de polisin elindeyken tekme-tokat girişen CHP’liler; dönemin Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’a, Hacıbektaş etkinlikleri esnasında saldıran Hüseyin Satı adlı provokatörü, polisin elinden almışlar, yanağını okşayarak kendi makam otomobillerine bindirmişler ve karakola öyle götürmüşlerdi!..

Bununla da yetinmeyip;

“Saldırgan” şahsı “gazeteci” diye yutturmaya kalkışmışlardı!..

O gün, bu tavra “yuh” demiş, Bekir Bozdağ’a bir “geçmiş olsun” demeyi bile çok gören CHP’lileri ayıplamıştık...

Ama, gördünüz işte;

Keser döner, sap döner,

Bir gün hesap döner!..

Hesap döndü ve bu defa saldırıya uğrayan Kılıçdaroğlu oldu!.. Ama herkes, Kılıçdaroğlu’na saldırıyı kınadı, şiddetle lânetledi!..

Merak ediyorum; CHP’liler, bundan bir “adamlık” dersi çıkarmışlar mıdır?..

Saldırının, “neden, niçin ve kimler tarafından yaptırıldığı” ve de bir “‘mizansen” olup olmadığı meselesine girmiyorum... Ama, şurası kesin: “Kılıçdaroğlu, bu saldırı olayını iyi kullandı ve seçim hezimetinin hesabını vermekten kurtuldu!”

LÂFTA KALMADI!

İzin süresince, elbette daha başka gelişmeler de oldu... Meselâ, “Mısır’daki 528 idam kararı” için Türk halkının ayağa kalkması ve “Darbeci Sisi’ye lânet” yağdırması, çok önemli bir olay... Adana’da “MİT’in TIR’larını durdurma olayı”ndan dolayı “2’si Emniyet Müdürü 6 polisin tutuklanması” da, “İnlerine gireceğiz” sözünün uygulamaya konulduğunu göstermesi açısından son derece önemli...

Hasılı kelâm;

Başbakan Tayyip Erdoğan’ın miting meydanlarında söylediği sözler lâfta kalmadı...

Anlaşılan o ki;

“Operasyon” devam edecek... Çünkü, geride, devam eden “180 soruşturma” var!..

Demek istiyorum ki;

Halkın içi rahat olsun!..

 ***********************************************************************

Örgüt üyeleri gazeteci... Gerçek gazeteciler örgüt üyesi!

Bu, nasıl “adalet”tir, bu nasıl “hukuk”tur ve bu nasıl “yargı”dır, anlayan beri gelsin!..

Şu hâle bakın; “Ergenekoncu”sundan tutun, “KCK’lı”sına varıncaya kadar hemen herkes “tahliye” edilirken, “Tevhid-Selâm ve Kudüs Örgütü” adıyla “hayali bir örgüt” uydurup, “bu örgütün 8 üyesi”(!)ni yıllarca hapislerde çürüttükleri yetmemiş gibi, şimdi yine “zindan”lara gönderecekler, iyi mi?.. Efendim; Yargıtay 9. Ceza Dairesi; Selam Gazetesi’nin eski sahibi Hasan Kılıç, Selam Gazetesi’nin eski Yazıişleri Müdürü Mehmet Ali Tekin, Selam Gazetesi eski Dağıtım Müdürü Abdulhamit Çelik ve Fatih Akıncılar Derneği Onursal Başkanı Mehmet Şahin’e verilen hapis cezalarını onamış!.. Adı geçen kişiler, yeniden hapis yatacaklar!..

“Ergenekon”da olduğu gibi; “darbeci”lere ve Hacıbektaş’ta olduğu gibi “saldırgan”lara “gazeteci” muamelesinin çekildiği bir ülkede, “gerçek gazeteci”lere “terörist” muamelesi yapılıyor, iyi mi?.. Kaldı ki, o “gazeteci”lerden biri olan Abdülhamid Çelik’in o gün İstanbul’da “düğünü” vardı ve dolayısıyla Ankara’da “Uğur Mumcu Suikasti”ne karışması mümkün değildi...

Gelin, görün ki; burası Türkiye!.. Bu ülkede, “Tevhid” ve “Selâm” kelimelerinden rahatsız olup, bu kelimelerden “örgüt” üreten bir “Paralel Yapı” var!.. Onlar, aynı “hayali örgüt” bahanesiyle, Türkiye’de “on binlerce” insanı dinlemişler, fişlemişler ve takip etmişlerdi!..

Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin; bunları bile bile “cezaları onaması”nı anlamak mümkün değil!..  Dilerim; bu “onama” ile “Fetullah Gülen Örgütü” arasında bir “Paralellik” yoktur!.. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi