Köy, mahalle muhtarından, Çankaya Köşkü’ne kadar
“İster üç, ister beş ve isterse on kişinin sorumluluğunu üzerine alan bir kişi, kıyamet günü elleri ensesine bağlanmış olduğu halde İlahi Mahkemeye getirilir. Dünyada iken sorumlu olduğu üç-beş insanın hesabı görülür. Eğer imtihanı kazanırsa o toplumun ve sorumlu kişinin ense kökündeki bağ çözülür ve onlarla birlikte cennete girer. Aksi halde elleri ense kökünde bağlı olduğu halde cehenneme atılır.”
İşte dünya hayatındaki başkanlığın, liderliğin, emirliğin durumunu Peygamberimiz kısaca böyle haber vermiştir. Hadis-i Şerifi merak edenler, Terğib ve Terhib isimli eserin emirlik bölümüne müracaat ederler ki onlarca hadis vardır bu konuda.
Bir Müslüman olarak, Kur’an-ı Kerim’i “Rabbim bana ne diyor ki?” inancıyla okumazsam, onu noksan anlamış olurum. Kur’an-ı Kerim bazen münafıklar, bazen inkârcılar, bazen müşrikler üzerinden Müslüman kullarını uyarır, onların dikkatini çeker. Mesela dünya hayatında Allah’a, Rabbimizin farzlarına, emirlerine iftira atmış ya da Rabbimizin emirleriyle alay etmiş, onları yalanlamış böylece nefsine zulmetmiş olanlar, ahrette cehenneme girdiklerinde, kendilerinden önce ateşe girmiş olan liderlerini, başkanlarını gördüklerinde şöyle derler: “Ey Rabbimiz. Bizi işte bunlar saptırdılar. Onun için onlara ateşten bir kat daha fazla azap ver”. A’raf Sûresi’nin 37–38 ayetlerini okursak, konuyu daha iyi anlamış oluruz.
Şimdi gelelim asıl konumuza. Hayat tarzı olarak kabul edilmiş sistem veya rejim, din ile devletin arasını açmış ve laiklik ilan edilmişti. Ancak halkımızın büyük çoğunluğu ise Müslüman’dır. Müslüman olduğu için ahretteki imtihanında tüm sorular Kur’an’dan çıkar. Sorulara yüz akıyla cevap verilirse ne güzel, yoksa durum çok vahim olur.
Burada, adına hareket fıkhı ve geçiş dönemi fıkhı diyeceğimiz bir fıkıh devreye girer ve zor durumda olan Müslüman bir kişinin müracaatına çözüm üretir. “Müslüman bir tüccarın, cahiliye sisteminin hâkimiyeti altında yaşaması mecburiyeti söz konusu olduğunda, bu Müslüman’ın çıkış formülü ne olabilir?” sorusu, sıradan bir soru olmadığı gibi, cevabı da sıradan bir cevap olamaz.
Muhterem Hayrettin Karaman Hocamızın, Laik Sistemde Dini Yaşamak isimli eserleri vardır. Okunmasını âcizane tavsiye ederim. Buna paralel olarak Muhterem Yusuf el Kardavi’nin Çağdaş Meselelere Fetvalar isimli eserinde “İslam’ın hükmetmediği toplumda Müslüman bir ferdin durumu” konusu geniş olarak ele alınmıştır. Okunması çok faydalıdır.
Birkaç arkadaşımızla bir seyahate çıkmış ve ilimle donanımlı bir zata, içimizden biri şu soruyu sormuştu: Efendim Şiilik konusunda görüşünüz nedir? Âlim zatın yüz hatları gerilmiş olduğu halde: Onlar Şiilikten hesaba çekileceği gibi, sizler de ülkenizdeki Laiklikten Allah’a hesap vereceksiniz, cevabını verdi.
Belki aklınıza şöyle bir soru gelir, köy muhtarından, mahalle muhtarına ve yönetim kademesinin en üst tabakaya kadar olanlar için merak ettiğimiz konu nedir? Haklısınız. Konuyu dağıtmadık, sadece konunun ne kadar sorumluluk getirmiş bir mesele olduğuna dikkat çektik.
Bir insan, iman ettikten sonra, ölünceye kadar okuduğu Kelime-i Tevhid’in gereğini yerine getirmekle mükelleftir. Bu mükellefiyetini yerine getirirken taviz değil, takiyye değil, taktik usulü önemlidir. Ticari hayatta mali müşavirliğe ihtiyaç duyulur da, dini müşavirlik ötelenirse, bu hal kişiyi dinen zor duruma sokar.
Neticeye gelince, Müslüman toplumun taleplerini dikkate alarak, hizmet alanını yapılandırma gayretinde olanlar, milletin hayatına tabu olarak sokulmuş ancak hiç işe yaramayan meseleler, hukuki prensiplere dayalı olarak, toplumun menfaatini sağlayan yeni hizmet birimlerinin devreye konulması, sorumluluk üstlenmiş olan herkesi ahret mahkemesinde rahatlatır inancındayım.
“Biz geçmişimizi, babalarımızı, atalarımızı hangi yol üzerinde bulduysak, onları takip ederiz” mantığında olanlara bakınız, bu millete, bu ülkeye zarardan başka bir şey yapmamışlardır. Bir başka ifadeyle, sorgulanamayan, sadece itaat edilen, vermeye mecbur olmayan ama hep almaya hakkı olan, vatandaşları tarafından şekillendirilemeyen ama vatandaşlarını istediği kalıba sokarak şekillendiren devlet anlayışı, tarihin hiçbir döneminde başarılı olmamıştır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.