Tekli karede çoklu tebessüm
Grand Cevahir Oteli’nin geniş konferans salonu lebaleb doluydu girdiğimizde. öyle ki merdivenlerde dahi insan yığınları kümelenmişti. Aileler neşe içerisindeydi.
Evlatlarının hayatlarının bu önemli dönüm noktasına şahit olacak, onlarla başarılarını kutlayacaklardı. Program Uluslararası üniversite öğrencilerini ve Aktivitelerini Destekleme Derneği (WONDER) tarafından düzenlenmişti. Dinlerini öğrenme ve yaşama arzuları karşılığında mağdur edilmek istenmiş gençlerimizin hicretlerine tanıklık etmek üzere toplanmıştık. Onlar, kimi başlarındaki örtüden dolayı, kimi İmam Hatip’li yaftasının yapıştırılmasından dolayı, kimileri de ikisinden dolayı bu diyarlardan sürülüp çıkartılmış gençlerdi. Sürülüp çıkartılmışlardı ama gönüllü bir sürgün olmuştu bu. İlmin çin’de dahi olsa gidilip öğrenilmesi gerektiği bilinci içinde çıkılmış bir yoldu onlarınki. Ve işte şimdi, çıktıkları bu meşakkatli yolun meyvelerini toplama zamanı gelmişti. Viyana’da aldıkları üniversite lisans ve yüksek lisans diplomalarını bir kez de aileleri ve Türkiye’deki sevenleri yanında alacak, kepini havaya fırlatacaktı 117 genç.
Ben de onların bu güzel günlerinde aralarında bulunmaktan çok mutluydum. Onların enerjilerinden enerji toplayacak, iman kardeşliğinin güzelliğini bir de ülkemde tadacaktım. Ayrıca bu vesileyle hem dostlarımızı, hem de eski çalışma arkadaşlarımızı da görmüş olacaktım. Değerli aile dostlarımız Nevzat Yalçıntaş, İsmail Kahraman ve İhsan Süreyya Sırma amcayla hasret giderme imkanı bulduk. Annemin İstanbul’un ilk İmam Hatip “mektebi”nden –ki bugünden bakınca başlı başına bir “ekol” olan bu okulun mezunları, bugün Türkiye’yi yöneten kadroları oluşturdular- talebeleri olan öğrencileriyle, babamın Erzurum’daki üniversiteden öğrencisi olan birçoklarıyla buluştuk. WONDER’ı öNDER’siz (İmam Hatip Liseleri Mezunları ve Mensupları Derneği) düşünmek mümkün değildi şüphesiz. Değerli başkanı Yusuf Ziyaettin Sula bey ve eski başkanı İbrahim Solmaz bey WONDER çocuklarının Türkiye’deki aileleri olmuş, Anadolu’dan Avusturya’ya uzanan yolun köprüsünü beraber kurmuşlardı. Bu köprünün Viyana ayağını, WONDER’ın yediyüz evladına anne-babalık yapan, onları kendi çocuklarından ayırmayan Nadire-Yusuf Kara cifti oluşturuyordu hiç şüphesiz. Ben bu çocukları hicrette yeni evlerinde ilk defa ziyaret ettiğim 2000 yılının Şubat ayından bu yana çok şeyler değişmişti elbette. O günlerde birçoklarının gözlerinde açıkça okunan burukluk, boynu büküklük, aile ve vatan özlemi Kara ailesinin kucak açmasıyla zamanla yerini huzur ve ilimle gelen sevince bırakmıştı anlaşılan. Sayın Yusuf Kara bu süreci “Hasbi yolculukta hesapta olmayanlar” olarak tanımlıyor, bu yolculuğun gayesini “gözyaşı toprağa düsen bir avuç yüreği, emellerine kavuşturmak” diye açıklıyordu.
Bu çocuklar, Türkiye’mizde dışlanır, onurları kırılırken, Cumhurbaşkanı Fischer başta olmak üzere Avusturya halkı tarafından alkışlanmış, takdir edilmişlerdi. Onlar da bu teveccühü boşa çıkarmamış, kendilerine uzanan yardım elini istismar etmemiş, Türkiye’de onlara güvenenleri hayal kırıklığına uğratmamış, en iyi öğrenciler arasına girmişlerdi. Güzel bir kutlamayı her halleriyle haketmişlerdi.
Program Kur’an tilavetiyle açıldı. Bu gençlerin bugüne gelmelerinde emeği geçenlerin yaptıkları konuşmalardan sonra Viyana Başpiskoposu’nun mesajı Avusturya’dan gelenleri temsilen Avusturya Kardinal Yardımcısı tarafından Türkçe okundu. Katolik Kilisesi’nin bu Müslüman gençlere duyduğu saygının ifade edilmesi, ülkemizin içinde bulunduğu çelişkiyi bir kez daha ortaya çıkarıyordu. Kendi Müslüman ülkelerinde en tabii insan haklarından mahrum bırakılabilen bu gençlerin gözünün yaşına bakmayanlar, bu mesajı duysalar bir parça utanırlar mıydı acaba?
Program Tuluyhan Uğurlu’nun ‘Güneş ülke Anadolu’ isimli konseriyle devam etti. Sıra mezuniyet törenine geldiğinde heyecan doruktaydı herkes için. Bir anda sahnenin perdeleri açıldı ve muhteşem bir manzarayla karşı karşıya bulduk kendimizi. 117 ışık meş’alesi karşımızda göz kamaştırıyor, pırıl pırıl parlıyordu. Bütün salon, gözlerimiz yaşlı, onları dakikalarca ayakta alkışladık. Karşımızda şerlerde ne gibi hayırların gizli olabileceğinin en güzel örneği capcanlı duruyordu. “Mekeru ve mekerallah vallahu hayrul makirin” ayet-i kerimesinin ne güzel bir tecellisiydi bu! Onlar hile yapmışlardı, bu masum çocukları vatanlarından çıkmaya zorlamışlardı, hem de bunu batıcılık adına yapmışlardı amma!... Allah Celle Celaluhu da hilesini yapmış, oyunlarını bozmuş, bu çocuklara “o” batıda tahsil yaptırtmıştı. Allah ne güzel, ne hayırlı bir hile yapıcıydı... O’nunla savaşılır mıydı hiç...
117 genç, o günkü konuşmamda da ifade ettiğim gibi, mağduriyetlerin ille de mağlubiyetle sonuçlanmak zorunda olmadığının en güzel örnekleri oldu bizim için. Onlar Viyana kapılarına geldiler. Gönülleri feth ettiler. Allah hepsinden razı, yolları açık olsun!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.