D.Mehmet Doğan

D.Mehmet Doğan

Nefs muhasebesi veya özeleştiri

Nefs muhasebesi veya özeleştiri

Büyük fikir ustalarımız, güçlü sistem eleştirileri yaparak etkili bir muhalefet dili oluşturmuş olmakla beraber, içinde bulundukları camiayı, kesimi tenkid etmekten de geri kalmamışlardır. Bu diyebiliriz ki, Mehmet Âkif’den beri böyledir.

20. Yüzyılımızın en büyük fikir adamı Nureddin Topçu, dindar bir düşünür olmasına rağmen, müslümanların İslâmla alâkaları konusunda keskin eleştiriler yapmıştır. “Din adamının devlet ve menfaat hırsları, İslâm’ı asırlarca kahreden musibet oldu” diyen odur! Aynı zamanda tarikat bağlılığı olduğu bilinen Topçu, bazı tarikatların, tarikat önde geleni olarak bilinenlerin hal ve hareketlerini neredeyse yerin dibine batırmıştır.

Ya Necip Fazıl? Onun da şiddetli eleştiri konusunda Topçu’dan geri kalmadığını söyleyebiliriz. Sıkı dindar göründükleri halde dinin özünü, esasını kaybedenleri “kaba softa ve ham yobaz” olarak nitelendirmiştir. Onların inanışlarının öze inmediğini, kabukta (kışır) kaldığını sık sık dile getirmiştir.  

Denilebilir ki, siyasi başarıya odaklanmak, iç eleştiriden uzaklaşmaya yol açtı. Siyaseten zayıf olan İslâmi camia, yönetenlerin, güç sahiplerinin ayırımsız baskıları karşısında uzun süre bir bütünlük havası vermiştir. Siyaseten yan yana konulanlar, bu yan yanalığı bir güç olarak kabul etmişler ve aynı camia içinde bulunanları eleştirmekten, hatalarını açığa vurmaktan –siyaseten- uzak durmuşlardır.

Son dönemde gelişen olaylar, gecikmiş veya ertelenmiş tenkitlerin güçlü şekilde ortaya çıkmasına yol açmıştır. Farklı anlayışa sahip dini toplulukların veya böyle addedilen kesimlerin birbirleri ile ilgili tavır ve tutumlarının bundan sonra aynı hayırhah üslup içinde olması mümkün değildir.

Her halde kendi kendimizi veya camiamızı tenkit hususunda bir alışkanlık oluşturmak zorundayız. Bu eleştiriler sadece eğitimle, yayınla veya ekonomi ile iştigal edenleri değil, siyasi-gayri siyasi iktidar yapılanmalarını da kapsamalıdır.

Bugünkü siyasi iktidarın öncelikle dindar kesimlerin tasvib ve desteği ile ortaya çıktığı, geniş kitlelerin tasvibinin buna paralel seyrettiği şüphesizdir. Dinî yapılar dış eleştiri konusunda hayli tecrübeli ve donanımlıdır. Fakat bu iç eleştiri hususunda sözkonusu değildir.

Şahsen bazı uygulamalarla ilgili zaman zaman yaptığımız eleştiriler, bir faaliyet veya uygulama ile ilgili intibalarımız ve görüşlerimiz, beklenmedik yorumlara, tepkilere maruz bırakılmıştır.

Bu konuda ilk dönem müslüman pratiğini ifade eden örnekler herkesin dilindedir. Hz. Ömerle ilgili bir nakil çok yaygındır. Halife olduktan sonra Hz. Ömer’i çalışma mahallinde ziyarete giden Hz. Huzeyfe, onun çok dalgın olduğunu görür, sebebini sorar. Hz. Ömer de halifeliğin ona ağır bir yüklediğini, kendisinden korkup hatasının yüzüne vurulmaması halinde ne yapacağını düşündüğünü söyler. Hz. Huzeyfe bunun üzerine, “Ey Ömer, Vallahi sen doğru yoldan saptığın zaman seni kılıçlarımızla düzeltiriz” der. Hz. Ömer’in bunun üzerine çok sevindiği ve Hz. Huzeyfe’yi kucakladığı söylenir.

Elbette kılıçla düzeltmek, sembolik bir ifadedir. Hiç başvurulmaması gereken nihai bir durumu açıklar. Hataları düzeltmenin birçok yolu vardır ve tarih boyunca bu yollara başvurulmuştur. En şiddetli tavırlara sahip devlet başkanlarının, mutlak sanılan hükümdarların, sultanların gerektiğinde eleştirildiğini, önünün kesildiğini, bazı tasarruflarına mani olunduğunu tarihlerimiz yazmaktadır. Bu konuda Fatih’ten, Yavuz’dan Kanuni’den örnek vermek zor değildir.

Günümüze dönersek, hem şahsen nefs muhasebesine hem de içinde bulunulan yapılar açısından özeleştiriye büyük ihtiyaç vardır.

Nefs muhasebesi yapan, özeleştiriden kaçınmayan kendi dışındakileri eleştirme (ve düzeltme) gücünü daha fazla kendinde bulur.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
D.Mehmet Doğan Arşivi