‘Fasık Türkiye’ ve hilafet
Bugün İngilizler ve Batı, neden Arap Baharı karşısında Niyazi Mısrı’nin deyimiyle ‘yılan karakterli’ Körfez ve İran eksenini göreceli olarak destekliyorsa aynı nedenle de Suudi Arabistan’ın kuruluşuna yardımcı olmuşlar ve önünü açmışlardı. Tarih tekerrür ediyor! Osmanlı’ya karşı yaptıklarını Arap Baharı’na karşı da yaptılar. Geçmişe dönüp bakacak olursak; İngilizler, Osmanlı’ya karşı Şerif Hüseyin ve oğullarına destek vermişler onlar da 1916’da ‘Büyük Arap Devrimi’ dedikleri çapulcuların veya baltacıların katıldığı Arap isyanını tezgâhlamışlardı. Lakin daha sonra McMahon aracılığıyla Şerif Hüseyin’e verdikleri desteği unutmuşlardır. Osmanlı’ya karşı Şerif Hüseyin’i araç olarak kullanmışlardır. Onun ötesinde Suudi Arabistan’da kurulacak yapı veya iktidar için savaşan Al-i Reşid yerine Necd kanadını ve Suud ailesini desteklemişlerdir. Bunun temel nedeni destekledikleri tarafın İslam âleminde geçişli olmamasıdır. Kadük ve kör bir noktayı temsil etmesidir. Daha da ötesi Batılılar, 11 Eylül’de şikayet ettikleri süreci kendileri açmışlardır. CIA verilerine göre Suudi Arabistan 11 Eylül’e kadar Vehhabiliği yaymak için 300 milyar dolar para sarf etmiştir. Vehhabilik geçişli olmadığı gibi aynı zamanda beyne’islam iç kargaşa ve kavgaya hizmet eden bir yapı ve karakter arz etmektedir. Bu anlayış iç kargaşayı artırmıştır. Yetmemiş gibi Batılılar 11 Şubat 1979 yılında yeni bir iç çatlağın ve kargaşanın miladı olan İran devriminin önünü de açmıştır. Zira o da iç kargaşayı artırdığı oranda geçişliliğe engeldir. Halbuki, İslam dairesi mütedahil (iç içe) dairelerden oluşmaktadır. Hicaz’da neden Suudlular öne çıkarılmıştır? Suud yönetiminin dini anlayışı tam da bölgesel ve ulusal bir dini damarı temsil etmektedir. Muhammed Gazali’nin deyimiyle bu bedevilik/a’rab anlayışıdır. Müslümanların birlik ve beraberliği için son derece zararlı bir akımdır. Vifakiyat (uyum) yerine hilafıyatı (ayrılık) esas almaktadır. Islah ve tecdit adı altında iç kavganın çapını büyütmektedir.
*
Her iki ekol de Batılıların ‘schism’ ayılıkçılık damarı dedikleri alana girmektedir. İngilizler Osmanlı topraklarını işgal etmek ve Osmanlıları Ortadoğu’dan sürmek için Şerif Hüseyin ve zümresini kullanmış ve ardından da onun yerine Vehhabileri ikame etmiştir. Çünkü onlara göre en zararsız ve dışarıya kapalı akım o’dur. Birinci Arap isyan dalgasıyla Osmanlı’yı bölgeden sökenler hakiki Arap dalgası ve baharı olan 2011 sürecinde de kayıp hilafeti yeniden yüzeye çıkarabilecek Arap Baharı’nın karşısında bütün ulusçu ve schism akımlarını dikmişlerdir. Bunlar, kimi zaman Nasırcı laik kesimler, kimi zaman Suud merkezli devlet /ulusalcı selefiler (Nur Partisi ve benzerleri), kimi zaman da başka bir ayrılıkçı akım olan İran ekseni olabilmektedir. İslam dünyasının siyasi birliğini temsil eden hilafet kurumu karşısında yıkıcılarının yanında düşmanları gibi bir de heveskârları da bulunmaktadır. Süleyman Ebu Hayl gibi kıskançlık krizine tutulanlar da var. Ona göre Türkler temsil edecekse hilafet uzak olsun!
Suudi Arabistan’ın resmi doktrinini öğreten İmam Üniversitesi’nin Rektörü Süleyman Ebu Hayl geçenlerde bir konuştu, pir konuştu. Ağzındaki baklayı çıkardı. ‘Fasık Türkiye’nin Başbakanı Erdoğan’ın hilafet peşinde koştuğunu ileri sürdü. Kimi Şiiler gibi ayrılık avazıyla konuşan Süleyman Ebu Hayl, Türkiye’nin Suudi Arabistan’ın resmi doktrininin baş muhalifi ve düşmanı olduğunu söylemeyi de unutmuyor! Durduk yerde niye nem kaptı acaba?
*
Türkiye’nın fıskına gelince. Evet! Bu müsellem bir gerçek! Osmanlı sonrasında Türkiye bir kırılma yaşadı ve bunun tortularıyla yaşıyor. Buna ‘fıskı/fucur’ diyebilirsiniz. İtiraz edecek halimiz yok. Bununla birlikte ben iddia ediyorum ki, son dönemde Arap Baharı karşısında asıl fıskı fücuru irtikap eden ve İslami dalgayı bastırmaya çalışan siyasi fasık Suudi Arabistan’dır. Ümmetin malı olan kazandığı petrol gelirlerini kendi halkıyla mı yoksa fakir Müslüman halklarla mı paylaşıyor? Yoksa para ve servet sayıları binlerce ifade edilen prensler arasında mı dönüp dolaşıyor? Onlar bu paraları haram yollarda mı çarçur ediyorlar? Kur’an bunları yasak etmiyor mu? Ne tecdit çizgisi? Suudi Arabistan günümüzde Emeviler ve Kisra-Kayzer anlayışlarını temsil ediyor! İran’ın modern Safeviliği temsil etmesi gibi! Kur’an ve Sünnet yasak ettiği halde bu ülke despotizmin veya mutlakiyetin pençesinde kıvranıyor. Kral kırk yaşlarını aşmış kızlarını evlendirmemek için saraya kapatmış ve kızlar İngiliz basınından medet umuyorlar! Burada R. Tayyip Erdoğan’ın şahsını aşan bir eleştiri var. Bu eleştiri Türkiye’nin mirasına ve temsil ettiği değerlere yöneliktir. Daha doğrusu kendileri gibi düşünmeyen İslam dünyasının kahir-i ekserisine matuftur.
Arap dünyası Süleyman Ebu Hayl’in bu hesapsız kitapsız çıkışıyla çalkalanıyor. Saray uleması olması nedeniyle bu çıkışının resmi çevrelerden onaylı olduğu varsayılıyor. Böyle ise –ki böyledir-bu, Suud rejiminin içine düştüğü veya içine yuvarlandığı skandal pozisyonu gösterir. Zira Başbakan Erdoğan onlardan ilkinde İslam’a hizmet alanında Faysal Ödülü’nü aldı. İkincisinde de fahri doktora unvanını verdiler! Bu ödülleri verirken akılları başlarında değil miydi? Türkiye’nin yerleşik anlayışıyla Suudi Arabistan’ın resmi doktrininin uyuşmadığının farkında değiller miydi? Ayrıca irticali olarak yapılan konuşma hem incelik, hem de edepten yoksundu. Bu ayrıca kabalıklarına işarettir. Bunlar aynısını merhum Muhammed Kutup’a da reva görmüşlerdi. Önce ödül vermişler ve ardından da göz hapsine almışlardı! Küçük Amerika gibi davranıyorlar, ne zaman gözüne gireceğiniz ya da ne zaman gözlerine batacağınız pek belli olmuyor!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.