Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

Hilafiyatı kaşımak!

Hilafiyatı kaşımak!

Günümüzde Şia ve Selefilik akımları İslam ümmeti içinde kargaşayı körüklemektedir. Şia tarih boyunca rafizilik (infiratçılık/retçilik) ile anılırken günümüzde Selefilik de en azından bazı kolları itibarıyla Haricilik ile birlikte anılmaktadır. Haricilikle en fazla geçişli anlayış Selefiliktir. Şöyle bir tespit yanlış olmaz: Mezhepler veya meşrepler arasında günümüz Hariciliğine en yakın kuran ekol selefilerdir. Lakin bu ifadeyi tamim etmeden kullanmalıyız. Zira selefiler arasında ifrat ve tefrit akımları olduğu gibi haddi vasatı temsil edenler de vardır. Günümüzde ifrat ve tefrit arasında itidal çizgisini temsil edenler eksik değildir. Selefiliğin tefrit basamaklarından birisi devlet selefiliğidir. Son sıralarda devlet selefiliği özel bir isimle ‘Camiye’ olarak anılmaktadır. İfrat basamağını temsil edenler de günümüzde özellikle IŞİD tarzı hareketlerdir. Devlet selefiliği son sıralarda bazı yönleriyle liberalizm dalgasına kapılmıştır. Tefrit halini temsil etmektedir. IŞİD gibi ifrat halini temsil eden ve Haricilik damarına yatkın selefilik türleri ve akımları da var. Bir de ifrat ve tefrit arasında dengede duran Selefi isimler bulunmaktadır. Bunlardan bir kısmı sülüken sufi bile sayılabilirler. Emced Zehavi’nin hocalarından Gulam Resul Hindi bu isimlerden birisidir. Dini anlayışında selefi olmasına rağmen yaşantısında ya da seyri sülükünde sufidir (Kane’ş Şeyh Gulam Selefiyyen; sufiyyessülük/ el İmam Emced İbni Muhammed Said ez Zehavi: Fakihu’l Irakeyn ve l Alemi’l İslami, İslam Düşüncesi Enstitüsü Yayınları, Kazım Ahmet Nasır el Meşayıhi, s: 96). Anlayışı selefi hali ise sufidir.

*

Günümüzde devlet veya ulusalcı selefiliğin hamiliğini Suudi Arabistan üstlenmiştir. Şiiliğin hamiliğini de İran! Hal ve harekatında ve söyleminde siyasal İslam’a karşı olan bu tarz selefilik, ulusalcı selefiliktir. Bunlar Türkiye’de ‘ulu’l emirci’ yani devlet dini anlayışını temsil eden Zekeriya Beyaz gibilerine tekabül etmektedir ve onlarla aynı dili kullanmakta ve aynı refleksi paylaşmaktadır. Muhaliflerini tekfircilikle suçlamalarına rağmen kendileri tekfircidirler. Mesela Zekeriya Beyaz’ın Nurcularla ilgili yargısı böyledir. Bu yargıyı Nida Armaner gibilerinden tevarüs etmiştir. Nurcululuk hakkında iki görüş olduğunu söylemektedir. Birine göre içkindir diğerine göre de haricidir. Yani birine göre İslam içi diğerine göre de İslam dışıdır. ‘Bir görüşe göre onlar İslam dışıdır’ derken aslında Beyaz gibiler kendilerini kastediyorlar. Buna mukabil, Mısır’da Suudi Arabistan paralelinde hareket eden ve Mısır’ın paraleli olan Nur hareketi de Müslüman Kardeşlerin başkalarını tekfir ettiğini ileri sürmekte ve buna mukabil kendisi onları tekfir etmekte veya Haricilikle damgalamaktadır Selefiliğin İslam alemine en büyük hediyeleri taşlaşmayı veya donukluğu kırma adına (cumud) tekfir ve hilafiyat alanını kaşıma ve genişletmeleridir. Suudi Arabistan eliyle yürütülmekte olan devlet selefiliği de yıllarca bunu yapmıştır.

*

İşleri güçleri ümmet içinde ihtilafı körüklemek olmuştur. Buna dair birkaç misal irat etmek isterim. Bunlardan birisi Irak İmamı olarak iştihar eden zamanının İbni Abidin’i veya İkinci Ebu Hanifesi Emced Zehavi, Ümmet içindeki ihtilafları teskin etmek ve birlik ruhunu diriltmek ve yaymak için harekete geçer. Bazı temasları olur. Bu temaslarından bir kısmı Şia’ya diğeri de Selefilere yöneliktir. Bunun için erinmez Suudi Arabistan’a kadar gider. Merhum Abdulaziz Bin Baz ile görüşür. Görüşmenin amacı ihtilafları bir yana bırakmak ve safları sıkılaştırmaktır. İlhad ve ateizm ve Siyonizm dalgaları karşısında ümmeti dirençli hale getirmeyi murat eder. Arzusu, meşrep farkı gözetmeden Müslümanları ortak bir dava etrafında kenetlemeleridir. Ya da tehlikeler ve tehditlere karşı safları sıklaştırmaktır. Bu maksatlarını ziyaret ettikleri Abdulaziz Bin Baz’a açarlar. Görüşmeler olumlu bir havada seyrederken talebelerinden birisi bir hilafiyat konusunu ya da ihtilaflı bir konuyu açar. Bunun neticesinde yakalanan olumlu hava ziyan olur. Bin Baz da o serkeş öğrencisinin peşine takılır ve mecliste soğuk rüzgarlar eser ve oradan o halde ayrılmak zorunda kalırlar. Çıkışında Emced Zehavi Müslümanların talihsizliğinden dolayı yakınmaktadır.

*

1956 yılında Medine-i Münevvere’de İslam kongresi tertip edilmiştir. Davetliler arasında Emced Zehavi de vardır. Bu toplantıda, Zehavi üç meseleyi gündeme getirir. Görüşlerinden dolayı öteki anlayışların tekfir edilmemesi. Düşmanları karşısında Müslümanları toparlaması ve kalplerinin telif edilmesi. Kıble ehlini tekfir etmekten kaçınmak. O dönemde Suudi Arabistan’ın Baş Müftüsü olan Muhammed İbrahim Al-i Şeyh bu teklife yatkın durur. Lakin Abdulaziz Bin Baz hemen olumlu havayı kırar ve başkalarını ‘halis dine’ davet etmekten caymayacaklarını söyler. Halis din diye ifade ettiği kendi meşrepleri ve anlayışlarıdır. Bu noktaya gelmeyenleri tekfire devam edeceklerini ima eder (El İmam Emced, s: 250). Velhasıl Nuh derler ama peygamber demezler.

 Merhum Sadreddin Yüksek Hoca da Suudluların hilafiyatı kaşımalarından dolayı rahatsızdır. Sadece hilafiyatı kaşımakla kalmazlar onun misyonerliğini de yaparlar. Vehhabi düşüncesini ve kitaplarını terviç etmeleri üzerine kendisine kadar ulaştırılan bu yayınlarla alakalı dönemin Suudi Arabistan Türkiye Eğitim Ataşesi Muhammed Abdulaziz’e bundan geri durmaları için bir ikaz ve nasihat mektubu kaleme alır. Bu çabaların Müslümanlar arasında ülfeti değil yabancılaşma ve kavgayı körükleyeceğini ihtar eder (Vuslat dergisi Aralık 2013, s: 9). O gündür bugündür kımıldadıkları veya fazla bir mesafe aldıkları da söylenemez.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Mustafa Özcan Arşivi