Kavga ederken kaybettiklerimiz!
Bugünün siyasi çekişmeleri arasından bir an olsun sıyrılıp kendi nefsimiz ve gelecek nesillerimiz adına bir saat tefekkür etmek, akl-ı selimle yaşananları değerlendirmek ve acilen çıkış yollarını bulmak zorundayız!
Yeryüzünün her yerinde Müslümanlar arasında yaşanan bu kavgaların neticesi ne olacak? Müslümanlar arasında gerçek barış, kardeşlik ve birlik nasıl ve ne zaman sağlanacak?
En temel özellikleri, birbirlerine inanmak, birbirlerine güvenmek, birbirlerini sevmek ve birbirlerinin elinden, dilinden emin olmak olan bir mü’minler topluluğunun bu duyguları tarumar edilirse geriye ne kalır?
Müminler, dünyanın her yerinde yaşadıkları sorunları, sıkıntıları bir kenara bıraktılar, Kiramen Kâtibin Melekleri gibi mü’min kardeşlerinin günahlarını, hatalarını ve hayatlarını kayıt altına almaya başladılar. Ve kendi menfaatlerine dokunan her meselede “her yol ve yöntemi mubah” görerek, karşısındaki kardeşlerini yok etme gayretine girdiler.
Vallahi bu kirli savaşın Şeytan ve yandaşlarından başka kazananı olmadı. Ve asla olmayacak! Kaybedeni ise hepimiz olacağız!
Müminler olarak, bu kavgalardan topyekûn yara alarak, yorgun ve bitkin, güvenilirlikleri zedelenmiş, kurumları çökertilmiş olarak her zaman zarar gördük ve göreceğiz.
Allah aşkına bir düşünün;
Yeni nesiller bu kavgayı nasıl seyrediyorlardır? Nesillerimizin zihninde ve kalbinde, gelecekleri adına bu kavga bir umut ışığı taşıyor mudur sizce?
Nesillerimizi de birbirine düşman grupları olarak yetiştirdiğimizin farkında mıyız?
Birbirimizle kavga ederken, sigara, esrar, eroin, alkol, fuhuş ve uyuşturucu kurbanı olmaya devam eden nesillerimizi, aç kurtların sofralarına ve şeytanların tuzaklarına kaptırdığımızın farkında mıyız?
Adil bir düzen, adil bir dünya ve “2071’in Büyük Türkiye’si” ideali ile altın bir nesil, altın bir çağ hedefi ve hayali, birbirini sevmeden, birleşilmeden, kardeş olunmadan nasıl gerçekleşecek? Ve hangi nesille gerçekleşecek!
Afganistan ve Irak’taki ırk, mezhep ve parti kavgalarının acı neticelerinden ne zaman ders alacağız? Ve birbirini takip eden bu belalar ne zaman bitecek?
İşte bu sorulara herkesin kendi ırk, mezhep, tarikat, cemaat, cemiyet, parti kalıplarından sıyrılıp, Müslüman ferasetiyle (geniş bakış açısıyla) cevap aramamız ve bulmamız gerekiyor.
“Mü’minin ferasetinden korkun, zira o Allah’ın nuruyla bakar” sözünde saklı reçetesi, ilacımız olmalı. Allah’ın nuru Kur’an-ı Kerim’dir. İhtilaflarımız da hakemimiz nefislerimiz değil, İslami ilkelerimiz olmalıdır.
Evet; tüm bu savruluş ve yıkılışların, tozu dumana katan kavgaların, Kur’an-ı Kerim’in ışığında ve Allah Resulünün önderliğinde ve rehberliğinde ortadan kalkabileceğine inanıyorum.
Ne zaman ve nasıl mı?
Hepimiz; makamlara, mallara ve kullara kulluğu terk edip, sadece Allah’a kul olma sorumluluğuna döndüğümüz de inşallah!