Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

Alim gazeteciler!

Alim gazeteciler!

Son sıralarda dava adamlarından ziyade bilim adamları ün saldı ve makbul oldu. Halbuki, bilim adamı ya da akademisyen denilince akla mücerret bir biçimde yegane meşgalesi bilim olan insanlar gelir. Bunlar ne kokar ne de bulaşır cinsindendir! Bu bizi ‘edebiyat, edebiyat içindir’ tezine götürür. Evet! Her işte gaye daima Allah olmalıdır. Bu bizi başarıdan alıkoymaz. Aksine, hadislerde de beyan edildiği gibi Allah işini iyi yapan kulunu sever (müttefekun aleyh). Dolayısıyla işte tefani sırrı veya onda ihlas sırrı insanı başarıya götürür. Bu nedenle iş ahlakıyla bezenen batılı toplumlar alanlarında öncüdürler ve ileriye gitmişlerdir. Bununla birlikte bunu Allah rızasına bağlamayı veya hedef olarak Allah’ı gözetmeyi ihmal etmişlerdir. Son sıralarda profesyonellikle kariyerizm birbirine karıştırılmaktadır. Kariyerizm işi iş için yapmaktır. Profesyonellik ise hakkını vermektir. Müslümanlardan istenen Ebu’l Hasan en Nedevi’nin ifade ettiği gibi kariyerizm yani meslekçilik olmayıp bilakis profesyonelliktir. Müslüman hem idealist hem de disiplinli olmalıdır. Gayeyi eşya edinmek bizi putperestliğin bir şubesi olan tabiatperestliğe kadar götürür. Hedefin Allah yerine eşyaya hasredilmesi pratik düzeyde tabiatperestliktir. Veya daha alt düzeyde bir nedenselliktir. Demek ki İslam bizi nedenselliğe savrulmadan işimizde uzmanlaşmaya ve itkana çağırmaktadır. Son sıralarda İslami camia bilim adamlığını dava adamlığının önüne çıkarmıştır. Bu sapmadır. Adeta bilimciliğe perestiş etmektir. Dava adamlığı her eserde ve izde Allah’ı hatırlayan ve hatırlatan bilge demektir. Belki bilgin değil ama bilge adamdır. Dava adamı olmak ayrıca mesleğinde titizliğe veya itkana engel değildir.

*

Alim adam hem ilim adamı hem de dava adamı olmaya namzettir. Bu birbirinden ayrıldığında şizofreni kapıyı çalar. Ahirzamanla ilgili uyarılardan birisi ilmin Allah’tan veya davadan kopuk olmasıdır. İlmin dünya için tahsil edilmesi ilimperestliktir, ontolojik ve şer’i anlamda yoldan sapmaktır. Kimi akademisyenler veya akademisyen kılığındaki mülhitler, ‘ilim olgu, din ise kurguyla ilgilenir’ diyorlar. Bunun açılımı dinin hurafeyle ilgilendiği anlamına gelir. Halbuki, teori ve nazariyatlar üzerinden bilimi Allah’a değil de tabiata bağlamak isteyenler hurafelere kapılıyorlar. Darwinizm ilim adına üretilmiş hurafelerden başka nedir ki? Modern insanın tabiat namına ürettiği hurafelerden birisidir. Onların dediği ile bizim dediğimiz arasındaki temel fark, onların ilimleri meçhule ve tabiata bağlamaları bizim ise Allah’a bağlamamızdır. Onun ötesinde ilim hiçbir sansüre tabi değildir. Vaktiyle olmuş olsa bile bu, bunu yapanların eksikliğindendir. Bilim veya ilim adamı aynı zamanda dava adamıdır. Davası olmayan adam ise tali davaların peşindedir. Sufliyat veya abesin ve saçmalıkların ardına düşmüştür. Ulvi gaye, metot, yöntemini ve yolunu da ulvi hale getirir. Tersi de doğrudur. Son sıralarda İslami camia dava adamlığı yerine kariyerizme yönelmiştir. Bu da bir sapmadır ve ağız tadımızın kaçmasının temel nedenlerinden birisidir. Müslüman fıtri ve aynı zamanda pratik adamdır ve kendisini fildişi kulelerine hapsetmez.

*

 Geçmişte her meslekten ilim adamı vardı. Hem alim hem de zanaatkar tipler öndeydi. Devlet kapısına müracaat yerine halkın içinde yaşıyorlardı. Bunun en bariz misallerinden birisi İmam A’zam ve Cüneyd-i Bağdadi gibi zevattır. Kufeli İmam-ı A’zam bezzazlıkla veya kumaş ticaretiyle meşgul olurken Bağdatlı Cüneyd-i Bağdadi züccaciye işleriyle iştigal etmiştir. Medineli Hacı Osman Efendi ise bir saatçi idi. Bu anlamda Hazreti Davud Aleyhisselam’ın sünnetini icra etmişlerdir.

 Günümüzde alimlerin gözde mesleklerinden birisi ise gazetecilik veya yazarlıktır. Elbette İslami konularda her yazan alim sayılmaz. Buna dair Fehmi Huveydi’yi misal verebiliriz. İslami konularda derinlik sahibi olmasına rağmen kimse kendisine alim nazarıyla bakmaz. Bununla birlikte 20’inci yüzyılın aksiyoner veya aktif alim kuşağı genellikle gazetecilik veya yazarlık yapmıştır. Bediüzzaman’ı, Volkan yazılarından tanıyoruz. Mevdudi, Tercümanu’l Kur’an dergisiyle iştihar etmiştir. Hasan el Benna hem Reşid Rıza hem de Muhibbiddin Hatip gibilerle birlikte dergicilik ve yayıncılık yapmıştır. Bağımsız dönemleri de olmuştur. Cezayir’de Cemiyetü Ulumai’l Müslimin’in kurucusu Abdulhamid Bin Hadis de gazeteci veya dergicidir. Gazetecilik dönemlerinde tehlikeli sulara girdiği için suikast teşebbüsleri bile atlatmıştır. Cezayir’de yayınlanan Şuruk gazetesi yazarlarından Abdunnasır, ‘Bin Badis ve kardeşleri gazetecilerdi’ başlıklı yazısını Bin Hadis’in gazeteciliğine hasretmiş. Hasan el Benna ile dost olan Bin Badis de Müntekad, Şihab ve Necah isimli gazete veya dergileri yayın hayatına sokmuş ve bu mevkutelerde başyazarlık yapmıştır. Cezayir basınının öncü isimlerindendir. Gazeteci alim değil alim gazetecidir.

 Bu mevzuyu aklıma ‘Kör İmam’ lakabıyla anılan Ömer Abdurrahman düşürdü. İslam tarihinde nice a’ma alimler vardır. Bunlardan birisi de 1970’lerin efsanevi hatibi Şeyh Abdulhamid Keşk’tir. Arap Baharından önce liderlerin koltuklarını sallamakla meşguldü. Siyerci Erzurumlu Mustafa Darir Efendi gibi nice alimler gözleriyle olmasa bile basiretleriyle dünyayı aydınlatmışlardır. Bu alimler kuşağının bir çeşidi olan bekar alimlerle alakalı da Abdulfettah Abu Gudde ‘Bekar Alimler’ kitabını yazmıştır. Bediüzzaman gibiler her iki sınıfa da girmektedir. Hem gazeteci-yazar hem de bekar…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Özcan Arşivi