Kur’an’da siyasi mucizeler!
TRT Türkiyye Kanalında yayınlanan ‘Bilakuyud/Sınırsız’ veya noktasına virgülüne dokunmadan anlamına gelen programda, Filistin’de faaliyet gösteren en Necah Üniversitesi Siyasi Bilimler Fakültesinden Abdussettar Kasım’ı dinlerken bir an irkildim. Siyasi gelişmeler ışığında ortaya koyduğu gerçek, siyaset alanında Kur’an-ı Kerim’in i’cazını gösteriyordu. Burada Kur’an-ı Kerim’in iki boyutlu i’cazından bahsetmek mümkündür. Elbette i’cazlar (mucizelik vasfı) çok boyutlu olmakla birlikte bizim anlama derecemiz ve kapasitemiz şimdilik iki boyuta elveriyor ve biz de ona temas edelim. Kur’an ayetleri i’cazında milletlerin karakterini ortaya koyduğu gibi aynı zamanda da siyasi i’cazda da bulunuyor. Prof. Abdussettar Kasım konuşmasında ayetleri günümüze formatlıyordu. Ayetlerden günümüze iz düşen yönleri seçip ve sezip ibret nazarlarımıza sunuyordu. Daha doğrusu konu, Filistin ve İsrail arasında Kerry’nin yürüttüğü dolaylı müzakerelerin çökmesiydi. Başbakan Erdoğan’ın ifadesiyle ‘Yahudi dölü’ olan John Kerry dokuz ay boyunca bazen uçakta yatma pahasına Filistin ve İsrail arasında barış sürecini veya anlaşmasını kotaramamıştı. Mekik diplomasisine rağmen selefleri gibi bu hususta nal topladı. Aslında kotarılanlar da İsrail’deki ikilem ve siyasi atmosfer nedeniyle yürümemiştir. Bu yürümeme hadisesini en iyi anlatan da şaşmaz Kur’an ayetleridir. İşte Abdussettar Kasım Hoca bu barış görüşmelerinin çökmesine işaretle ilgili ayete temas etti. Bakara Suresinin yüzüncü ayetinde aynen şöyle buyrulmaktadır: Onlar her söz verdiklerinde içlerinden bir grup (topluluk) sözü bırakıp kenara atmadı mı? Ayetin metninde ‘nebezehu ferîkun minhum’ ibaresi geçmektedir. Bu şu demektir: Zinhar onların bir kısmının verdiği sözü diğer kısmı çiğnemekte ve bozmaktadır. Ayette ‘ahedu’ ibaresi vardır. Ne zaman sözleşseler demektir. Demek ki Yahudilerde anlaşma yapabilme kapasitesi yoktur. Camp David’i bir istisna olarak görebiliriz.
•
Bu yüzüstü terk edilen sözleşme Allah ile Beni İsrail arasında olabileceği gibi aynı zamanda Beni İsrail ile düşmanları arasında da olabilir. Muhammed Esed mealinde ayetin muhtevasını tam olarak yansıtamamıştır. O sözleşmeyi Yahudilerle Allah arasına inhisar ettirmiştir. Lakin ayette ‘eve küllema ahedu ahden’ buyrulmaktadır. Bu ise am ve geneldir. ‘Ahden’ ibaresinin nekre olması ucu açık olduğunu gösterir. Yani ‘hem Allah’a karşı hem de insanlara karşı verdikleri sözü çiğnerler’ manasındadır. Dolayısıyla ayet günümüze birçok veçheden ışık tutmaktadır. Bunlardan birisi 1993 yılında Mahmud Abbas, Ahmet Kurey ve Arafat gibilerin Oslo’da Yahudilerle vardıkları gizli mutabakatın anlaşmaya dönüşmesi ve alenileşmesi sürecidir. ‘Kemik kıran Rabin’ olarak ünlenen dönemin İsrail başbakanı, Arafat ve arkadaşlarıyla anlaşmayı imzalamış, Kur’an ifadesiyle sözleşme veya muahade devreye girmiştir. Lakin bu anlaşmadan iki yıl sonra Rabin fanatik Yahudiler tarafından öldürülmüş ve sekmeli olarak anlaşma yürürlükten kaldırılmıştır. Bu anlaşma konusunda ilk sulandırma işleminde bulunan Netanyahu olmuştur. Netanyahu Oslo Antlaşmasını fiilen askıya aldığı gibi baba Esat’la Rabin’in vardığı sözlü mutabakatı veya bir aşamaya ve yere gelen mutabakatı da çiğnemiş ve tanımamıştır. Rabin’in anlaşmaları ve Suriye ile alakalı emaneti rafa kaldırılmıştır. Manevi olarak Rabin’i öldüren Şaron olmuş ve sonrasında da Oslo Antlaşmasını tamamen geçersiz kılmıştır. Şaron, 1993 Oslo Antlaşmasını toprağa gömdüğü gibi aynı zamanda 2002 yılında Abdullah Planına cevap vermeye bile erinmiş ve tenezzül etmemiştir. Anlaşmaları ayaklar altına almakta Netanyahu ile Şaron halef selef olmuştur.
•
Konuya ayet üzerinden bakacak olursak; şu gerçekle karşılaşıyoruz: Rabin’in verdiği sözü Netanyahu ve Şaron çiğnemiştir. Böylece ‘E ve kullemâ âhedû ahden nebezehu ferîkun minhum’ sırrı tecelli etmiştir. İsrail’in kuruluşunun veya bizim tabirimizle Nekbe’nin 66’ıncı yılında Rabin’in halefi Şimon Peres Yahudilerin bu karakterini teyit eden yüksek kalibreli bir ifşaatta daha bulunmuştur. Şimon Peres, İsrail’in İkinci Kanalına yaptığı bir konuşmada üç yıl önce barış süreciyle alakalı olarak Mahmut Abbas’la genel bir mutabakata vardığını lakin bunu Netanyahu’nun sabote ettiğini ifade etmiştir. Demek ki Netanyahu 1996-1999 yılları arasında ilk başbakanlığı döneminden kalma itiyadını sürdürmüştür. Bu alışkanlık siyasi süreçleri sabotaj alışkanlığıdır. Şimon Peres, bütün temel konularda Mahmut Abbas ile görüş birliğine vardıklarını ama son toplantının Netahyahu tarafından iptal ettirildiğini ifşa etmiştir. İşte burada Netanyahu yine yalan faslına geçmiş ve Şimon Peres’in sözlerini yalanlamıştır. Esasında Kery’nin dokuz aylık barış süreci maratonu da Şimon Peres’i teyit eden bir başka delildir. Ama Netanyahu iflah olmaz bir yalancıdır. Sisi ve Esat gibi. Süreci Mahmut Abbas mı yoksa Netanyahu mu sabote etmiştir? Kerry, Mahmut Abbas’ı değil Netanyahu’yu suçlamaktadır. O da mı yalan söylemektedir? Üstelik Kerry’nin çabaları da bu ayetin kapsamına girmektedir. O da bir Yahudidir ve çabalarını Netanyahu akim bırakmıştır. Kur’an milletlerin karakterlerinden böyle haber veriyor. Yahudilerin karakterleriyle ilgili bir başka beyanı da ‘be’sehum beynehem şedit’ ifadesidir. Onların arasında çekişme şiddetlidir. Haşir Suresinin 14’üncü ayetinde ilgili birçok mucize peş peşe sıralanmaktadır: Onlar sizinle toplu halde ancak müstahkem şehirlerde veya surların arkasından çarpışabilirler. Kendi aralarındaki çekişmeleri ise pek şiddetlidir.
Yukarıdaki tabloda anlatıldığı gibi.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.