Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

İsrail’in 74 yıllık ömrü

İsrail’in 74 yıllık ömrü

1948 yılında kurulan İsrail’in ömrünün İbrani takvimiyle 76, miladi takvimle ise 74 yıl olduğu ifade ediliyor. Bu keşif Tevrat’a da dayandırılıyor veya isnat ediliyor. Bilindiği gibi, İbrani takvimi de şemsi değil kameridir. Kameri olan İsrail takvimi şemsi takvim karşısında üç yılda bir ay ileri atmaktadır. Bunu şu şekilde izah etmek mümkündür: İsrail takvimine göre 3 yıl 36 ay olup bu süre şemsi takvimde 35 aya düşmektedir. Bu nedenle İbrani takvimine göre 76 yıl, miladi takvim olarak karşımıza 74 yıl olarak çıkmaktadır. İbrani takvimine göre İsrail’in ömrü 76 yıl olup bu miladi takvimde 74 yıla düşmektedir. Bu hesaplamaya göre, 1948 yılında kurulan İsrail’in çöküş tarihi 2022 yılıdır. 1948 üzerine 74 yıl ilave ettiğimizde 2022 yılına ulaşmaktayız. Nihad Bessam Cerrar gibi cümle hesabı uzmanları İsrail’in ömrünün 2022 yılında sona ereceğini müjdeliyorlar. Şeyh Ahmet Yasin de New York Times gibi gazetelere yaptığı değerlendirmede üç ihtimalli bir hesapla 2016, 2021 ve 2027 yılları ile karşımıza çıkmıştı. Bununla birlikte Nihad Bessam Cerrar, müstakil olarak yazmış olduğu bir risalesinin başlığında zeval yılını ibraz etmiştir. Zeval-i İsrail: 2022. Elbette Kur’an ile ilgili keşfiyata dayalı olarak bu tarihe ulaşmıştır.. Tevrat’a göre bu nübüe/nübüat yani gaybın haberlerini değerlendiren Muhammed Abdullah Avn da Basiret Gözü (Aynu’l Basire) adlı programında Tevrat üzerinden giderek aynı sonuca ulaşmıştır. Nihad Bessam Cerrar Kur’an üzerinden, Muhammed Abdullah Avn ise Tevrat üzerinden yola çıkarak aynı sonuca varmışlardır. Avn İsrail’in sonu olarak hicri takvim olarak 1443 tarihine ulaşıyor. Bu ise, İsra Sûresi’nin âyetlerinin kelime sayısına tekabül ediyor.

*

Elbette gayb mutlak olarak Allah’ın bilgisi dahilindedir. Bu mutlak bilginin bir kısmını farklı derecelerde kullarıyla paylaşabilir. Münzel kitaplarında açıktan veya perdeli olarak ortaya koyabilir. Kur’an açıkça Rum Sûresi’nin başında Rumların yenildiğini ama birkaç yıl içinde zafere ulaşacaklarını beyan ediyor. Kur’an-ı Kerim’in haber verdiği gibi birkaç yıl içinde Rumlar yani Bizanslılar Sasanileri yeniyorlar. Demek ki, Kur’an-ı Kerim açıktan gaybın perdelerini açabiliyor. Bazen gayb perdeleri ikinci ve üçüncü seviyeden açılıyor. Lakin perdeli olduğundan dolayı tartışmalı veya muhtelefünfih olarak kalıyor. Muhammed Abdullah Avn, Basiret Gözü adlı görüntülü derslerinde gayb ile alakalı olarak kısaca şu bilgileri paylaşıyor: Gayb iki kısımdır. Mutlak gayb ve paylaşılan ya da mukayyet gayb! Gayb müteşabihat veya muhkemat gibidir. Mutlak gayb muhkemata benzer. Temel gayb budur. Allah katında gizlenmiştir. Kullar buna muttali olamazlar. Gaybın perdeleri dereceli olarak açılır. Herkes kendi nasibinde bu açılan perdelerden gayb huzmelerine aşina olur. Bazen de bilgi ihatalı olmadığından yorumunda yanılır. Sınırlı gayb bilgisiyle sınırsız ve mutlak gaybı çözemez, ihata edemez ve yorumunda yanılır. Gayb perdelerini açan Kur’an ve Sünnet kaynaklı ya da onlardan mülhem haberlere ve keşiflere ise nübüe/nübüat diyoruz. Şimdi bütün dünyada ve bütün dinlerde kurallar (şeriat) yerine bu eğilimin ve gaybın haberlerine ilginin öne çıktığını görebiliyoruz. Yahudilerde İbni Meymunculuk yerine Kıyametçilik, Hıristiyanlar da İncilciler ve Şii ve Sünni’siyle İslami kesimlerde de aynı damar öne çıkmıştır. Bu trend genel eğilim haline gelmiştir. Bu da bütün din mensuplarına göre ahirzaman diliminde yaşadığımızın resmidir.  

*

Nübüe veya nübüat yani gayb haberleri geçmiş veya aktüel veya pasif veya aktif metinlerde yerlerini alırlar. Allah bunlar vasıtasıyla veya gayb dili üzerinden kullarına seslenir. Elbette bu şifrelidir. Allah bazen kullarına bildirir lakin bu bildirim muğlak olarak kalır. Kul künhüne vakıf olamaz, nüfuz edemez. Elbette haberleşme peygamberleri vasıtasıyladır. Lakin ilham ve keşif düzeyinde de ikincil kanallarla da devam eder. Kimileri Peygamberlerin bile gayba muttali olamadıklarını söylüyorlar. Bu şefaat meselesi gibidir. Allah’ın izni dairesinde olur. Onun izin vermediğine kimse ulaşamaz. Bu nokta kesindir, tartışma götürmez. Tartışma, izin verilen oranın veya paylaşılan oranın anlaşılması ve sıhhatiyle alakalıdır. Günümüzde Hasan Turabi gibiler kıyamet alametlerini reddediyor veya bahusus Hazreti İsa’nın nüzulü gibi meseleleri ret ve inkâr ediyorlar. Bana göre bu, kompleks ürünü bir yaklaşımdır. Geçmişte Turabi tıbbı nebevi gibi hususları da reddetmiştir. İlahi metinlerdeki veya hadislerdeki nübüe, gayb perdelerinin yırtılması ve açılmasıdır. Allah mutlak gaybını yine gayb haberleriyle (nübüe) izafileştiriyor, açıyor, sınırlıyor. Bu alanda yanılma payı yüksek olduğundan ihtiyat esastır. Bu anlamda, merhum Ömer Süleyman Aşkar bir konuşmasında ilahi zaferin garanti olduğunu lakin vakit tayini konusunda ihtiyatın elden bırakılmaması gerektiğini söyler. Zira bu gayb haberlerini kendine yansıtan bazıları vaktiyle hayali misyonlara soyunmuşlar ve bu da anlam ve istikamette kayma ve sapmalarına neden olmuştur. Yahudilik ve Hıristiyanlık ve İslam’daki fırkaların çoğunluğu bu nedenden ortaya çıkmıştır. Yehova Şahitleri, Kadiyaniler, Bahailer ve Şii fırkalarının geneli, Sebataistler bunlara örnek olarak verilebilir. Bugün İŞİD taife-i mensuru hadisine dayanarak kafa ve baş koparıyor. Reşad Halife ‘19 mucizesi’ üzerinden yeni bir fırka türetmiştir.

 Sahte Mesih veya Mehdi namzetleri zamanla fırkaların teşekkülüne neden olmuştur. Bununla birlikte sahteleri var diye hakikatini inkâr doğru olmaz. Bunları ortadan kaldırarak imtihan araçlarını da ortadan kaldırmış olmayız. Bu hususta ‘İmtihan araçlarını ortadan kaldırmak’ başlıklı yazımıza müracaat edilebilir. İmtihan sırrı araçlarını da beraberinde getirir. Biz Allah’tan doğru tarafta olmayı niyaz edelim. Bunun karinelerinden birisi, ihtiyatlılıktır. Bu da havf ile reca makamlarının meyvesidir. Ömer Aşkar’ın sözleriyle bitirelim: Ne vakit olacağını tayin edemesek de İsrail karşısında zaferimiz kesindir. Mesele zafer meselesi değil, vakit meselesidir. Ehil olursak, 2022’yi görürüz. Kısmet olursa bir başka yazıda da rüyaların kapışmasına değinelim!

Not:  Dünkü yazıdaki ‘Mizacen İsmail Hakka Bey’le çok kabil-i telif olmasam bile yine de onun eserini okuyunca bu defa gençliğimin hilafına İsmail Hakkı Bey yerine ona meylediyorum.’ cümlesinin son şekli ‘İsmail hakkı Bey’e meylediyorum’ olacaktır. Düzeltir özür dilerim. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Mustafa Özcan Arşivi