M. Şevket Eygi

M. Şevket Eygi

Medyada Korkunç Kanlı Vahşi Haber ve Resimler

Medyada Korkunç Kanlı Vahşi Haber ve Resimler

Medyada her gün korkunç haberler ve resimler yayınlanıyor. Başlıklarını okuyor, resme mecburen bir iki saniye bakmış oluyor ve hemen geçiyorum. Bunları gören okuyan halkın, bilhassa çocukların psikolojisinin bozulmaması mümkün değildir. Azgın bir köpek bir kediyi parçalıyor… Arslan zebraya saldırmış, kanlar fışkırıyor… Ceylan rüzgar gibi kaçıyor ama panter onu yine yakalıyor… Dev yılan küçük timsahı yutuyor… Yaşlı madamın kucağındaki köpek ağzını açıyor ve kedinin başını kopartıyor… Köpek balıkları, deniz altındaki dev canavarlar, küçük balıkları yutan büyük balıklar, kavanozdan çıkamayınca kendini sokarak intihar eden akrep……

Pek âdi, pek rezil, pek kışkırtıcı, azdırıcı müstehcen yayınlar yetmiyormuş gibi başımıza bir de bu korkunç, kanlı, dehşetli, feci, vahşi haberler ve resimler belası çıktı.

Bunları yasaklayan kanun çıkartılsa yırtına yırtına bağıracaklar, basın hürriyeti kısıtlanıyor, hürriyetler ayak altına alınıyor diyecekler.

Zaten şu sırada iktidarın müstehcen veya korkunç yayınlarla uğraşacak hali ve vakti yok.

Başta kötü ahlaksız medya olmak üzere şer kuvvetleri ülkemizi bir tımarhaneye çevirdi. Cinnet getiren baba iki çocuğunu ve karısını öldürdükten sonra intihar etmiş… Bir vatandaş sekizinci kattan kendisini yere atmış…

Geçen sene bebeğini yapayalnız evde bırakıp tatile çıkan ve zavallıcığın ölmesine sebep olan katil ve canavar anne…

Kötü medya, uyuşturucu, seks manyaklığı, lüks israf ve tüketim çılgınlığı… Dindar kesimde bile dedikodu ve gıybet bağımlılığı korkunç boyutlara ulaştı…

Hangi şehirde olmuş unuttum, bir çöpçü kutu içinde bir buçuk kilo altın bulmuş, götürmüş polise vermiş, polis de sahibini bulmuş, sahibine teslim etmiş… Bütün medya alkışlıyor. Helal olsun namuslu çöpçüye… Kaybedilen, unutulan kıymetli bir eşyanın veya malın sahibini bulmasından daha normal ve tabiî ne olabilir… Toplumumuz o kadar bozulmuş, dejenere olmuş ki, bunu bir erdem sanıyoruz.

İstanbul’da korkunç bir nüfus patlaması var. Bir dostum anlattı, Sultanahmet Divanyolu caddesinin alt tarafında Firuzağa camii var, onun karşı tarafındaki Mado dondurmacısından bir külah dondurma almış, yürüye yürüye yalaya yalaya Beyazıt’a gidecekmiş, dondurmasın huzur ve rahat içinde yiyememiş. Adım başında Suriyeli bir çocuk yapışkan bir şekilde dilencilik yapıyormuş.

Dostuma oh olsun, sokakta herkesin içinde dondurma yersen böyle olur diyemedim…

Başka şehirleri bilmem, İstanbul Suriyeli çocuk dilencilerle doldu. Bunların topladıkları paralar kendilerine ve ailelerine kalmıyor, özel bir mafyanın eline geçiyor.

Devlet, Valilik, Belediye, Emniyet, diğer sorumlular bu mafyayı bilmiyor mu? Bilmemesine imkan yok… Peki, niçin izin veriyorlar, göz yumuyorlar?

Bir de öteden beri faaliyet gösteren İstanbul Meydanlar Mafyası var. O da serbestçe icra-yı faaliyet eyliyor.

Yaz geldi çıplaklık artacak. Meyhaneler kaldırımlara masalar kuracak, içkiler içilecek… Bazı semtlerde akşam olunca kadın satışları yoğunlaşacak…

Trafik kazaları arttı. İzmit civarında çoğu TIR, otuz araba birbirine girdi.

Bina zina riba…

Mübarek ay Ramazan yaklaşıyor. Sahte dindarlar kadın erkek karışık eğlenceler, şenlikler yapacak. Eskiden Şehzadebaşı Direklararası eğlenceleri varmış ya, şimdi de vur patlasın çal oynasın Ramazan şenlik ve etkinlikleri…

Bir Trakya vilayetinde İmam Hatipte okuyan gelinlik kızlar sahneye çıkıp erkeklere ilahî konseri vermiş. Rezalet!

Osmanlı devleti zamanında Ramazanda açıkta oruç yemek yasaktı. Yiyenler gözaltına alınırdı.

Osmanlı devleti Müslüman kadınların sahneye çıkmasına izin vermezdi.

Şimdiki İslamcılar acayip, Kur’anda yazıyor mu diyerek işin içinden çıktıklarını sanıyorlar.

Bendeniz hiçbir namuslu kadına fahişe demem, lakin bazı namuslu kadınların fahişe kıyafetiyle gezmesini havsalam almıyor.

Çıplak kıyafeti, seksî tavırları ile erkekleri alabildiğine tahrik ediyor, sonra serserinin biri çıkıyor, sarkıntılık yapıyor veya tecavüz ediyor; suçun tamamı erkeğe yıkılıyor. Böyle adalet olur mu?

Kim ne derse desin, benim görüşüme göre toplumumuz gittikçe çılgınlaşıyor, zıvanadan çıkıyor.

Ahlak, fazilet, iffet şişeleri taşa çalınmıştır.

İtiraz ve protesto etmesi gereken dindar kesimin aldırdığı yok.

Tarih boyunca ahlaksız, azgın, çılgın toplumların helak olduklarını düşünen yok.

Hızla dejenere oluyoruz, çözülüp dağılıyoruz, farkında değiliz.

Müslümanların büyük kısmı, İslam dininde emr-i mâruf ve nehy-i münker diye bir farz olduğunu; bunu yapmayan toplumların yıkılıp çökeceğini bilmiyor.

Ahlaksızlık diz boyu demeyeceğim… Ahlaksızlık gırtlağa kadar da demeyeceğim… Ahlaksızlık boyumuzu aştı diyeceğim… Bunun sonu ahlaksızlık tufanında boğulmaktır.

Sokaklarda günah ve azgınlık lağımları gürül gürül seller gibi akıyor.

Bırakın sokakları, Müslüman evlerindeki Deccal Gözleri, Kur’anın Sünnetin Şeriatin, İslam ahlakının haram ve yasak kıldığı bütün pislikleri içeriye akıtıyor. Müslümanlar seyrine bakıyor.

Sodom ve Gomore… Ad ve Semud kavimleri…

***

* (İkinci yazı)

Namaz Kılınırken Cami İçinde Yardım Feryatları

Cuma namazında imam efendi, namazdan sonra yardım toplanacak dedi. Farz kılındı, cemaatin bir kısmı çıkıyor, bir kısmı da sünnetleri kılmaya başladı, camide pazar yerindeki gibi gür sesli feryatlar başladı. Yardım yardım yardım… Âhir zuhur namazını nasıl kıldığımı bilemedim. Zaten biraz rahatsızdım, başım iyice ağrımaya başladı… Kutsal bir ibadet yerinde, halk namaz kılarken böylesine yüksek sesle yardım şamatası olur mu? Her şeyin bir edebi erkanı var. Hem yardım toplanacaksa makbuz vererek toplanmalıdır. Makbuzsuz yardım toplamak kanunlara aykırıdır.

Cami adabı diye bir şey kalmadı. Geçen sene yine bir Cuma namazında yanımdaki din kardeşimiz, hutbe okunurken cep telefonunun çıkardı, önce mesajları okudu, sonra mesaj yazdı. Ayıptır yahu!

Camilerde, köpek oturuşuyla oturan Müslümanlar görüyorum. Ne ayıp ne ayıp!

İstanbulun bütün camilerinde bir tuvalet ticaretidir gidiyor. WC… WC… WC… Men… Women… One lira… Avluda çirkin, iğrenç WC levhaları ve reklamları… Böyle bir WC ticareti putlara tapan Hinduların tapınaklarında bile yok.

İstanbulda bir tek cami dışında bütün camilerde hoparlör fetişizmi var. Kanun 65 desibel üzerindeki sesi, ses kirliliği kabul ediyor ama dinleyen yok. Sultanahmetteki küçük fakat lüks bir otelin işletmecisi anlattı: Türkiyeye ilk defa gelen bir turist sabah çok yüksek sesle ezan okunurken resepsiyona telefon açmış, ne oluyor dışarıdan canhıraş sesler geliyor, yangın mı var demiş…

Beş sene kadar önce de, yine Sultanahmet’teki bir otelde kalan turist kadın, sabah ezanı başlayınca yatağından hoplamış ve yere düşmüş…

Bendeniz bir Müslüman olarak elbette ezandan şikayet etmem ama avaz avaz çılgınca bağırtılan hoparlörlerden çok şikayetçiyim ve böyle yapanlara hakkımı helal etmiyorum.

Çok güzel okunan ezanları, bağırtlak ve cırtlak hoparlörler bozar.

Diyanetin hoparlör konusunda hiçbir teşebbüsü yok.

İstanbul’da hoparlör ile ezan okunmayan tek cami Fatih Çarşambadaki İsmail Ağa camiidir. Ne minaresinde, ne de içinde hoparlör vardır.

Hoparlörlerin gerekenden fazla açılması çok kötü bir bid’attir.

Bu konuda ilgililere laf anlatmak kesinlikle mümkün değildir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
M. Şevket Eygi Arşivi